Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DEĞERLİ okurlarım, geçen cumartesi Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (ESİAD) Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı vardı. Yönetim Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer bir şiir lezzetiyle dinlediğim gerçekten çok iyi hazırlanılmış, akademik denilebilecek bir konuşma yaptı. Bazı düşünceleri, aslında dinleyip geçiştirilmemesi, aksine üzerinde durulup tartışılması gereken, bir işadamları derneği başkanından duymaya alışılmamış söylemlerdi. Büyük bir çoğunluğuyla hemfikirdim. Ancak farklı düşündüğüm bir söylemini burada kısaca tartışmaya çalışacağım. Yerim yetmezse bir sonraki yazımda devam ederim. Konuşmasının o bölümünu kısaltılmış olarak alıyorum:
“Bu ülke insanı, İttihat Terakki ile başlayan süreçte, özellikle de Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, Jakoben bir anlayışla, adına Cumhuriyet değerleri dediğimiz formda biçimlenmeye çalışıldı. Bugün ülkenin Batısı, özellikle kıyı kentlerinde, ağırlıklı göçmen nüfusla harmanlanmış on milyonlar artık ‘laik kitle’dir. Laik kitleden kastımız, kendi yaşam denklemlerinde dini ritüel ve seramoniye iştirak oranlarını hafifletmiş, dünyevi kimliğini daha bir arzuyla yaşamaya ve Batılı değerleri benimsemeye çalışan ve ancak kültürel kodlarında demokrasiyle yoğrulmuşluğun eksikliğini, istese de perdelemeyen, dolayısıyla sathi ve heveskar bir prototiptir. Bu kitlenin temel problemi demokrasi konusunda bir bedel ödeme kültürünün olmayışıdır. Kendisine sunulan ‘laiklik’ çerçevesinin çağdaş olmaya yeteceği kanaatiyle yaşayan demokrasi tembelidir (...) Dikkat edilirse toplumun diğer kesimlerinde biriken zenginleşme ve demokrasi talebi filiz uçlarını 1980’li yıllardan itibaren daha muhafazakar kesimlerden vermeye başlamıştır.”
İlk önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin reformlarının “Jakoben bir anlayışla” uygulandığıyla hemfikir değilim. Jakobenler hiç şüphesiz ki, aynen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde olduğu gibi Fransa’nın çok zor bir döneminde etkili hale geldiler. Fransa yabancı güçler tarafından işgal edilmeye çalışılıyordu. Fransız İhtilali’nin kurmaya çalıştığı temel demokratik ve kişi haklarıyla ilgili değerler tehlikeye girmişti. Halk fakir ve perişandı. Jakobenler’in koruyup kurtarmaya çalıştıkları Fransız Cumhuriyeti’nin ilkeleri, laiklik, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi dünya demokrasilerine bugüne değin temel oluşturmuş değerlerdir.
Ancak Jakobenler’in Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlarla benzerlikleri orada biter. Çünkü Cumhuriyet’i kuranlar ne Jakoben Derneği’ni, ki 1789’daki kuruluş adı “Club Benthom”dur, kuranlar gibi varlıklı kişilerdi ne de Jakobenler gibi kanlı bir “giyotinleme” makinesine dönüşmüşlerdir. Cumhuriyet’in kurucularını bu özelliklerle eşleştirmek bence gerçekçi olmaz. Eğer bu tabir değişimin “yukardan aşağı” yapıldığını ifade etmek için kullanılıyorsa, bu, Jakobenizmin diğer özelliklerine yaptığı çağrışım açısından Cumhuriyet’in kurucularına haksızlık yapılmış olur.
Sevgili Şükrü Şükürer’in konuşmasından aldığım yukarıdaki pasajdaki diğer iki konu (1) “laik kitle”yle ilgili tanımlama ve (2) demokrasi talebinin “muhafazar kesimlerden” geliyor olduğu görüşü üzerinde de bir sonraki yazımda durmak istiyorum, değerli okurlarım.