Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ mış!

Pardon da kim diyor? Oluyor efendim oluyor, basbayağı oluyor. Sadece arkadaş, insanı hem rezil hem vezir etmiyor. Yanlış reklam da bunu gayet iyi beceriyor.

Evet doğru tahmin ettiniz; Dardanel’den bahsediyorum, Dardanel ve onun tepki çeken reklamından. Daha birkaç ay önce kendi twitter hesabından paylaştığı çalışanların çıplak elle eldivensiz olarak paketleme yaptığı videonun tepkileri hala sürerken bu sefer de Euro 2000 Futbol Şampiyonasında İtalya- Türkiye Maçı öncesi paylaştığı reklam büyük infial yarattı. Maç öncesi; ‘Bu akşam makarnaya koyuyoruz !’ diyerek makarnası ile meşhur İtalya’ya karşı güya kara mizahlı, ince esprili reklam yaratmaya çalışan Dardanel, her kesimden insanın özellikle de kadınların hışmına uğradı.

Haberin Devamı

Açıkçası ben de katılıyorum bu hışıma, bu seviyesizlik köklü bir kuruma hiç yakışmadı valla. Kadınlar üzerinden yapılan argonun, aşağılamaların sonu ne zaman gelecek yaa? Erkek sporu denen, kadınların da pek çoğunu ilgilendirmeyen futbol müsabakalarında bile kadının adı var! Ruhun şad olsun Duygu Asena ama ‘Kadının adı yok’ dedin de maçlarda anayı, bacıyı, karıyı her fırsatta anmakta(!) çekinmeyen güruhu unutmuşsun zannımca. Koymak nedir ya, neyi koyuyorsun, nereden koyuyorsun, bir kendinize gelin ama! Ton balığıyla makarnayı halvet edip bir ülkeyi aşağılamak hangi dahi zekanın ürünü acaba? Üstelik bunu yapan da çalışanlarının yarısından fazlasının kadın olması ile övünen bir firma. Neyse ki bunun hoş bir şey olmadığını bayağı bir kişi dile getirdi, tepki gösteren yorumların da çoğunlukta olması ülkeye dair umutlarımı yeşertti.

Onca tepkiden sonra özür mesajı yayınlamış Dardanel, özrü kabahatinden beter. Mesajında; "Başta kadınlarımız olmak üzere herkesten özür diler, dikkatimizden kaçan ve kurum kültürümüzü hiçbir şekilde yansıtmayan bu paylaşımı hazırlayan kurumlar ile de ilişkilerimizin sonlandırılacağını kamuoyuna saygı ile bildiririz." demiş ve faturayı hop reklam ajansına kesmiş. Kadınlarımız derken ?

Sevmedim ben bu kelimeyi, senin kadının, sizin kadınlarınız değil kimse. Hala bir maço tavırlar, sahiplenmeden ziyade sahip olma dürtüsüyle söylenen sözler! Böyle özür dileyen bir firmanın, reklamdan haberi olmadığına kim inanır, söyleyin beyler! Hadi ajans bir hata yaptı ve böyle bir reklam yarattı peki ya buna onay veren yetkililer ne olacak? Onların hiç mi sorumluluğu olmayacak ?

Haberin Devamı

Bir makarnaya, bir maça yenildin Dardanel, büyük laf ettin de peki şimdi ne olacak ?

………………………………………………..*…………………………………………

Ne haziran haziran gibi haziran ne de hayaller hayal gibi hayal. Kasım görünümlü haziran yaşanıyor, hava soğuk ve yağmurlu. Normalde tatil planları yapardık bu zamanlarda, Bodrum, Antalya ya da Avrupa. Virüs korkusundan mı, ekonomik yoksunluktan mı bilmiyorum ama pek giden yok bu aralara, bir yerlere. Trafik, kış zamanındaki gibi, hava hepten şaşırmış kendini.

Bu aralar milletçe en büyük heyecanımız, Euro 2020 yani Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri!

Hanımlar pek memnun değil tabi bundan ama er kişiler gayet mutlu. Günde üç maç, güzel futbol, heyecanlı zamanlar…

Haberin Devamı

Ben de oturdum televizyonun başına, bir maç da ben izleyeyim dedim. Oynanan maç Danimarka-Finlandiya. Maçta ilk yarının sonlarıydı. Bir anda gelişen Danimarka atağında takımın yıldız oyuncusu Christian Eriksen, taç çizgisine yakın bir yerde bir anda yere yığıldı. Sağlık görevlileri telaşla koştu ve kalp masajı yapmaya başladılar. Eriksen’in eşinin çaresizliği, arkadaşlarını o halde gören futbolcuların çaresizliği, olan biteni dehşet içinde izleyen tribündekiler ve ne olduğunu anlayamayan ama duruma çok üzülen ekran karşısındakiler. Aslında ben olması gelen spor müsabakasını yazarım diye oturmuştum televizyon karşısına. Pandemi sonrası ilk kalabalık olarak bir araya geliniyordu ya bakalım nasıl olacaktı, ders almış mıydık acaba holiganlık konusunda da. Tam da hayal ettiğim gibiydi aslında manzara. Tribünlerde Finlandiya ve Danimarkalı taraftarlar yan yana bira içerek maçı izliyordu. Fair Play dediğimiz, tam da buydu. Keşke bizim memlekette de böyle olsa dedim içimden, sporu savaş zannetmekten vazgeçip keyif almayı öğrenebilsek !

Yine de arabesk ruhumuza iyi geldi bu turnuva. Gözü yaşlı, sesi hıçkırıklı spikerin; “Haydi aslanlar, helal size evlatlar” diyerek duygusal telimizi bangır bangır titrettiği, cepheye pardon turnuvaya uğurladığımız, asker selamı veren futbolcularımızı izlemek milli duygularımızı coşturdu.

Yolunuz açık olsun bizim çocuklar !

Azrail’e çalım atan kuzeyli yiğit Eriksen! Sana da geçmiş olsun ! 

…………………………………………..*…………………………………………..

İşin hayatla, tatilin çalışmayla geçtiği bu yüzyılda pandemi gerçekten büyük ders oldu anlayabilene. Ufak ufak çıkıyoruz artık kapandığımız evlerden, işlerimize, sevdiklerimize gidiyoruz artık. ‘Dostlarımın, sevdiklerimin kıymetini bu süreçte iyi anladım’lar, ‘Hayatın tadını çıkaracağım artık’lar hepimizin dilinde. Hoş biraz zaman geçsin, bunları unutacağız yine de neyse.

Çalışma- Dinlenme sarmalına dair çok sevdiğim bir hikayeyi paylaşmak istiyorum sizinle;

Amerikalı bir işadamı, iş seyahati için Meksika’ ya gitmiş. Boş zamanında şirin bir kıyı kasabasını ziyaret etmiş. Limanda gezinirken,  balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçıyı görmüş. Balıkçıya seslenmiş:

– Merhaba balıkçı, teknen balık dolu, bu kadar balığı ne kadar zaman da tuttun?

Balıkçı cevap vermiş:

– Bir iki saatte tuttum.

İşadamı merak etmiş:

–  Neden biraz daha uğraşıp daha fazla tutmadın?

Balıkçı omuz silkerek, cevaplamış:

– Bu kadar balık bizim için yeterli, daha fazlasına ihtiyacımız yok ki.

İşadamı balıkçının kanaatkarca yaklaşımına şaşırmış, merak etmiş:

– Günün kalan zamanında ne yapıyorsun peki, bütün günü nasıl geçiriyorsun?

Balıkçı, anlatmış bir gününü:

– Sabahları, denize açılırım, ihtiyacım kadar balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım, onlarla vakit geçiririm. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp, şarap içer, gece yarısına kadar eğleniriz. Anlayacağınız gün nasıl geçiyor anlamıyorum, sinyor.

İşadamı kendinden emin bir şekilde:

– Bak demiş istersen ben sana yardım ederim. Balık tutma işine daha çok zaman ayırmalısın. Büyük bir tekne ile daha çok balık tutabilirsin. Elde edeceğin gelirle başka tekneler de alırsın. Kısa zamanda bir balıkçı filosuna sahip olursun. Çok balık yakaladığın için balığı aracılara değil, doğrudan işleme tesislerine satabilirsin. Hatta daha sonra kendi balık işleme tesisini bile kurabilirsin. Benim yardımlarımla balıkçılık sektöründe lider olursun.

Balıkçı merakla sordu:

– Bu dediklerinizi yapmak kaç sene sürer sinyor ?

İş adamı:

– Tahminen 15-20 yıl sürer, ama sonrası daha güzel, şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanabilirsin.

Balıkçı heyecanlanmış:

– Milyonlar kazanırım ha, peki sonra bu parayla ne yapacağım?

İşadamı hayalini anlatmış:

– Sonra emekli olursun. Şirin bir balıkçı kasabasına yerleşirsin.  Bundan sonra artık zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla, torunlarınla oynarsın. Eşinle keyfince istediğin kadar siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içer ve gece yarısına kadar gülüp eğlenirsin. Sence de mükemmel değil mi?

Balıkçı gülümsemiş!

Anladınız siz :)

 

 

CANSEN ERDOĞAN