Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Beyrut yıllarca savaşla yaşamış, belki de dünyanın en kadersiz şehirlerinden biri. 15 yıl boyunca yakıldı, yıkıldı, binlerce insan öldü, binlercesi evsiz barksız kaldı. İçeride savaştıkları yetmezmiş gibi farklı zamanlarda İsrail ve Suriye’nin müdahaleleriyle uğraştılar, yaraları derinleşti. Beyrut halkı için bomba sesi, yıkılan apartmanlar, evler, patlayan arabalar normaldi. Fakat bu arada kafelerde oturmaya, restoranlara, ev gezmelerine gitmeye de devam ettiler.
Pulitzer ödüllü New York Times yazarı Thomas L. Friedman’ın “Beyrut’tan Kudüs’e” adlı kitabını yıllar önce okuduğumda verdiği detaylar insanı derinden sarsan türdendi. O bir cumartesi öğleden sonrası oturdukları otel lobisini basan adamların birini yaraladıktan sonra nasıl çekip gittiklerini anlatırken ben bir halkın sürekli şiddetle nasıl başa çıktığını anlamaya çalışmıştım.

Mutluluğun sırrı
Friedman kitabın bir yerinde Beyrutluların savaşlar sona erdikten sonra anti depresan kuyruğuna girdiklerini anlatıyordu. Çatışmalar boyunca gücünü muhafaza eden millet olaylar durulduktan sonra büyük bir boşluğa düşmüştü.
Dün Radikal gazetesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi ve psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Murat Paker’in söylediklerini okuyunca ister istemez Friedman’ın yazdıklarını hatırladım. “Gezi direnişine katılanların büyük çoğunluğu hayatlarında ilk defa başkalarıyla birlikte politik düzeyde sahiden bir şeyler yapabildiklerini, bir şeyleri etkileyebildiklerini gördüler. Etkileyebilen, eyleyen özne oldular. Çaresizlik, umutsuzluk duyguları ciddi derecede azaldı. Bu anlamda aktivizm, doğal bir anti-depresandır,” diyor Paker.
Demek durum bu. Normal şartlar altında geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de yaşanan kaosa rağmen bir kısım insanın yüzündeki mutlu ifadenin sebebi böyle açıklanabilir demek. Böylelikle insanların hayatlarında sadece düzen istemediklerini, özgürlüğü ve kendini ifade edebilmeyi pek çok şeyin üzerinde tuttuklarını bir kez daha anlamış bulunuyoruz.

Makyajsız güzellik
Gezi boşaltıldıktan sonraki pazar günü Taksim’e ulaşmaya çalışıp da başaramayanların nasıl bir hayal kırıklığı yaşadıklarını ve yüzlerindeki çaresizliği yazmıştım. Ancak işte Paker’in bahsettiği sebepten Gezi olayları sonrasında bir araya gelen binlerce kişi çabuk toparlandı. Ufak bir tökezlemeden sonra bu sefer şehrin dört bir yanındaki parklara aktı, tek vücut duran adam oldu, biri çıktı, AKM’nin önünde polise kalbini iyiliklere açması için meditasyon yaptı.
Evde morali bozulacak gibi olan sokağa çıkıyor, şöyle bir yürüyor. Bir bakıyor sokağın ortasında oturmuş, kitap okuyan insanlar var. Anlıyor ki yalnız değil, anlıyor ki hala sesini duyurma ihtimali var. Gezi Parkı’na gittiğim günlerde en çok ilgimi çeken şeylerden biri bilhassa kızların güzelliğiydi. Hepsine uzun uzun baktım. Yüzlerinde hiç makyaj yoktu. Ne rimel, ne ruj, ne allık. Hiçbir şey. Saçlarına el sürmemişlerdi. O zaman içlerindeki mutluluğun, enerjinin yorgunluğa ve uykusuzluğa rağmen yüzlerine güzellik olarak yansıdığını düşündüm.
Dolayısıyla bu kalabalık içeri girmez. Dahası sıkılacak her gaz, her tazyikli su insanlara bir yaşam amacı verdiği için anti-depresan etkisini daha da artırır. Günümüzün en popüler ilaçlarından Paxil’in kutusu yaklaşık 12, Xanax 10 TL. Eh bir de üzerine doktora gidip halini anlatması, bunları reçete ettirmesi var. Yaklaşık iki yıldır sürekli Paxil kullanan bir yakınım olayı şöyle özetledi: “Bunlar şimdiye kadar çoktan bir yıllık dozu aldılar, uzunca bir süre idare ederler.”