Latin Amerika ve Avrupa’dan 8 ülkenin büyükelçilikleri, Ankara’da geçen ay ilginç bir etkinlikte bir araya geldi. 4 Latin Amerikalı şef yemekler yaptı, 4 yazar yemek ve edebiyat üzerinden kültürleri buluşturdu. Edebiyat ve yemeğin birleştirici gücü 8 ülkeyi buluşturdu.
Bir ülkenin edebiyatı ve yemeği, o ülke hakkında şaşırtıcı ipuçları verebilir. Bu fikirden hareketle yemek kültürü ve edebiyat ilişkisi, ilginç bir projeye ilham kaynaklığı etti. Amaç Avrupa ve Latin Amerika arasındaki kültürel bağları güçlendirmekti. Projenin bir ayağı Ankara’daydı; Latin Amerika ülkelerinden 4 şef Ankara’ya geldi ve ülkemizdeki malzemeyle kendi yemeklerini yaptı. Sonrasında ise 4 Avrupa ülkesinden 4 yazar kendi ülkelerindeki edebiyat ve yemek kültürü üzerinden örnekler vererek, moderatörlüğünü üstlendiğim bir söyleşi gerçekleştirdi. Latin Amerika’da, Avrupa ülkelerinin etkisi; özellikle Portekiz ve İspanya gibi ülkelerin önemi büyük. “EULAT4Culture Initiative” adını taşıyan proje, “Kültür için Avrupa ve Latin Amerika Girişimi” anlamına geliyor. Bu kadar farklı kültürlerin Ankara’da aynı yemek dilini konuşmaları, aslında farklılıklar kadar benzerliklerin de olabileceğini gösterdi.
Şefler ve yazarlar
Etkinliğin başını İspanya’nın Ankara Büyükelçiliği çekmiş. Büyükelçilik Müsteşarı Luis Fonseca Sánchez projeyle 8 ülkeyi bir araya getirmiş. 4 Latin Amerika büyükelçiliği (Arjantin, Kolombiya, Kosta Rika ve Meksika) ve 3 Avrupa Büyükelçiliği (Yunanistan, Portekiz ve Romanya) ile birlikte çalışmış. Etkinlik iki bölümden oluşacak şekilde kurgulanmış.
Yemek bölümünde şefler kendi yemek kültürlerini yansıtan yemekleri Ankara’da buldukları yerel malzemelerle yaptılar. İlginç olan şeflerin tamamının Avrupa ülkelerinde çalışmasıydı. Meksika’dan Laura Cabrera yemeğin tek kadın şefiydi. Kopenhag’da ünlü Noma’nın tatlı şefi Rosio Sanchez’in açtığı Sanchez restoranın başşefi olarak çalışmış. Arjantin’den gelen Martín Giménez Castro ise deniz ve toprağı birleştiren şef olarak tanınıyor, şu anda Polonya’da çok revaçta olan bir Ceviche Barı var. Kolombiya’dan Felipe Camargo ise şeflik kariyerinde neredeyse tüm dünyayı dolaşmış. Tatlıları üstlenen Kosta Rikalı Juan Pedro Soto ise Yeni Zelanda’ya kadar usanan kariyerini İsviçre’de sürdürüyordu. Latin Amerikalı şeflerin dünyanın dört bir köşesinde varlık göstermeleri yemeğin farklı kültürlerle iletişim kurabilen ne kadar geçerli bir dil olduğunu ispat ediyor.
Edebi lezzet
Etkinliğin edebiyat söyleşisi kısmında ise Yunanistan’dan Sula Bozis, Portekiz’den yazar Rui Zink, Romanya adına Profesör Alina Iftime ve İspanya’dan yazar ve gazeteci Ignacio Peyró yer aldı. Rui Zink Portekiz’de fakir halkın yemek kültürü ile edebiyatı arasında bağlar kurarken, Ignacio Peyró ise ayaküstü yenilen tapas geleneğinin temelinde zenginle fakir ayrımını ortadan kaldıran eşitlikçi bir kültürün yattığını anlattı. Alina İftime’nin Romence’de 2 bin 500 Türkçe kelime bulunduğunu söylemesi ve özellikle de yemek konusunda nasıl ortak bir dil ve damak zevki taşıdığımızı anlatması çok aydınlatıcıydı.
Doğrusu yemek ve edebiyat, bir ülkenin yapısı ve halkı hakkında en doğru ipuçlarını veren iki öge. Her ikisinde de zaman faktörü çok önemli. Zaman bir yemek içindeki en önemli malzemeden biri. İyi bir yemek çoğu kez usul usul pişen tadını yavaş ve uzun pişmesinden alan bir yemektir. Tıpkı demlene demlene yazılan bir roman gibi. Yemek ve edebiyat zamanla pişer, olgunlaşır, lezzet kazanır, damaklara ve dimağlara hazır hale gelir. Geleneksel mutfağın kadim lezzetleri zamanın süzgecinden geçer; tıpkı destanlar ve halk edebiyatı ya da büyük yazarların ölümsüz eserleri gibi halka mal olur, o ülkenin tadı tuzu haline gelir.