İstanbul Havalimanı’na adımınızı attığınız anda fark ediyorsunuz, son günlerde dünyada hızla yayılan ama neyse ki henüz ülkemizde görülmeyen koronavirüsün etkisi maskeleri.
Ne kadar etkili olduğu hâlâ tartışılsa da maskeler çoktan yeni seyahat aksesuarı haline gelmiş durumda...
İşte tam da bu yüzden, yanımda daha önce Japonya’dan aldığım hiç açılmamış bir paket maske olmasına rağmen, kendimi havalimanı eczanesinde buluyorum.
Bağışıklık sistemini güçlendirecek birçok takviyeyle birlikte bir de maske çeşitlerine bakıyorum ve sonunda kendime venli bir maske alıyorum, tam 75 TL’ye.
Daha basit olanları ise 45 TL’ye satılıyor.
Hatta “Daha önce 1 TL’ye satılan maskeler bile 14 TL’ye çıktı” konuşmalarını duyuyorum hemen yanımda.
Bu maske olayı ürkütücü, yanınızda olsa da en afilisini almak istiyorsunuz.
Daha iyisi, daha korumalısı, beyaz değil de siyahı derken çok yakında büyük moda evleri bile maske pazarına girerse şaşırmamak lazım.
Kıyafetlere uygun maskelerden logolu maskelere savrulma bile söz konusu olabilir.
Peki ama maskeyle dört saatlik uçuş nasıl geçiyor?
Bir yandan en afilli maskeleri takanların uçakta yemek servisi başlayınca hemen maskeleri indirip yemeklere gömülmesine şahit oluyorsunuz, bir yandan sadece sıkıntıdan maskeleri fular haline getirenler var.
Ben ise yüzümün neredeyse tamamını kaplayan maskemi çıkarmamak için yemeği pas geçiyorum, elimde dezenfektanla kımıldamadan oturuyorum.
Her öksürene, hapşırana dehşetle bakılıyor uçakta.
‘Ya koronaysa?’ şüphesi, herkesi paranoyak yapmış durumda.
Uçak Londra’ya indiğinde maskemle kabin dolaplarına yerleştirdiğim çantamı almak kolay olmuyor, önümü bile zor görüyorum, hem çevreme bakıp hem yukarı uzanmak mümkün değil.
Daha sonra çantamdan telefonumu çıkarıyorum, artık telefonlarda yüz tanıma özelliğiyle açıldığı için maskemle telefonumu da açamıyorum.
Ama yine de Heathrow Havalimanı’ndan çıkana kadar maskemi çıkarmak istemiyorum.
Gastronominin en çekişmeli ödülleri
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2020’yi ‘Gastronomi Yılı’ ilan etti.
Biz de bu hafta yeme-içme dünyasının önde gelenleriyle kardeş gazetemiz Hürriyet’in İncili Gastronomi Rehberi Ödülleri töreninde buluştuk.
Müge Akgün’ün koordinatörlüğünde gerçekleşen İncili Gastronomi Rehberi Ödülleri’nde İnci alan mekanların yanı sıra sektöre değer katan Ahmet Örs, Feridun Dörtler ve Yavuz İskenderoğlu Onur Ödülü’ne değer bulundu.
Bu yıl beş İnci sahibi mekanlar çoğaldı, geçtiğimiz yılın beş İncili mekanları Maça Kızı, Mikla ve Neolokal’e Od Urla ve Sunset katıldı.
Gecenin en çok konuşulanı Mikla’nın kurucusu Mehmet Gürs’ün yeni sürprizleri ve dört İnci alan Nicole’den şef Aylin Yazıcıoğlu’nun Nicole’ün mülk sahibi, amcası Fehmi Bey ile yaşadığı anlaşmazlık yüzünden ayrılmak
zorunda kalmasıydı.
Aylin Yazıcıoğlu, ödülü alsa da artık Nicole’de hukuki bir süreç başlamış durumda.
Unutmamak lazım, iki tarafın da kendine göre haklı olduğu konular olabilir ve böyle aile arasında olan durumlarda işin iç yüzünü bilmeden taraf tutmak
mümkün değil.
Başımız sağ olsun!
Bir kez daha sözün bittiği yerdeyiz.
Yastayız, canımız yanıyor.
Şehitlerimize rahmet, yaralı askerlerimize acil şifa diliyoruz.
Sonunda iyiler kazanacak.
Bu dünyada kötülükleri daha
çok görmek, daha iyi
ve daha toleranslı olmamızı sağlayacak.
En azından öyle olmasını umuyoruz.