İki gün önce bir arkadaşımızın yaşgününü kutluyorduk, sıra pastaya geldi, üzerinde mumlar, maytaplar yakılmıştı. Bir anda masadaki herkesin suratı ekşidi. Gaz kokusu bizde travma yaratmış meğer, farkında değilmişiz. Maytaplar aynı biber gazı gibi kokuyordu, dikkat ettim bir anda herkes bir iki öksürdü. Kokudan değil, anısından.
Kokunun anıya hükmü
Benim kokuların anılara hükmüne sarsılmaz inancım vardır. Zamanda yolculuğun tek yolu kokular olduğuna göre sık sık da bu yönteme başvururum. Misal biz çocukken, deodorant tek tük kullanılırken, adını vermeyeyim, ferah bir koku vardı. Geçenlerde markette dolanıyordum, bir baktım aynı deodorant. Kapağını açtım bir kokladım, hoop 13 yaşındayım, etrafımda o zamanki arkadaşlarım. Hemen attım sepete. Sıktıkça kendimi 25 yaş daha genç hissediyorum. Botokstan iyidir.
İzmir’i özlediğim ama gitmek mümkün olmadığı zamanlarda şöyle bol salatalıklı, domatesli bir salata yapıyorum, rakıyı içmeyecek olsam bile kapağını açıyorum, ohh, ver elini İzmir.
Anneannem Hakk’ın rahmetine kavuşalı sekiz yıl oldu, ama ben onu ne zaman istesem yanımda hissedebilirim. Hala şişelerde kokular satan eczaneye giderim, az biraz kullandığı kolonyadan şişeletirim, bir de B vitamini aldım mı, iki kokunun karışımıyla kendimi koynunda buluveririm.
Yıllarca ilk yeğenimin üç aylıkken giydiği tulumunu sakladım. O tulum ta Amerikalara kadar gitti, hep dolabımın en ulaşılabilir yerinde durdu. Ki acil özlem anlarında tatlı kuzumu tekrar kollarımda tutayım.
Gezi’nin kokusu acı
Çamaşır suyu kokusu bana Alsancak Camii’ni hatırlatır mesela. Bir zamanlar okula gidip gelirken önünden geçerdik ve caminin avlusunu muhakkak çamaşır suyuyla yıkamış olurlardı. Dolayısıyla alakasız bu iki kavram, çamaşır suyu ve ibadet, benim zihnimde bütünleşmiştir. Ve elbette okula beraber gidip geldiğim arkadaşlar da yanımda bitiverirler. İnsanın genzini yakan o çamaşır suyu nelere kadir.
Bazen yolda yürürken yanımdan bir koku geçer, olduğum yere mıhlanırım, gözlerimi kaparım, hatıralar beni nereye götürürse kendimi bırakırım. Bunlar bir nevi zihinde yaşanan zaman kaymalarıdır. İnsanı fena yapar. Yüreğini özlemle doldurur, kah mutlu eder kah mutsuz. Üst üste geldi mi şaşkına çevirir. Lakin, yapacak bir şey yok, eminim bugün de halen şu kafamın içinde kokulara yapışmış anılar birikmektedir.
Tıpkı biber gazında olduğu gibi. Oysa bir parktan insanın aklında kalacak koku bu olmamalı. Bahsi geçen ıhlamur ağaçlarının kokusu, belki biraz çiçek kokusu, akşamları satılan karpuzun, salatalığın, nohutlu pilavın, köftelerin kokusu bize Gezi’yi hatırlatmalıydı. Ama öyle olmadı işte. Başka semtteki evimizin içine kadar giren, yüzümüzü cayır cayır yakan gazın kokusu bir parkın hatırasına damgasını vurdu.
Yaşgünü mumuna yasak
Öyle de bir şeydir ki bu kokuyla anıların işbirliği, akılda bir kez yer etti mi sittin sene değiştiremezsin. O kokuyu çıkartayım, yerine bunu koyayım yok. Gezi Parkı eylemlerine katılan 17-18 yaşındaki insanlar bir ömür, ne zaman yaşgünü pastası üzerinde maytap yaksalar iyisiyle kötüsüyle Gezi’de ya da Gezi için destek verdikleri alanlarda yaşadıkları günleri hatırlayacaklar. Hükümet istediğini tutuklasın, istediği kadar senaryolarla olayları saptırmaya çalışsın, hatta gerçekleşmeyecek bir rüya ama olur a, çıkıp özür dilesin o koku olanları unutturmayacak.
Tabii bir aklı evvel çıkıp da maytapları kullanımdan kaldıralım derse o başka. Olayların, Haberler diye bir programı sunan Memet Ali Alabora’nın başının altından çıktığına inanan bunu da yapar. Hiç de fantastik bir fikir değil.