Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen gün yazdığım “Ağlıyorum” yazısı üzerine iyisiyle kötüsüyle pek çok e-mail aldım. Hepsine teşekkür ederim. Bazı okurlar Ali İsmail Korkmaz’ı kastederek, ona ağlamadıklarını, benim de ideolojim gereği ağladığımı düşündüklerini söylüyorlardı. Daha önce de ideolojime dair görüşlerin beyan edildiği e-mailler almıştım, üzerinde durmamıştım.
Ancak yeni öğrenilmiş kelime misali temcit pilavı gibi söylenince artık bu bahsi geçen ideolojim neymiş merak etmeye başladım. Zira ben bilmiyorum. Belki hiçbir zaman bir ideolojim olmadığı için.
Tıpkı başı örtülü olanlara samimi olarak örtseler neyse, ama sembolik olarak yapıyorlar diye yakıştırılması gibi benim gibileri de gördüler mi hemen belli bir öğretiye, görüşe yakıştırırlar. Onlar açık açık söylemiyorlar, ben söyleyeyim; kafalarında bana dair Atatürkçü cumhuriyet kadını var. Ama ben o düşündüğünüz kişi değilim. Atatürk’ün askeriyim dememi beklerseniz, çok beklersiniz. Tarihin sadece bir noktasına takılıp kalmayı reddederim ve kendimi sadece bir isim ve onun görüşleriyle özdeşleştirmekten yana değilim.

Bayramda savaş yok
Evet, bir ideolojim yok, ama ideallerim ve idealize ettiğim bir hayat var.
Bu hayalini kurduğum hayatta televizyon başında savaşı beklemiyoruz mesela. Savaş olacak mıymış, olmayacak mıymış, ne karar vermişler gibi absürt laflar edilmiyor. Bayramda ateşkes ilan edelim, sonrasında devam ederiz denilmiyor. Biz insanlar istediğimiz zaman savaşmayabiliyoruz demek. Bu kararı da verebiliyoruz. O zaman ne oluyor da silahlar patlıyor?
İdeal hayatta insanlar önce zihinsel engelli kıza tecavüz edip sonra da annesine namusunu temizle, kızını öldür demiyor. Ya da kendi çocuğunun boğazına bıçak dayamıyor. Ya da her gün okuduğumuz onlarca kin, nefret, ahlak suçu işlenmiyor.

Şu nasırdan çektiğimiz
Gündüz Vassaf’tan kopya çektim: Bilim adamlarının Birleşmiş Milletler’e sunacakları küresel ısınma raporunun taslağı açıklanmış. Bu gidişle, yüzyılın sonuna kadar denizlerimizin iki metre yükselmesi, buzulların erimesi ve sıcak havanın yoğunlaşmasıyla, New York, Londra, Şanghay gibi şehirler, Bangladeş gibi deniz kıyısı ülkeler, sayısız bitki ve canlı türü dalga dalga yok olabilecekmiş.
Zaten yurdun hali belli. Türkiye 2030 yılında temiz su kaynağı bulmakta zorlanacak ülkeler arasında bulunuyor. Son kırk yılda üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan yok olmuş. İdealimdeki gelecekte çölde yaşamıyoruz.
Ve her şeyden öte benim bir gün var olmasını çok istediğim ama olacağına dair hiç umutlanmadığım bu ideal hayatta şu satırları okumuyorum: “Belki Mevlana, Yunus Emre, Halil Cibran’dan alıntılar yaparak bize aslında onlara da üzülmemiz gerektiğini, öteki yanağını çevirmenin bir fazilet olduğunu falan anlatabilirsiniz ama olmuyor işte. İster kalbimizin nasırlaştığına inanın ister maymunun gözünün açıldığına, sonuç fark etmiyor. Onlara harcayacak gözyaşımız kalmadı, Esma’lara ayırıyoruz hepsini. Allah biliyor ya kendi ölülerimize bile yeteri kadar harcayamıyoruz gözyaşlarımızı.”