Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ŞU sıralar Türkiyede iki çok önemli olay iç içe cereyan ediyor. Bu iki olay birbirini etkiliyor.
İlk önce size şunu sormak istiyorum. Türkiye’de bu güne kadar hiç bir referandumda, hiç bir seçimde insanların böylesine bir telaş içinde verecekleri oyu önceden açıkladıklarını yani ihsas -ı rey ettiklerini gördünüz mü? Ben görmedim! Ne ihtilal zamanlarında gördüm, ne Demokrat Parti’nin en güçlü olduğu dönemde gördüm, ne CHP’nin tek parti döneminden ülkeyi demokrasiye geçirdiği 1950 seçimlerinde gördüm.
Bir de günümüze bakınız. Odalar Birliği’nden tutun da, İstanbul Ticaret Odası, dernekler, sendikalar... Onlar bitiyor politika ile hele Anayasa Hukuku ile hiç ilgisi olmayan bir takım popüler sanatçılar.... Sonra sporcular... İş Hakan Şükür’e kadar vardı. Diyorlar ki, “Biz demokrasi’nin bir adım ilerlemesi için ‘Evet’ vereceğiz!” Verin. Verin ama bir de açıklayın neden bir adımda duruluyor, atılması gereklen diğer adımlar neden atılmıyor. Örnek mi istiyorsunuz?
Bu acayip anti demokratik “partiler yasası ve seçim yasası” neden değişmiyor.
Millet vekillerinin işledikleri yüz kızartıcı suçlarla ilgili dünyanın hiç bir demokrasisinde olmayan, aksine sadece sahte demokrasilerde var olan dokunulmazlıkları neden kaldırılmıyor.
Dünyanın her yerinde “tutukluluk” ile “mahkumluk” iki ayrı şeydir. Tutuklular sadece kaçma şüphesi ve delil karartma şüphesi olanlardır. Suçlu muamelesi görüp mahkumlarla bir arada ve aynı şartlarda tutulmazlar. Onların tutuklulukları ceza değildir. Televizyon radyo dinlerler, gazete okurlar, hücrelerde tecrit edilmezler. Mahkumlar ise cezalarını çekmektedirler. Onlar amerikan filimlerinde gördüğümüz demir parmaklıklı, en basit ihtiyaçlarının ötesinde hiç bir taleplerinin karşılanmadığı, gerektiğinde tek kişilik hücrelerde ceza çekerler! Bizim sistemimizin de bu şekilde değiştirilmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor! Ama yapılmıyor. Neden? Çünkü tutuklanan gazetecilere, subaylara, ya da ünvansız tutuklulara mahkum olmadan, haksız yere ceza çektirilmek isteniyor.
Bu kadar demokrasi aşığı isek bunları neden düzeltmiyoruz? Önlerinde bir engel mi var? Muhalefet mi karşı çıkıyor.
Bu “ihsas -ı rey” furyasının bir tek nedeni var. “Eğer bitaraf olursak bertaraf mı ediliriz” korkusu! Ama benim hayat tecrübem de eğer hile hurda olmaz ise, “kapalı oy açık sayım” geçerli olduğunda sevgi ve inançın daima korkuyu yeneceğini söylüyor!
Türkiye’de oluştuğunu söylediğim ikinci olay da kurumlarımızın süratle “YÖK’leşmesi”! Şunu kastediyorum. Hep bir ağızdan bir yaygara kopartılıyor, “şu ya da bu kurumun yetkileri fazladır, bu demokrasiye aykırıdır, mutlaka değiştirilmelidir!” Ne zamana kadar? O kurum ele geçirilene kadar! Bir kere söz konusu kurum ele geçirilip de içindeki insanlar kendinize bağlandı mı, kurumun yapısının antidemokratik olduğu şikayetleri susuyor. Kurumun yeni sahipleri aynı şeyleri bu sefer karşı tarafa yapıyorlar! İşte bu nedenledir ki Türkiye’de en önemli kurumlarda tayinleri kontrol etmek için çok ciddi bir mücadele sürüyor.
Bu mücadele apaçık bir kudret mücadelesidir, değerli okurlarım. Kimse bana bunun demokratikleşme olduğunu söylemesin!