Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ben 1.63 boyunda, 50 kilo, ufak tefek bir şeyim. Hayatımda bir kez futbol maçına gittim, sokakta bağırıp çağırmak nedir bilmem, herhangi bir kavgaya girmişliğim de yoktur. Fakat bundan dört gün önce bana bir haller oldu. Sanki göğsümün içinden bir şey yırtılarak dışarı çıktı, 90 kilo 1.80 boyunda bir adama dönüştüm.
Sayın Başbakanımız çıktığı bir televizyon röportajında bizim toplumumuzda bazı genetik yaklaşımlar vardır dedi, ona göre o yaklaşım neymiş şimdi hatırlamıyorum, ama doğrudur bizim toplumumuzda genetik olarak bazı yaklaşımlar vardır ve bunun başında “delikanlılık” gelir.
İşte benim de, benim gibi binlerce kadın ve erkeğin göğsünü de yırtıp çıkan o içlerinde barındırdıkları delikanlıydı.

Zayıfı himaye
Bizde öyledir, başkalarına benzemeyiz. Birbirimizin işine karışırız, müdahale ederiz. Sokakta çocuğunu tartaklayan birini gördük mü karşı çıkarız. Bir yerde üç adamın bir tanesini dövdüğüne rast geldik mi tanımadan bilmeden “dalarız.” Dengesiz güce karşı hassasiyetimiz vardır, başımızı çevirip gittiğimiz pek görülmemiştir.
Eminim bugün olaylar karşısında sus pus oturan herkesin zamanında sırf arkadaşına destek olsun diye bir kavgaya girmişlikleri, kaşı gözü yarmışlığı vardır. Özellikle Kasımpaşalı olan ve bununla övünen sayın Erdoğan bahsettiğim ruh halini, raconlarını, bu müessesenin gerektirdiklerini çok iyi bilirler.
Olaylar patlak verdiğinde Los Angeles havaalanında İstanbul uçağına binmeyi bekliyordum. Sadece sosyal medyadan değil, olayların içindeki arkadaşlardan haberleri almaya başladığımda karnıma bir sancı saplandı. Havada geçen 13 saat eziyet oldu. Uçaktan indim, yüzüm gözüm şiş soluğu Taksim’de aldım.

Racona uymaz
Hislerimin hiçbir ideolojik yanı yoktu. Tek bildiğim polisin parkta oturan, çadırında, uyku tulumunda uyuyan bir gruba saldırmış olduğu, çadırlarını yaktığı, tekme tokat girdiği, yetinmeyip biber gazına boğduğu, kovmakla kalmayıp peşinden giderek oralara geldiğine pişman etmeye çalıştığıydı.
Ne yapacaktık? Görmezden mi gelecektik? Yok, sayın hükümet yetkililerim, genlerimizde öyle bir davranış modeline yer yok. Racona uymuyor.
Yine aynı röportajda sayın Erdoğan köşe yazarlarının seslerini yükselttiklerini, kendisine sert çıktıklarını söyleyerek, e ben de insanım minvalinde bir şeyler diyerek, ben de sessiz kalmayacağım herhalde dedi.
Bu laf üzerine “Bi dakka” der delikanlı, bir köşe yazarıyla bir başbakanın ses yükseltmesi aynı mıdır? İşte gördük, hükümetin elinin altında binlerce polis, milyonlarca gaz kutusu, TOMA’lar, coplar, kalkanlar var. Hükümet sesini yükselttiği zaman bu kırıp geçirmek oluyor. Anlayacağınız eşit şartlarda dövüşmüyoruz.

Şehir şövalyeleri
Tabii meselenin dövüşmek halini alması da bir tuhaf. Diyor ki Başbakan, onlar yüz bin çıkartırsa ben bir milyon çıkartırım. Onlar derken kimi kastediyor? Biz kimiz? Ne zaman düşman olduk?
Refi’ Cevat Ulunay’ın Eski İstanbul Kabadayıları diye bir kitabı var. Uzun zamandır elimin altındaydı, bir türlü okumaya sıra gelmemişti. Cüsseme rağmen içim bu hislerle dolunca dur bakayım dedim, okumaya başlayayım. İstanbul’un kabadayılığı bir nevi şehir şövalyeliğidir, demiş yazar. “Bu adamlar kendi terbiyelerine göre, adetleri ve ülfetleri ile koydukları kaidelere riayete mecburdurlar. Zayıfı, bilhassa ırz ehlini himaye ederler, çizdikleri yoldan sapmamaya dikkat ederler. Çünkü muhitlerinin onlara verdiği bazı hakları ayak altına alırlarsa şöhretlerini kaybedeceklerinden korkarlar.”
Topçu Kışlası falan derken, bu da tarihten bir ders olsun.