Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DEĞERLİ okurlarım, benim çok küçük yaşlarım Mısır’da geçti. Kral, Faruk’tu! Saraylar yüksek duvarlar arkasındaydı. Ülkede dadece kralın arabası kırmızı renkte olabiliyor idi. Kral’ın arabası Kahire sokaklarından geçerken iki tarafında başları fesli yağız korumalar koşardı.
Kraliyet ailesi Türkçe konuşurdu. Kavalalı Mehmet Ali soyuydu onlar. Faruk ilk Türkçe bilmeyen hanedan mensubu idi. Çünkü onun annesi Fransızdı. Kraliyet ailesi halkı küçümserdi. Saraylarının etrafını çeviren duvarların, hanedanın halkın pislik ve fakirliğini görmemesi için bu kadar yüksek yapıldığı söylenirdi. Ama halkın da duvarların arkasındaki ihtişamı görmemesinin amaçlandığı söylenmezdi!
Halk da gerçekten çok fakir, çok eğitimsiz ve de çok çaresiz idi. Fakirlik ve çaresizlik saray duvarlarının dibine kadar ulaşmıştı. Çocukların gözlerine sinekler sürüler halinde konar ve sürüler halinde kalkarlardı. Mısırlı kadınlar çok endamlı, uzun boylu, sürmeli gözlüydüler. Nil kenarında ateşte ısıttıkları gaz tenekelerine doldurdukları suları dumanları tüte tüte başlarının üzerinde taşırlardı. O sıcak tenekenin yanında omuzlarına da minik çocuklarını ata biner gibi oturturlardı. Ama podyumda yürüyen mankenler gibi asil bir yürüyüşleri vardı. Dengeli ve asil! Sonra da oturur çamaşır yıkarlardı, tozun toprağın içinde!
* * *
Asiller ve Türk soyundan olanlar ise başlarında sıcak kova taşıyan kadınlara, gözleri sinekli çocuklara kayıtsızdılar. Sadece Türk soyundan olanların bir de işgal gücü subay ve ailelerinin girebildiği özel kulüplerde eğlenirlerdi. Serin içkilerini fıskıyeli havuzların başında içerlerdi. Güzel bayanlar Ingiliz subaylarla kadeh tokuştururlardı.
İki ayrı Mısır vardı. Yoksul, cahil ve de pis! Birde varsıl, güzel ve zarif. Asiller olabildiğine dejenere, fakir kadınlar ise o derece asil yürüyüşlüydüler.
Sonra bir gün bir genç Albay, Cemal Nasır ki fakir, cahil ve mazlum olanların arasından çıkmıştı o ihtişamı bir gecede al aşağı etti! Fakir, mazlum, cahil, fakat asil yürüyüşlü halk coşku ile sokaklara taştı. Kurtulduklarını sandılar.
Ne yazık ki onlarca yıl, İsrail ile yapılan savaşların yükünü canları ve malları ile omuzlamak zorunda kaldılar. Başlarının üzerindeki kaynar su kovaları gibi! Gelenin gideni arattığını gördüler. Mazlumun iş başına geçince zalimleştiğini gördüler. Eskiden Türk kökenlilerin girebildiği kulüplerde gene serin içkiler servis ediliyordu, bu sefer yeni despotlara ve yakınlarına!
* * *
Nasır öldü. Yerine Sedat geçti. Mazlum, cahil ve fakir, fakat asil yürüyüşlü halk bir kere daha sokaklardaydı. Sedat’ı alkışlıyorlardı, sonra savaşın bitmesini, sonra yeni bir umudu! Ama gene olmadı. Sedat da başa geçince, mazlumken zalime dönüşmüştü. Yeni bir korku dönemiydi bu.
Sedat bir sonbahar günü kanlı bir sonla gitti! Yerine Hüsnü Mubarek geldi. Fakir, yoksul, mazlum ve de cahil halk bir kere daha umutlanmıştı. Bir kere daha sokaklardaydılar. Bu sefer de boşa giden alkışlar, Mubarek isimli despotaydı! Denetimsiz güç, despotlar yaratıyordu!
* * *
Bu gün Mısır halkı gene ayakta! Bir despottan kurtulmak için canlarını veriyorlar kaldırımlar üzerinde! Ama ama onlar hala fakir, mazlum ve cahiller. Despotları devirmenin değil, despotlar üretmeyen parlamento, muhalefet ve yargı denetiminin etkili olduğu bir rejime ihtiyaçları olduğunu göremiyorlar. Hiç şüpheniz olmasın yeni bir despotu alkışlayacaklar yakında!
Çünkü fakir, mazlum ve pek de cahiller, değerli okurlarım!