Ben bu aralar çok alıngan oldum. Halbuki beni gücendirmek güçtür. Hele ki tanımadığım insana hiç kırılmam. Gel gör ki bu ara duyduğum, okuduğum her şeye karşı bir hassasiyetim var. En son neye bozulduğumdan başlayayım.
Satırlı adamdan kaçıp canını kurtarmaya çalışan kadın başkası, onun yerine devlet büyüklerine küsen ben. Nedenini söyleyeyim. Gezi direnişi olaylarının en başında genç bir kadının yanında bebeğiyle beraber kimlikleri tanımlanamayan pek çok kişi tarafından tartaklandığını, dövüldüğünü, hatta başına daha da fena şeyler geldiğini duyduk, bunu yapanlara lanet okuduk. Bu esnada Başbakanımız da çıktı, günlerce bu kadının mağduriyetinden bahsetti, o vatandaşını sahiplendi, bağrına bastı. Elbette bir vatandaşının hakkını böylesine savunması makuldü.
Kimler gaz yiyebilir?
Ancak iş satırla kovalanan kadına gelince suspus olundu, hiç lafı edilmedi. Satırlıyı kınayan yok, lanetleyen yok. Sen benim vatandaşımın canına nasıl kastedersin diyen yok. Dahası adamın kim olduğu da belli, bir önlem alındığı da yok. Pek çok Gezi direnişi karşıtının ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum. Farazi konuşmak hoş değil ama artık kim ne zaman ne diyor gelen emaillerden az çok anlayabiliyoruz. Özet olarak Gezi Parkı olaylarında dayağı yiyenler için oraya gittiyse hak etmiştir deniyor. İşte ben bu noktada alınganlık ediyorum. Şehrin bir parkını savunan kadınlar kadın değil. Onlar kovalanabilir, dövülebilir, gaz yiyebilir. Hamileyse bebeğini kaybedebilir. Kendi adıma ben bu tavırdan bir tek şey anlıyorum, kadın bebeğiyle bir gezintiye çıktığı sürece sevilesi, korunası bir varlıktır, haddini aşıp da sokağa çıktığı anda bir vatandaş olarak can güvenliğinden kendisi mesuldür. Sonrasında öyle bir devlet büyüğünün çıkıp da onun için üzülmesini beklememelidir.
Gelelim ikinci alınganlık mevzuuma. Meclis’teki kavga sırasında aldığı darbelerle kaşı açılan, gözü moraran AK Parti Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar’ın kullandığı dil her ne kadar öyle değilmiş gibi görünse de aslında yine şiddet dili. Tıpkı Başbakanımızın yüzde 50’yi zor tutuyorum demesi gibi o da “Olaydan sonra Şırnak’tan ne aşiretimi ne teşkilatımı ne de sevdiklerimi bırakmadım buraya gelsinler diye” demiş. Kavga sonrasında mahalleye büyük abisini gönderebileceğini söyleyen çocukların verdiğinden farksız bir tepki. Yine kendisine ait “Kesinlikle şiddete başvurmayacağım” cümlesi aslında kendisinin her an şiddete başvurabilme ihtimali olduğunu, sadece o da değil, şiddete başvurma imkanı olduğunu ve hatta daha önce belki başka mevzularda şiddete başvurmuş olduğu olasılığını gösterir.
Aşiret yok, tanıdık var
Sen bunun nesine alındın diye soracak olursanız söyleyeyim. Ben İzmirliyim. Bizde öyle aşiret falan yok. Bir kavga sonrasında toplasam toplasam Karşıyaka’dan, Güzelyalı’dan, Foça’dan, Çeşme’den, hadi belki biraz da Bornova’dan akraba, tanıdık toplarım, onlar da hepsi bir araya gelseler gene pek bir şey yapamazlar. Bizde doğrusu öyle göğüs göğse kavga görülmüş şey değildir. Bir kavgadan sonra şunu gönderirim, bunu gönderirim de diyemeyiz, diyemeyeceğimiz için de fazla kavga meraklısı değilizdir.
Tut ki gittin aile meclisine “Bana saldırdılar, gidin şunlara haddini bir bildirin” dedin, önce o meclis konuyu bir güzel irdeler. Ne oldu, nasıl oldu, sen ona ne dedin ki o sana saldırdı. Olayı provoke etmediğine emin misin? Aşırı demokratlıktan ve liberallikten yine dayağı yer aşağı otururuz.
Anlayacağınız kendimi her yönden yalnız hissediyorum ve alınıyorum. Haksız mıyım?