Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HİÇ kafanızı kurcalar mı? Bazı batı filmlerinde, hapisteki insanları oturmuş gazete okurken, televizyon seyrederken, eşleri, çocukları ile kucaklaşırken görürüz. Hatta eşleri ile baş başa kalmalarına olanak verilir. Yaşamları bizim ülkemizdeki orta halli bir ailenin yaşamına paraleldir.
Ama diğer bazı filmlerde, demir parmaklıklar arkasında tutulan, demir ranzalarda yatan, kaldıkları odada tuvaletin bile açıkta olduğu, eşleri ve yakınları ile görüşmeleri demir parmaklıklar arkasından, kurşun geçirmez camların ardından telefonla yapan hapisleri görürüz.
Bu iki hapisane arasındaki fark nedir ve nedendir?
Dünyanın tüm medeni ülkelerinde “mahkum” ile “tutuklu” arasında doğal olarak fark vardır. Tutuklu suçu kanıtlanmamış kişidir. Mahkemesi devam ediyordur. Kaçma ihtimali vardır. Ya da delilleri veya şahitleri etkileyerek adaletin gerçekleşmesini engelleme olanağına sahiptir. Onun için gözetim altında tutulması gereklidir.
Endişe sadece kaçmaları ise, bileklerine izlenebilir bir elektronik bileklik takılıp evlerine salıverilirler. Eğer şahitleri ve delilleri etkileme ihtimalleri varsa o zaman tutukevinde ikamet etmeleri sağlanır. Tutukevleri ceza çekilen yerler değildir. Burada devlet, olanaklar oranında o şahısların rahatlarını sağlamaya gayret eder. Bu tutuklular cezalandırılmamaktadırlar. Ceza evi şartları ve disiplini bunlara uygulanmaz. Rahat bir yaşam sağlanmaya çalışır.
Mahkemelerde mahkum olmuşlar için ise durum farklıdır. Onlar suçlarının cezasını çekmektedirler. Hapisane şartlarının disiplini altında minimum ihtiyaçları karşılanır.
Biz ne yapıyoruz? Ne yazık ki henüz mahkemeleri süren insanları suçluların kapatıldığı cezaevlerine koyuyoruz. Cezaevlerinde de mahkumlarla aynı disiplin ve aynı “ceza çekme” şartları altında hapsediyoruz. Çocukları ve eşleri ile mahkumlarla aynı şartlarda görüştürüyoruz! Yani mahkum olmamış insanlara ceza çektiriyoruz. Halbuki bu insanların önemli bölümü beraat ediyor. Yani suçsuz yere aylarca, hatta senelerce hapishanede ceza çekiyor!
Bu yapılan ciddi bir insanlık suçudur. Mahkum olmamış insanlara suçlu gibi ceza çektirmeye kimsenin hakkı yoktur! En ufak bir şüphem yok ki bu durumu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüren herkes bu davayı kazanır. Hadi maddi imkansızlıklarla bu insanları mahkumlarla aynı hapishanelerde yatırıyoruz. Ama onları ayrı bölümlerde, mümkün olan rahatlarını sağlayarak, aileleriyle mümkünse her gün görüştürerek, gazete kitap almalarına, televizyon seyretmelerine olanak sağlıyarak tutmak için ne engel var? Para istemez, pul istemez. Sadece biraz vicdan ister!
Evet itiraf ediyorum. Ben de senelerdir, “böyle gelmiş böyle giden” bu feci duruma “ergenekon” denilen ve ne olduğu tam olarak anlaşılamayan davaler nedeni ile uyandım! Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın çığlıkları olmasa hapishanelerde mahkum olmadan, suçu kanıtlanmadan, suçsuz olarak senelerdir ceaza çeken insanların haykırışlarını hala duyumayacaktık!
Ama madem ki nihayet farkına vardık. Hadi artık vicdanlarımızın sesini dinleyelim, değil mi, değerli okurlarım?