Gidiyor gene gönlümün efendisi ! :)
Her sene üç- dört kere gelip günlük hayatı haşat eden, galaksinin en oynak, en düzenbaz gezegeni Merkür, yine geri gidiyor. O gidiyor yerine bozulan elektronik eşyalar, kayıplar, ayrılıklar, nedensiz duygusal patlamalar, yalnızlık hissi, tuhaf kazalar, bozulan planlar geliyor.
Şunu gördüm ki astrolojiden en anlamayan kişi bile ‘Merkür Retrosu’nu biliyor. Bankada sistem çöküyor, vatandaş 1 saat bekliyor, sebep; Merkür geri gidiyor!
Kasiyer barkodu okutamıyor, mesaj gönderilemiyor, bilgisayar bozuluyor, hoşlandığım çocuk yüz vermiyor, sebep; Merkür retrosu.
Aslında bu tamamen, gezegenlerin yörüngesel hızlarının farklı olması sonucu meydana gelen bir ilüzyon. Yörüngede aynı hizaya gelen gezegenlerin biri diğerini geçince, geride kalmış olan sanki geri gidiyormuş gibi gözüküyor. Yani aslında geri gitmiyor, geride kalıyor. Merkür’ün bu tembelliğinin cezasını da tüm dünya ödüyor :)
Önceden ne rahattı oysa, bir aksilik çıksa, istediğim şey olmazsa şanssızlık, kısmet deyip geçiyordum. Suçu atmışım kadere, kafam rahat. Şimdi öyle mi, aniden çıkan sivilceler, yaşadığım gel-git’ ler, bozulan aletler, kaybolan belgeler meğer Merkür'ün marifetiymiş. Dönme kardeşim, geri dönme! İşimizde gücümüzden, eşimizden dostumuzdan ediyorsun bizi, bir kendine gel! Yeter dönekliğin, geri çekildiğin, sağlam dur, delikanlı ol biraz!
Şaka bir yana önceden hangi gezegen nereye gidiyor, kim ilerliyor, kim geriliyor bilmezdim, takip de etmezdim. Bildiğim; Balık burcu ağlaktır, koçlar inatçı, boğalar kurnazdır. Yengeç evcimen, ikizler girişken, kovalar zekidir. Sonra gerileyen Merkür düştü dünyanın ortasına güm diye, her şeyin sebebi belli oldu işte. Valla bence retro dediğin, geri gitmeyi beceremeyen Merkür'e park sensörü takılırsa bu süreci hafif sıyrıklarla atlatmamızı sağlayacağını düşündüğüm hadise. Kendisi bütün gün güneşin kıçının dibinde, sıcaktan bunalmış olabilir de. O yüzden geri geri giderken Venüs’e toslaması dahi mümkün bence. Yaşattığı onca daralmalar, bozulmalar, parçalanmalar, ayrılıklara karşılık bir ‘Jüpiter ilerlemesi’, ‘Satürn güzellemesi olaydı iyiydi. Gerçi özle bezdirdi ki milleti, bir gün geri geri giderken yörüngeden de çıkıp gitse biz de kurtulsak dediğim çok olsa da geri giderken, yarım kalan işleri bitirmesi, sürümcemedeki şeyleri sonuca erdirmesi gibi iyi tarafları da var Allah için. Hem dünyanın halini görüp ‘ne duracağım bunun yanında, döner im geri’ demiş olamaz mı ?
Velhasıl Merkür bu, delidir ne yapsa yeridir. Bırak geri gitsin, dönerse senindir! :)
…………………………………………………….*………………………………………………………
Yolun açık olsun !
Kendisi Almanya’da, pek de varlıklı olmayan mütevazi bir ailede, Lüteriyen papazı bir baba ve öğretmen anneden dünyaya geldi. 1973 yılında Leipzig'de üniversiteye gitti ve 23 yaşında evlendi. Doktorasını Kuantum üzerine yazdığı tez ile bitirdi ve bilim insanı oldu.
Berlin’i doğu- batı olarak ayıran duvar ile ilgili spekülasyonlar sürerken 1989'da dönemin komünist parti sözcüsü, 'seyahat sınırlamaları' ile ilgili bir emri yanlış anlayarak Doğu Berlinli’lerin izne gerek olmadan sadece belgelerini göstererek öbür taraf geçebileceklerini duyurdu ve onbinlerce kişi duvara ve geçiş noktasına akın etti, meşhur duvar yıkıldı ve O’nun için yeni bir dönem başladı.
Siyasete girmeye karar verdi ve oradaki bilgisayarları, teknolojik aletleri iyi kullanabilirim diyerek merkez-sağ aktivistlerden oluşan 'Demokratik Uyanış' partisine üye oldu. Hızla yükselerek Almanya Müteffikliği' hareketini başlattı ve Almanya’daki merkez-sağ partileri birleştiren oluşumun moderatörü oldu. Tarafsız, geri planda ama net çözümler sunan tutumuyla başarı merdivenlerini üçer beşer çıkmaya devam etti önce ‘Kadın, Gençlik ve Spor Bakanı’ ardından ‘Çevre Bakanı’ ve en nihayet o artık Almanya’nın ilk ve tek kadın Başbakanıydı.
Evet,‘Her şeyin bir zamanı var o zaman da artık geldi. Artık gitme vakti’ diyen ve 16 yıl sonra görevi bırakan Angela Merkel’ den bahsediyorum. Kendisini geri planda tutmaya özen gösteren, herkes tarafından 'az konuşup çok iş yapan' ve yükseklerde gözü olmayan biri olarak görülen Merkel, sadece Almanya’nın değil tüm dünyanın takdir ettiği isimlerden biri oldu. ‘Beni buraya halk getirdi çünkü ben onlardan biriydim’ diyerek giyim ve tarzı ile hep halka ve tabana yakın olduğunu gösteren bir tutum sergileyen Merkel, gösterişli kıyafetlerden veya dramatik jest ve mimiklerden, büyük cümlelerden hep uzak durdu. Sıradan bir apartman dairesinde kimyager olan ikinci eşi ile yaşayan, kendi alışverişini kendi yapan ve gerekirse tarifeli uçakla da seyahat eden bir dünya lideri oldu.
Şaibesiz, hilesiz, sevilsin ya sevilmesin hakkında hırsızlığa, başarısızlığına dair söz söylenmemiş bir lider olmak, büyük bir sanattır. Çünkü liderlik, güç kullanmak değil, başkalarını güçlü kılmaktır!
Yolun açık olsun Angela Merkel !
…………………………………………………….*………………………………………………….
‘Eeee yettiniz be’ Öfkesi!
Dünyanın sadece üstü değil altı da kaynıyor valla.
Altı üstü yaşıyoruz demeyin, diyeceksiniz hayat altüst oluyor deyin!
Seller, depremler, kuraklıklar, yangınlar şimdi de yanardağlar!
İspanya'nın güneybatısındaki Kanarya Adaları grubundan La Palma Adası'nda, 50 yıllık bir aranın ardından geçen hafta aktif hale gelen Cumbre Vieja Yanardağı, günlerdir lav püskürtüyor. Yüksekliği 6 metreyi bulan Lavlar, 6 günde 500'e yakın evi küle çevirdi. Bölgede yaşayan 7 binden fazla kişi tahliye edildi, yüzlerce hektarlık alan ise külle kaplandı. Yanardağdan çıkan zehirli gaz nedeniyle asit yağmurları da bekleniyor.
Yer Kanarya Adaları, yani dünyanın en çok turist çeken, gelirinin çoğunu turizmden elde eden yer. Bitti işte, ada halkının geçim kaynağı, yaşam şartları kül olup gitti. Yoktu bir önlemi, yok da bir çaresi. Al işte sana takdir-i ilahi!
Dünya üzerinde 500 tane aktif volkan bulunuyormuş ve her yıl bunlardan 50 kadarı harekete geçerek lavlarını püskürtüyormuş. Bizim ülkemizde ise 13 tane yanardağ var ve yaşanan son volkanik patlama, 1855 yılında Tendürek Dağı'nda gerçekleşmiş. Her an da yine faaliyete geçebilirmiş. Şansımız, volkanların ülkemizde küçük depremlere neden olurken Güneydoğu Asya’da büyük çaplı depremlere, tsunamilere yol açması. Ah canım memleketim, çok sevilesi, kurban olunası!
Volkanın sözlük anlamı magmanın yeryüzünden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi şekil olsa da bence dünyanın en sonunda dağı bile çatlatıp, ‘ee yettiniz be’ diye öfkelendirmesi :)
Hadi bizi üzüp kızdırıyorsunuz da dağları kızdırmayın ama yaaa, taş olursunuz sonra, karışmam valla :)
………………………………………..*……………………………………
HAFTANIN EN’LERİ;
Haftanın en trajikomik olayı; 32 yıl önce, arabesk müziğin en güçlü seslerinden, ‘acıların kadını’ olarak tanınan Bergen’in yüzüne önce kezzap atıp sonra kurşunlayarak öldüren ve yıllar sonra bile bundan pişman olmadığını söyleyen eşi Halis Serbest, televizyondaki kadın programlarına katılarak, ‘kadına şiddete karşı’ olduğunu açıklıyor. Güler misin, döver misin !
Haftanın sorunu; desek de son zamanların en önemli sorunlarından biri haline geldi, ‘Taksi Bulamamak’. Uber uygulamasının, ‘haksız rekabet’ oluşturduğu gerekçesiyle yasaklanmasından beri ciddi problem yaratan taksi sorunu, taksicilerin kısa mesafeye gitmemesi, müşteri seçmesi ve taksimetre açmaması, fahiş fiyat uygulamaları, herkesi bezdirmiş durumda! İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu sorunun sebebini taksi sayısının azlığını olduğunu belirtiyor ve Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü vasıtasıyla bu sayıyı artırmayı amaçlıyor. Ancak bu talepleri, 8. kez reddedilmiş durumda. Umarım reddedenler, ret gerekçelerini açıklarlar ya da bir çözüm bulurlar da mağdur vatandaşlar, rahatlar bir nebze olsa da!
Haftanın tartışması; Sahne kıyafetleri üzerinden oldu. Gülşen ve son olarak da Hande Yener, mayovari sahne kıyafeti ile cüretkar bir stil tercih etti. Kamuoyu ikiye ayrılmış durumda; Sanatçıların bu tarz kıyafetlerle sahneye çıkmaları normal mi yoksa sanatından çok stilinden konuşulması hiç hoş değil mi!
Haftanın kazananı; ‘Munchkin’ isimli bir ördek! TikTok ve Instagram'da; ‘Dunkin Ducks’ adlı hesabı bulunan fenomen ördeğin sahibi Krissy Ellis, Munchkin’in ayda 4 bin500 dolar kazandığını açıkladı. Biz hala; ‘ördek suya daldı, zil çaldı’ diyoruz, millet çoktan çıkarmış ördeği sudan da para kazanıyor. Ne diyeyim, ‘ziller kimin için çalıyor!’
CANSEN ERDOĞAN