Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gezi olayları boyunca söyledik durduk, anlatmaya çalıştık. Bu olayları yönlendiren bir lider, bir grup, bir parti, bir dış mihrak yok. Bu olaylar güçsüzün güçlü tarafından ezilmesine bir tepki olarak başladı ve bir çığ gibi, içine başka meseleleri de alarak büyüdü.
Ne demek istediğimizi anlamaları için devlet erkanının da onları ziyarete giden ve Başbakan’ın yanından ikna olarak çıkan bir iki televizyon yüzünün de önce parka gitmesi gerekiyordu.
Bana kalırsa bu hareketin en önemli karakteri, şüphesiz tek lideri, Gezi Parkı’nın kendisiydi. Her bir ağacını bir kol gibi düşünün, kendine gelen herkesi sardı, bağrına bastı. Tek bir hedefte birleştirdi. Oraya giden herkese bir şey öğretti. 19 gün boyunca parkta ikamet eden, iş çıkışı giden, gün içinde bir uğrayanlara tek tek soracak olsanız belki de kendilerine dair bir şey öğrenmiş olduklarını göreceksiniz.

Bize konuşan dallar
Bu coğrafyada büyüyenler mekanların bir ruhu olduğuna inanırlar. Yoksa ne işimiz var türbelerde? Ben kiliseye gidip dua eden çok Müslüman kadını görmüşümdür. Orada edilen dualar kabul olunuyormuş derler. Bomboş, şehirlerarası yolda gidersiniz, bir bakarsınız bir ağaç, üstü paçavralarla dolu. Onca ağaç arasından bir tanesinin insanın derdine deva olduğuna inanılır, ta uzaklardan ziyaretçileri vardır.
Ev kiralayacağımız zaman bu evde kendimi iyi hissetmedim, ama şu ev bana iyi geldi deriz. Bize bazı yerlerde kara basanlar basar, bazı yerlerde gönlümüz ferahlar.
Böyledir bizim memlekette. Biz böyle ağaca, toprağa, yeri gelir bir mezar taşına inanırız, güzelliğimiz de buradadır.
Her şeyin önüne bilimi koyanlar, gerisi savsata diyenler bile altı yıl boyunca televizyonlarına yapışıp Lost diye bir diziyi seyrettiler. Bir adanın insanlara hükmedebilme ihtimalini kurguda da olsa sevdiler. Benim gibi zaten o kurguda yaşayanlar ise hiçbir zaman dünyanın kendileriyle konuştuğu inancından vazgeçmediler.

Kavuşamayan aşıklar
Gezi iyi huylu bir liderdi de. Kimseyi şiddete yöneltmedi; ona gelenlere anlayış, sevgi, merhamet, paylaşma, nezaket duygularını zerk etti. Akın akın insan bir aşka düşmüş gibi ona gittikçe şenlendi, ağacıyla, çiçeğiyle yüreklere korkuyu unutturacak kadar sevinç de verdi.
İşte o yüzden ben pazar günü anladım ki orada derdini anlatmak isteyenlerin kolu kanadı çok fena kırıldı. Sokaklarda sıkışıp kalan, Gezi’ye çıkış yolu bulamayan insanların çaresizliği yüzlerinden okunuyordu. Herkes birbirine soruyordu, Gezi’ye nereden çıkacağız? Hiçbir yerden. Şehrin kalbine giden damarların hepsi tıkanmıştı, saatler geçti, binler birikti, oradan oraya savruldular ama aşıklar kavuşamadı.

Yeni lider sandık mı?
Bu hareketin baş kahramanının, liderinin birden bire ulaşılamaz hale getirilmesi belki sokaklarda daha fazla özgürlük için haykıran çocukları yıldıracak, bir müddet nereye ulaşacaklarını bilemedikleri için bocalayacaklar. Ancak aslına bakacak olursanız bu hareketin bir lideri daha olabilir. O da sandık. Bir plastik kutu, hepsi o, ama eğer halk Gezi Parkı’na gitmeyi kendisine nasıl hedef edindiyse, o sandığa gitmeye de aynı şekilde azmederse belki sesini duyurabilir.
Hiçbir partiyi beğenmediği için oy vermeyeceğini söyleyenler kendini yakın hissettiği partiye sesini duyurmak için de aynı direnişi göstermeli. Anlaşılan o ki Türkiye’de bu milleti temsil etmeye yemin etmiş herkes silkinmeli. Geçtiğimiz günler boyunca haykırılan tezahüratı hatırlatmak isterim: Her yer Taksim, her yer direniş. Eğer bununla anlatılmak istenen “direniş kalbimizde” ise, bunu ispatlamanın tam zamanı.