Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Great Gatsby filmini geçtiğimiz cumartesi Los Angeles’ta Oscar ödüllerini veren akademinin salonunda seyrettim. On dakika önce Beverly Hills Hilton’un lobisinde Aşk Hikayesi filminin baş aktörü Ryan O’Neal’i görmüştüm. Herkesin kovboy gibi giyindiği bir gecenin misafirlerinden biriydi. Biz kenardan gülümseyerek geçerken başıyla bir selam verdi.
Sadece üye kartıyla giriş yapılan Akademi Salonu’nda da tanıdık simalar vardı, fakat adabımı koruyup kimsenin yanına yanaşmadım. Sonuç itibariyle kotlarını, tişörtlerini giymişler gelmişler, sıradan bir cumartesi geçiriyorlar.

Torpil gurusu
Bu kentte her an birilerine rastlamak normal, Beverly Hilton’a gitmek Harbiye Hilton’a gitmekten farklı değil, hatta belki fiyatlar bakımından daha kolay. Anlayacağınız atla deve değil. Belki bir tek Akademi’ye girmek ayrıcalıklı bir durum, fakat bir Türk’ün her yerde bir tanıdığı vardır. Muhatabı Türk olmasa bile torpil işi bizden sorulur. Benim New York’taki Fransız konsolosluğunda vizemi beklerken müdür odasında kahve içmişliğim vardır. Uzun hikaye. Başka bir zaman anlatırım.
Filmin yönetmeni Baz Luhrmann’a sempati duymak bu filmi beğenmeye maalesef kafi gelmiyor. F. Scott Fitzgerald’ın zamanında edebiyatta yaptığı gibi film dünyasına da filmiyle modern bir bakış getirdiğini söylemiş. Onu Romeo & Juliet’te yapmıştı, yeterdi. Alışılageldik sinema zeminini çatlatmıştı, ben o filmi de hiç beğenmememe rağmen yenilikçiliğini takdir etmiştim.

Türkiye rüyası
Bunları bir kenara koyalım. Biz esas Great Gatsby’ye bakalım. Amerikan Edebiyatı’nın en mühim eserlerinden biri. F. Scott Fitzgerald başarısını göremeden, hatta bu kitabı büyük bir başarısızlık addederek rahmetli olmuş olsa da 1960’lardan sonra kitap birden önem kazanıyor. Yılda 50 bin baskı yapmaya başlıyor. Neden? Bir dönemi anlattığı, Amerikan Hayali’ne yakından baktığı için. Bu kitap Amerikan Hayali’nin nasıl bir kabusa dönüşebileceğinin her katmanıyla güzel örneklerinden biridir. Her bir karakter ince ince işlenmiş, farklı yollardan aynı sonuca varmaktadır.
Kitabı eğip bükmek, Türkiye’ye uyarlamak o kadar kolay ki. Zira bugün Türkiye galiba tarihinde ilk kez kendi hayalini yaratmaya ve yaşatmaya çalışmakta. O kadar ki ülke dışından, batıdan doğudan insanlar oluk oluk akıyor, tam yatırım yapılacak yer, yatırım yapılacak zaman. Paralarının nereden geldiğini anlamadığımız, ama insanın ağzını açık bıraktıracak kadar lüks içinde yaşayan zenginler, hemen burunlarının dibinde gerçek bir fakirlik. Dönemin Amerika’sı gibi ardı ardına binalar yükseliyor. Bir farkla. Kuralı kanunu da yok. Var olana da zaten riayet edilmiyor.

Siyah camlar ardında
Romana adını vermiş olan kahraman Jay Gatsby içki kaçakçılığından zengin olmuş bir adam. Kitabın başlarında, romanın anlatıcısı Nick Carraway içki yasağının hiç olmadığı kadar içki tüketimini artırdığını söylüyor.
Biz de oralara doğru yaklaşıyoruz gibi. Daha önce tarihimizde yaşanmamış şey değil ama olaylar modern tarihimizde bir ilki yaşatacak gibi seyrediyor. Dışarıdan görenleri özendirmesin diye karanlık pencereler arkasında oturulacak, içilecek, derken o karanlık pencereler arkasında neler neler olacak. İş çığırından çıkacak. Sonra tamamen yasaklansın denecek. Sonra bir kısım insan bu yasakları masa altından delerek parasına para katacak, zaten bu kurmaca bir refah olduğu için, toprağın her bir metrekaresi sömürüldüğü, uzun vadede esas lazım olanlar tüketildiği için ülke uçurumdan aşağı yuvarlanmaya başlayacak. Amaan, ben de roman yazdım yahu. Yok, sadece daha önce yazılmış olanı hatırlatmaya çalıştım. İster filme gidin, ister kitabı okuyun. Benzerliği göreceksiniz.