Mujica’nın hayatı ile ilgili bir belgesel seyrettim. Devletin verdiği malikane yerine eşinin çiftliğinde yaşayan Başkan çok huzurlu görünüyordu
Şu ana kadar yaşadığım ülkeler arasında Uruguay’ın her zaman ayrı bir yeri var kalbimde: Sadece canayakın insanları,
bana İstanbul’u hatırlatan başkenti Montevideo’da seyretmeye doyamadığım güneş batışı, ve ilk Dünya Kupası’nın yapıldığı ülke olması değil; ilk kez orada gazeteciliğe adım attığımda yapılan seçimlerde sürpriz bir şekilde seçilen Frente Amplio (Geniş Cephe) koalisyonu ve tabii o günleri görebilmek için yıllarca çaba harcayan Devlet Başkanı Jose Pepe Mujica bu minnacık ülkeyi bana sevdiren sebeplerin başında geliyor.
“En yoksul devlet başkanı olarak anılıyorum ama kendimi yoksul hissetmiyorum. Yoksul insanlar sadece pahalı bir hayat tarzına sahip olmayı sürdürmek adına çalışan insanlardır ve her zaman daha fazlasını, daha fazlasını isterler” diyen ve söylediklerini hayatına uygulayan yegane Devlet Başkanı kendisi.
O seçim zaferini kutladıkları gün Montevideo’da yürürken bir alışveriş merkezinin önünde resimlerini asıyorlardı yaşlı bir adamın. Merak edip sormuştum kim olduğunu. “Pepe Mujica o, bize bu günleri de gösterdi! Burası eskiden hapishaneydi, Mujica’yı burada yatırdılar yıllarca!” demişti adam. O zamanlar yeniydi o isim, kimdir nedir bilmiyordum. İçeri girip dükkanlar arasında eski hücreleri göreceğimi zannetmiştim ama o karanlık günler geride kalmıştı çoktan.
Kürtajı veto etmeyerek bir ilke imza attı
1960’lardaki Küba devriminden esinlenerek kurulan Latin Amerikalı solcu gruplardan Tupamaros’un en idealist üyelerinden birisi olan Mujica
o dönemlerde örgütü ile Uruguay’daki Amerikan destekli sağ kanat hükümetlerine karşı protestolar düzenlemiş, hatta adam kaçırma ve bombalama eylemlerine bile katılmıştı. 1971 yılında bu eylemlerden bir tanesinde bir polis öldürmekten (suçu hiç bir zaman kanıtlanmamasına rağmen) mahkum edilen Mujica, altı kez kurşunlanmış, buna rağmen kurtulunca 15 yıl süren mahkumiyet hayatını işkencelere tek kişilik hücrede tutularak geçirmiş. Ülkeye demokrasinin gelmesi ile beraber normal hayata dönen ve politik çalışmalarına devam eden Mujica 40 yıl süren mücadele sonunda da Geniş Cephe koalisyonunun yönetime gelmesinde
ön ayak oldu.
O ilk seçimlerden sonra (eski) Başkan Tabare Vazquez’in Tarım Bakanı olarak görev yapan Mujica, 2010 seçimlerinde Başkanlığa seçildiğinde
o güne kadar Bakan olmasına rağmen sürdürdüğü mazbut hayatını değiştirmeyeceğine and içmişti. Sadece verdigi sozu tutmakla kalmadi daha da ileri giderek Başkan olarak aldığı maaşın yüzde 90’ını geri vermeyi seçti.
Muhalifleri tarafından eski bir gerilla lideri olduğu için Uruguay’ı radikal Sosyalist bir devlete dönüştüreceği ileri sürülse de Mujica gerek seçim çalışmalarında gerekse seçim sonrası uzlaşmacı bir lider görüntüsü çizdi ve bu tutumunu da devam ettirmekte. Üç milyonluk nüfuslu ülkesinin ekonomisi bazı büyük komşularınınki ile yarışacak durumda, refah ve eğitim düzeyi yüksek ve ayrıca dünyadaki en çok off-shora bankaya da ev sahipliği yapıyor. Latin Amerika ülkeleri arasında kadın haklarına önem vermeyi seçen yegane Başkan olabilir. Parlementoya sunulan kürtajın yasallaştırılması tasarısını veto etmeyerek bir ilke imza attı katolik ülkesinin tarihinde.
Birkaç hafta önce Mujica’nın hayatı ile ilgili bir belgesel seyrettim, gazetecileri yanına almış konuşuyordu. Devletin ona verdiği muhteşem malikane yerine hapisten çıktıktan sonra eşinin Montevideo dışındaki çiftliğinde yaşayan Başkan Mujica çok mutlu ve huzurlu görünüyordu. Komşuları ona hala “Pepe” diyorlardı. Kapının önünde iki polis ve üç ayaklı köpeği Manula onu korumakta. Aslında korumasına da gerek yok, Mujica’nın düşmanı da yok zaten.
“Yoksulluk aslında bir nevi özgürlüktür”
“Bazıları bana egzantrik diyor, ama değilim, bu hayatı yaşamayı seçiyorum sadece, ne de olsa tek bilidiğim hayat bu, değiştirsem beceremem!”
Yapılan bir araştırmaya göre Başkan’ın tüm varlığı 1987 model bir Volkswagen Beetle ve karısına ait olan çiftliğin getirdiği 215 bin dolar. Bu miktar Başkan yardımcısı Danilo Astori’nin varlığının üçte biri!
“Yoksulluk aslına bakarsanız bir nevi özgürlüktür. Eğer çok şeye sahip olmazsanız elde etmeye ya da kaybetmemeye çalıştığınız şeyler için hayatınızı bir köle gibi geçirmezsiniz, böylece hayatınızı yaşarsınız!” diyen Mujica geçtiğimiz haziran ayında Rio de Janeiro’da yapılan Çevre Zirvesi’nde dinlediğim en güzel konuşmada da bunu anlatmaya çalışıyordu. “Ekonomik büyümeyi bir tutku haline getirmiş olan liderler tüketim odaklı bir toplum yaratarak sadece dünyanın sonunu getirebilirler!”
Belki de bir denemek lazım Mujica’nin önerisini. Dünyanın içinde bulunduğu kriz göz önüne alınırsa zaten yakında çoğumuz bugüne göre daha da yoksul olacağız gibi geliyor bana.
Siz ne dersiniz?