Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer’in, bir bölümünü geçtiğimiz cumartesi irdelediğim konuşmasında (1) demokrasi için bir bedel ödemeyen “laik kitle”nin demokrasi tembeli olduğu ve (2) demokrasi filizlerinin muhafazakar kesimlerde oluştuğu yer alıyordu. Bu görüşler son zamanlarda Türkiye’de sıkça ifade edildiği için biraz genişçe ele almama vesile oldu.
Türkiye’deki “laik kitle”nin demokrasi konusunda bir bedel ödememiş olduğu bence doğru değildir. Öyle olduğunu iddia ettiğimizde, 1950 öncesinde “Yeter söz milletindir” sloganları arkasında, 1960’da “Ya hürriyet ya ölüm” çağrışları arkasında sokaklara dökülen, hapislere atılan, hatta idam edilenlerin haklarını yemiş olmaz mıyız? Türkiye’de demokrasi ve özgürlük isteği hemen daima laik kesimden gelmiş, bu uğurda ölenler ve hapislerde çürüyenler de bu kesimden çıkmıştır.
Ayrıca, ilerici ve demokratik “değişim” isteğinin “muhafazakar” kesimden geliyor olduğu da eşyanın doğasına ve “muhafaza” kelimesinin anlamına aykırı olduğunu düşünüyorum. Muhafazar kesimlerden gelen değişim isteği genellikle, hatta hemen daima, toplumun aşırı değiştiği görüşüyle eskiye dönmek isteğidir.
İstenen, ülkeyi geri götürmek için değişimdir. Ben size bazı değişimleri sayayım:
- Kız öğrencilerle erkek öğrencilerin ayrı okullarda okuması.
- Baş örtüsü, tatil günleri vs gibi konularda mahkemelerin değil, “ulema” yani din bilginlerinin karar vermesi.
- Gazetelerin Arap alfabesiyle çıkması.
- Hafta sonu tatillerinin cuma günü olması.
- Evrensel olarak İslam’la ilgili kurallar koymak ve din işlerinin düzenlenmesi amacıyla halifelik makamının ihdası.
Bütün bunlar değişim değil midir? Elbette değişimdir. Ama geriye doğru değişimdir. Bugün Türkiye’de muhafazar kesimin talep ettiği özgürlük ve demokrasi toplumu eskiye döndürebilme olanağına kavuşma isteğinden başka bir şey değildir. Buna karşın bu konularda mevcut statükonun değişmemesinden yana olmak, ileri doğru atılmış adımların, yapılmış olan değişimlerin tekrar geriye götürülmesine karşı çıkmak ise gerçek anlamda değişimden yana olmaktır. Bu ayrımı iyi anlamak gerekir. Atılmış ileri adımları korumaya, onların tersyüz edilmesini engellemeye çalışmayı “statükoculuk” olarak damgalamak ciddi bir mantık hatası içerir.
Şöyle denilemez mi? Halkın çoğunluğu böyle istiyorsa neden olmasın? Türkiye’de halkın çoğunluğunun böyle istediğini düşünmüyorum. Öyle olduğunu bir an için farz edelim. Eğer çoğunluk her konuda kendi isteklerini toplumun tamamına empoze edebilseydi bugün Amerika’da zenciler oy dahi veremezlerdi. Demokrasi çoğunluğun istediğini empoze etme hakkına sahip olduğu bir rejim değildir. Demokrasinin evrensel kabul edilmiş değerleri ve kuralları vardır.
Son olarak şunu vurgulamak istiyorum: Ben bu söylediklerimi ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer’in konuşmasından hareket ederek kaleme aldım. Ama kesinlikle sevgili Şükürer’i eleştirmeyi değil, o konuşmadan hareketle Türkiye’de liberal düşünürlerce sıkça yazılan düşünceleri tartışmayı amaçladım. Yoksa ilk yazımda da ifade ettiğim gibi söz konusu konuşma bütünüyle alışılmışın üzerinde kaliteli ve seviyeli idi.