George Orwell’in Hayvanlar Çiftliği adlı masal-öyküsü, ülkemizde birkaç ay önce yaşanmış olan olaylara ve şu an içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanmakta olanlara birebir uymaktadır. Hoş, kitabın içeriği sadece bugünün değil, insanlık tarihinin hemen her noktasına denk düşer. Orwell politik bir yazar olarak belli ki dünya olaylarını detayı ile incelemiş ve sonunda ona bu satırları yazdıracak kanaate varmıştır.
Yukarıda bahsettiğim kitapta hayvanlar kendilerine yapılan zulme başkaldırarak çalıştırıldıkları çiftliği ele geçirdikten sonra bir manifesto yayımlarlar. Yedi maddelik bu manifestoda iki bacak üzerinde yürüyen her varlıktan düşman olarak bahsedilir. Buna alınan kuş familyası üyelerine, başkaldırının lideri konumunda bulunan domuzlardan biri olan Snowball şöyle cevap verir: “Bir kuşun kanatları, yoldaşlar, ancak itici bir kuvvettir, manipülatif bir organ değildir. Dolayısıyla bacak olarak değerlendirilmelidir. İnsanoğlunun belirleyici organı ise elidir, bütün kötülükleri yapmasına sebep olan enstrümanı.”
Kelepçeci sosyalist
Bu belki de kitabın en can alıcı cümlesidir. Düşününce, insan eli her türlü kötülüğün başlangıç noktasıdır dense herhalde çok yanlış olmaz. Güzel bir doğa parçasından bile bahsederken el değmemiş toprak, el değmemiş deniz demez miyiz? Bu manada hepimizin eli az çok sihirlidir. Bir işe iyi niyetle bile başlasak bir yerden sonra olaylar sarpa sarabilir. Bundan birkaç yıl önce çok munis, kibar bir hanımefendiyle tanışmıştım. Sakin sakin konuşuyordu ama anlattıklarından zamanında ateşli, sosyalist bir genç olduğu anlaşılıyordu. Bir zamanlar öğrenci hareketlerinde yer almış, insan hakları için daima sesini yükseltmiş, toplumda eşitlik için çabalamıştı. Bu esnada üniversiteyi de Ankara’da, kimya mühendisliğinde okumuştu. Ama biliyorsunuz okul hayatı başka, gerçek hayat bambaşka. Geçinmek için bir iş lazım. İşte o da mezun olur olmaz arayışa girmiş ve Savunma Bakanlığı’nda iş bulabilmişti. Ve profesyonel hayatındaki ilk görevi ne olmuştu biliyor musunuz? Kelepçe yapmak. Bu işi yıllarca utanarak yapmıştı, bana anlatırken de üzerinden seneler geçmiş olmasına rağmen halen mahcuptu.
TOMA’yı da yapan el
Bu hikâyenin notunu telefonuma tam 617 gün önce, 11 Aralık 2011’de, sabah 10.32’de almışım. Tekrar hatırlamama sebep olan şey ise geçen gün okuduğum “Gezi ile dünyaya açıldık” haberi. Katmerciler şirketinin CEO’su Mehmet Katmerci, Gezi Parkı protestoları ile Türkiye’nin dünyada TOMA üretimi ile gündeme geldiğini söylemiş. “İnsanlar dünya medyasında, Türkiye’nin bu tür araçlar üretebildiğini gördüler” demiş. 2012’de on adet TOMA satan şirketin bu yılki hedefi altmış imiş. Dünyada bir yandan dinamik, özgürlük peşinde bir gençliğin varlığı ile gündeme gelirken, Nobel ödüllü Orhan Pamuk Financial Times’ın hafta sonu eklerinde Gezi olayları için “hayret verici, muazzam ve muhteşemdi” derken, bir yandan da gelişen teknolojimizle gündeme geliyoruz demek. Ne diyebilirim, o da el, bu da el. Nihayetinde hepsi insan eli.