Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SEVGİLİ Tekin Ağabey,
Seni kaybettiğimizi bir süre dinlenmeye gittiğim yerde duydum!.. Demek sen de nihayet her faninin Ulu Allah ile buluşacağı o “Ebediler Dünyası” na göç ettin. Şimdi çocukluklarımızı anımsıyorum. Baban Hamit Amca ile benim babam Cavit Nail Kubalı hukuk fakültesinden sınıf arkadaşı, can dosttular. Bizim İzmir’de oturduğumuz 1945 -1952 yılları arasında sıkça görüşürdük. Sizler bizim ağabeylerimizdiniz. Alt tarafı 11 -12 yaş fark; çok da değilmiş ama biz sizi çok büyük ağabeyler olarak görürdük. Gıptayla izlerdik. Özenirdik.
Sonra biz İstanbul’a döndük. Babam emekli olmuş, ben de ilk okulu bitirmiştim o yıl. Ve uzun bir dönem görüşemedik. Yıllar sonra Amerika dönüşü tekrar İzmir’e taşındık. Bu defa ben evlenmiş, çocuk sahibi olmuştum. 30’lu yaşların başı! Sen ise 40’lı yaşlarda, yakışıklı bir işadamı. Ticaret odasının bir toplantısında karşılaşmış, sım sıkı sarılmıştık birbirimize. Henüz Ticaret Odası’nda meclis başkanı olmuş muydun hatırlamıyorum. Galiba hemen o yıllarda Dündar Ağabey ile bir ikili oluşturmuştunuz. Efsane ikili!
Babalarımız, Dündar Ağabey’in babası ile de dosttu. Şefik Soyer, bizlerin Şefik Amcası! Belki sen Şefik Ağabey diyordun bilmiyorum. Bizim Soyer’lerle bir de hemşehrilik ve akrabalık bağımız vardı.
Çocukluğu-muzun İzmir’i ne kadar farklıydı. Dostluklar ne denli gerçekti. Kentin kendisi de o denli içtenlikli ve dürüst. Evlerin kapıları açık kalabilirdi, anahtarlar üzerinde dururdu. Güzelyalı’da bizim evin önünden tek tük otomobil geçerdi. Sadece tramvaylar. Vatmanları, biletçileri isim isim tanırdık. Evlerin bahçeleri hep özenle yetiştirilmiş güller ve çiçeklerle bezenmiş birer cennet bahçesi idi. Komşulardan gül aşıları, çiçek tohumları alınır verilirdi.
O yılların İzmir’inin huzurlu, sakin ve yavaş güzelliğini sen de benim gibi anımsıyor musun? Şimdinin gençlerine, kendi çocuklarıma bile, o müthiş, adeta ulvi “trankil” liği hiç bir zaman anlatamadım. Onlar anlamadılar değil, ben yeterli kelimeler bulamadım. Şimdilerde, belki o günleri yeniden yaratabilmek umudu ile “citta slow”, “sakin şehir” (belki de “sükunetli şehir” demek gerek) projeleri var. Ah zamanı geri çevirmek mümkün olsa... Ve çocuklarımıza, torunlarımıza “İşte bu, buydu bizim yaşadığımız İzmir” diyebilsek!
Sevgili Tekin Ağabey gittiğin o sonsuzluk diyarında da espirilerinle, fıkralarınla babalarımızı, amcalarımızı kırıp geçiriyor musun?
Biz seni hep o gülen yüzün ve sevecen bakan gözlerinle anımsayacağız, ve özleyeceğiz... Ta ki bir “dönülmez akşamın ufkunda”, her faninin geçmesinin mukadder olduğu, “geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan büyük kapıdan” birer birer geçip ebedilerin dünyasında buluşuncaya kadar!
Nurlar içinde yat!