Hepimiz okullarda meridyenleri ve dünyayı doğu ve batı olarak ikiye ayıran sıfır noktasını öğrenerek büyüdük. Benim için de hep ayrı bir yeri vardı bu noktanın. Nasıl bir nokta Dünyanın başlangıcı olabilir hayal etmeye çalışırdım küçükken. Ama asıl sebep meridyenleri İngilizlerin bulması ve başlangıç meridyeninin ise kendi ülkelerinden geçtiğini söylemeleriydi 😊
İşte benim Greenwich ziyaretim bu merakla başladı. Hani saatlerde kullanılan meşhur GMT (Greenwich Mean Time) kısaltmasının da belirtilen yer. Londra’nın güneydoğusunda bulunan bu küçük tatlı kasaba aslında Sıfır Meridyeninden başka müze ve turistik yerlere de ev sahipliği yapıyor. 1997 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilmiş, daha ne olsun. Bize de Londra gezimiz sonrası burayı da ziyaret etmek kaldı.
Londra’dan nasıl gideriz konusunda hiç girmeyeceğim çünkü ulaşım sistemi başlı başına ayrı bir hikaye. Bu gezimizde anladık ki yerlisi bile yolu karıştırıyor, biz de harita programı ile başımızın çaresine baktık. Kasabaya vardık varmasına ama sonra bir de başlangıç meridyeni nerede diye bir süre etrafımıza baktık ve haritamız bu konuda pek destekleyici olmadı 😊 Metrodan indiğimizde Turist Bilgi Ofisine gitmek için yönergeler mevcut. Biz de yönergeleri takip edelim derken öncesinde şirin bir yelkenli gemi karşıladı bizi.
Cutty Shark
İsmi “Cutty Shark” olan bu gemi 1869 yılında yapılmış ve zamanında Çin’den İngiltere’ye çay taşıyarak görevini hakkıyla yerine getirmiş döneminde hızıyla ün yapmış dünyadaki tek çay Clipper’ı. Öyle ki okyanus geçebilme rekoru ancak 1989 yılında kırılabilmiş. Sanayi devriminden sonra buharlı gemilere geçilmiş ve canım Cutty Shark ise görevini bu sefer Avusturalya’dan yün taşıyarak sürdürmüş. Sonrasında ekmeğini oradan da kazanamayınca yelkenli eğitim gemisi olarak hayatına devam etmiş ve emekliye ayrılmasının zamanı geldiğini anladıklarında ise Greenwich ’teki özel yerine getirilerek sergilenmeye başlamış. Başarı dolu ama biraz hüzünlü hikayesi ile bizi uğurlayan yelkenliden ayrıldıktan sonra Birleşik Krallık'ın en büyük deniz müzesinin yolunu tuttuk.
Ulusal Denizcilik Müzesi
İçinde Amiral Nelson’ın gemisinin replikası bulunan bir şişe karşılıyor önce bizi. Bu küçük karşılama bile bizi epey heyecanlandırdı. Sonra incelemek için yola koyulduk. Özel sergiler dışında ücretsiz, Birleşik Krallık ve tüm Avrupa’nın denizcilik tarihi ile bilgi edinmek için fazlasıyla geniş kapsamlı bir müze olan Ulusal Denizcilik Müzesi; içinde birçok tablo, gemi modelleri ve navigasyon için kullanılan parçaları bulunduruyor. Özellikle çocuklu aileler için çok uygun olan bu müzede biz çok eğlendik. İki yetişkin olarak bizde meraklı gözlerle etrafı inceleyip bol bol fotoğraf çektik.
Bizim için tamamen bir sürpriz olan bu müzede sizin de çeşitli aktivitelere katılarak eğleneceğinizi umuyorum 😊
Kraliçe’nin Evi
Greenwich’te başka ne var derseniz aslında birçok konuda beklentilerin üzerinde kaldı bizim için. Denizcilik Müzesi gezisini bitirdikten sonra meşhur “lale merdiven” olarak anılan dünya üzerindeki en güzel merdivenlerden birinin bulunduğu “Kraliçe’nin Evi” olarak bilinen müzeye doğru ilerledik. Zaten aynı park içerisinde bulunuyor. 1616 ve 1635 yılları arasında yapılmış olan bu bina birçok etkinliğe de halen ev sahipliği yapıyor.
Kraliyet Rasathanesi
Sonunda en merak ettiğimiz noktaya yani başlangıç meridyenine gitme vakti gelmişti. Bizde tepede görünen kalabalığa doğru ilerledik. En başta İngiliz ölçü birimlerinin ve saatin olduğu noktada “Nerede bu meridyen?” şeklinde ufak bir arama çalışması yapıp sonrasında gözlemevine girip bahçesinde bulabileceğimizi anladık 😊 Giriş burada ücretli. Meridyeni görmek isterseniz 16 Gbp’yi gözden çıkarmanız gerekiyor. Öğrenci kartınız var ise indirimli girişten yararlanabiliyorsunuz.
Benim için bu gezinin en heyecanlı noktası oldu desem abartmış olmam. Düşünsenize senelerce size anlatılmış bir coğrafya bilgisi var ve meridyenin her iki yanına ayaklarımızı koyarak her iki yarımkürede de bulunduğumuzu varsayıyoruz. Meridyen yerde işaretlenmiş ve çeşitli şehirlerin koordinatları verilerek her iki yanına yazılmış. Tüm turistler kendi ülkelerindeki başkent veya büyük şehirleri bularak fotoğraf çekiyor. Bizde bu furyadan eksik kalmadık tabi ki, hemen İstanbul yazısını konumlayarak ayaklarımızla pozumuzu verdik😊
Sonrasında ilk çekici gözlemevini gezmeye daldık. Fotoğrafın nasıl meydana geldiğinden mercekte ışığın kırılmasından başlayan, gökbilimine ve saatlere varan güzel hikayeler ve geçmişe yolculuklarla geçen çok eğlenceli ve bilgilendirici bir gezi oldu. Sizin de eğer yolunuz Greenwich’e düşerse (bence mutlaka denk getirin); Gözlemevinin bahçesinden harika bir Greenwich manzarasını seyre dalabilir, keyifli kültürlü anılarla bu şirin kasabanın tadını çıkarabilirsiniz.