Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aynı konuyu defalarca aynı şekilde, aynı cümlelerle anlatırsanız acaba karşınızdaki insana mesaj ulaşır mı? Yoksa bakış açılarını değiştirmek, ters düz etmek, başka yönlerden yaklaşmak mı gerekir? Dan Brown sabahları erkenden, dört buçuk gibi yazmaya başlıyormuş. Konunun yokuşa girdiğini, başka bir bakış açısından bakması gerektiğini anladığı zamanlarda kendini ayak bileklerinden tavana asıp baş aşağı duruyormuş.
Vücudundaki kan akışının yönü değişsin, bu değişikliği takiben başka bir açıdan düşünebilsin diye. Eğer bir romancının anlatıcı olduğunu kabul edecek olursak, görüyoruz ki bir konuyu karşısındakinin kafasına sokmaya çalışmak için yapmayacağı şey yok.
Ben de zannediyorum geçen haftalarda birkaç yazıda değişik yönlerden bu alkol sınırlandırmaları mevzuuna girdim. Televizyondaki sahne sınırlandırmalarına değindim, hatta bir yazımda bunların bana dayatılmasının hakaret olduğunu söyledim.

Düz yazıda matematik
Peki, öyle dedik olmadı, böyle dedik olmadı, bir de diyorum biraz bilimsel yaklaşalım konuya.
Ki yazarlardan, edebiyatçılardan bilimsel konulardan anlamamaları ya da o tarafa değinmemeleri beklenir. O kadar ki bizler zamanında daha lisede ne olacağımız ve ne olamayacağımızı seçmek zorunda kaldık. Matematiği, fiziği sevsek de edebiyat seçtik ki o yolda devam edebilelim. Fizik, matematik okuyanlardan kitapları topyekün bir kenara koymaları beklendi. Oysa bilhassa matematik ile yazı yazmanın birbiriyle göbekten bağı vardır.
Bugüne kadar yazdığım bir makaleyle ilgili en büyük iltifatı Milliyet Kitap’taki editörüm Filiz Aygündüz’den aldım. Aslen matematikçi olan Aygündüz yazının bir matematiği var dedi ki benim de duymak istediğim buydu. “Düz yazının kuralları matematik, fizik kuralları kadar değişmezdir” demiş Ernest Hemingway. Nesillerdir klasik olarak kalabilen Alis Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll ise belki de bir matematikçi olmanın avantajını kullanmış ve arkasında ölümsüz bir eser bırakmış.

Karnabahardan hallice ama...
Hal böyle olduğuna göre benim de sınırlandırmalar, yasaklamalar konusunu ele alırken öncelikle dönüp bilime bakmam saçma olmayacaktır herhalde.
Beyin. Altı lobdan oluşuyor. Sadece dört tanesine bakalım. Frontal lob. Mantık, planlama, konuşma, hareket, duygular ve problem çözmeyle ilişkilendiriliyor.
Parietal lob. Oryantasyon, farkındalık, uyarıcı etkenlerin algılanması ile ilişkilendiriliyor.
Oksipital lob. Görsel verilerin işlenmesi ve bilgiyi yorumlamayla ilişkilendiriliyor.
Temporal lob. Duyduğumuz seslerin, dilin yorumlanması ve hafızayla ilişkilendiriliyor.
Beynin tümü en basit olarak neler yapıyor peki? Vücut ısımızı, tansiyonumuzu, kalp atışımızı ve solunumumuzu kontrol ediyor. Farklı duyularımız aracılığıyla çevremizdeki dünya hakkında bir bilgi akışı edinmemizi sağlıyor. Otururken, yürürken, konuşurken bütün fiziksel hareketlerimizi orkestre ediyor. Bir de düşünmemizi, rüya görmemizi, mantığımızı kullanmamızı ve çeşitli duygular deneyimlememizi sağlıyor.
İster Allah yarattı deyin, ister evrim teorisine inanın; neye inanırsanız inanın ortadaki gerçek şu: Şu küçücük kafamızın içinde tıkır tıkır işleyen bir mekanizma var.
Bana göre en ironik olan Allah inancı olanların başkasındaki mekanizmayı küçümseyerek ona doğruyu, yanlışı dayatıyor olması. Gösteriyor olsa neyse, ama dayatmak? Benim loblarım senin loblarını döver demek gibi bir şey bu.
Benim loblar fena halde alınmış durumda. Durup dururken hepsi inadından içkiye odaklandı. Hiç iyi olmadı bu, hiç!