ÜLKEMİZ ve dünyamızın gidişi ile ilgili yanlış fikirlere saplanıp kalmak istemiyorsak değişimleri doğru okumak zorundayız.
Eski kanılarımıza saplanmak, değişimleri okuyamamak bizi yanlış sonuçlara, yanlış davranışlara yönlendirir. Son zamanlarda ABD’nin yeni global stratejilerini görebiliyor muyuz? Bugün karşımızdaki ABD, hiçbir şüpheniz olmasın ki Bush ve onun etrafını sarmış neo konservatiflerin yönlendirdiği Amerika değil. “Amerika’da başkanlar değişir ama politikalar aynı kalır” diyen görüş doğru değildir.
Aynı kalan veya en azından daha yavaş değişen ülkelerin temel çıkarlarıdır. Ama o çıkarları sağlamak için uygulanan stratejiler değişen başkanların ve onun felsefesine uygun düşünen ekibinin elinde yeni baştan yoğrulur. Ve bir de bakmışsınız ki olaylara yepyeni bir yaklaşım sergileniyor.
Bush döneminin dünya stratejisini, Baba Bush döneminde ABD Savunma Bakanlığı’nda “Stratejiden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı” görevini yürüten Paul Wolfowitz ve ekibi kaleme almıştı. Bu ekip 21. Yüzyıl’da ABD’nin karşısına her ne pahasına olursa olsun Rusya’nın yerini alacak yeni bir Süper Güç’ün çıkmasının engellenmesini istiyordu. Bu ekibin Amerika için öngördüğü stratejiyi içeren “kozmik” rapor, sonradan bu denli aşırı bir politikanın tehlikelerini gören daha liberal fikirli birileri tarafından kamuoyuna da sızdırılmış ve medyada popüler adı “Wolfowitz Memorandum” olarak yerleşmişti.
Söz konusu rapor ABD’nin tek süper güç olarak kalma amacını elde etmek için ulusal askeri harcamalarını kesinlikle azaltmaması gerektiğini, bu uğurda gerektiğinde nükleer silahlar dahil her türlü silah ve olanağın kullanılmasını öneriyordu. Dinsel ve mistik yaklaşımlarla da iç içe olan bu neo konservatif ekip önce Clinton döneminde yönetimden tasfiye edildiler. Ancak o dönemde de ABD’nin ünlü Johns Hopkins Üniversitesi’nde yuvalandılar. “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” olarak adlandırdıkları ve 21. Yüzyıl’ı bir Amerikan yüzyılı yapma projelerini daha da geliştirdikleri bir “düşünce tankı” oluşturdular. Bu ekibin hemen tamamı, daha sonra hem oğul George Bush’un iktidara gelmesi için çaba harcadı, hem de iktidara gelince, ABD yönetimine ve George Bush’a fiilen hakim oldular.
O dönem Amerika’nın kendi müttefikleri dahil dünyaya korku saldığı, sorunlara tek taraflı askeri çözümlerle yaklaştığı, savaşlar çıkardığı, sertliğin ve küstahlığın ABD dış politikasına hakim olduğu bir dönem oldu. Ancak fevkalade de başarısız oldu. Amerikanın popülaritesi dünyada taban yaptı, ülke iç çekişmelerle yıprandı ve nihayet Amerikan halkı 2008 kasımında oyları ile bu öfkeli “tutucu” ekibi iş başından alarak, Müslüman bir babanın oğlu olan Barak Hüseyin Obama adlı Afrika kökenli bir Amerikalıyı Başkan seçti.
Gelecek yazımda Obama’nın kurmak için çaba harcadığı yeni strateji ve bizim ülkemize etkileri üzerinde duracağım değerli okurlarım.