Bu yıl yaz bir türlü yüzünü göstermedi, hala yurdun çoğu yerinde yağmur ve soğuk var. Okulların kapanmasıyla birlikte başlayacak yaz tatili boyunca turizm bölgelerinin ısınacağına dair umudumuz baki ama...
Turizm ve eğlence sektörü de, tüm planlarını buna göre yaptı.
Gece 01.00’den sonra müzik yasağının olması yaz konserlerine engel değil nasılsa...
Festivaller, turizm bölgelerindeki oteller ve eğlence mekanlarında düzenlenecek konserler peş peşe ilan edilmeye başladı.
İki yıl süren pandemiden sonra insanlar, ilk kez bu yaz sevdikleri şarkıcıların konserlerinde gönüllerince eğlenme şansı bulacak.
Turizm, müzik ve eğlence dünyasının yanı sıra müzikseverler için güzel bir şey bu...
İşin bir de “tamamen duygusal” yanı var ki, iki açıdan sıkıntılı bir konu bu...
Her şey gibi şarkıcıların konser fiyatları da uçtu...
“Serbest piyasa bu... Şarkıcı konser ücretini söyler, bütçesi yeten kabul eder... Veren memnun, alan memnunsa kime ne?” dediğinizi duyar gibiyim.
Haklısınız.
Belediye, “festival” ya da başka bir gerekçeyle şarkıcı ya da şarkıcılarla mücavir alanında yaşayanları buluşturmak istiyorsa, bedelini ödemek durumunda... “A” adlı şarkıcının fiyatı yüksekse daha uygun kaşesi olan “B”yi tercih eder...
Beş yıldızlı oteller ya da tatil köyleri, Türkiye’nin ünlü şarkıcılarına verdireceği konserlerle daha çok müşteri çekmek ya da bu yolla PR yapmak istiyorsa faturasına katlanmalı.
Gelelim şarkıcıların konser kaşeleriyle maliyeye beyan edilen kazançların uyumlu olup–olmadığına...
Her ticarette olduğu gibi konser düzenleyenlerle konser verenler arasındaki “tamamen duygusal” ilişkinin her zaman görünmeyen bir ortağı söz konusu.
Kim mi?
Tabii ki devlet, yani maliye...
Arada şirket niye?
Bir şarkıcının konser gelirinden devlete ödemesi gereken üç vergi var.
Stopaj ve KDV, faturalar kesilince, gelir vergisi ise mali yıl sonunda ödeniyor.
Bunu yazı konusu yapmamın sebebi, şarkıcılar adına aracılar ya da bizzat işverenle pazarlık eden menajerlerden bir kısmının sistematik olarak vergi kaçırması.
Nasıl mı?
Menajer, “Solistimizin konser ücreti 500 bin TL, artı stopaj, artı KDV” diyor.
Konser verdirecek kurum bunu kabul edince, taraflar arasındaki ticari ilişki şöyle ilerliyor:
Menajer, 500 bin TL olan konser ücretinin üstüne yüzde 25 stopaj için 125 bin TL, yüzde 18 KDV için de 112 bin 500 TL’yi ekleyip, toplamla 737 bin 500 TL’yi istiyor.
Faturayı, menajerin “Anlaşmamız var” dediği aracı firmaya kesiyor.
Para o şirketin hesabına yatırılıyor.
Menajer, şarkıcıya dönüp, o konserin sözde ücreti olan 100 bin TL için “Serbest Meslek Makbuzu” kestiriyor ve kalan parayı elden tahsil ediyor.
Peki o firma aradaki farkı nasıl kapatıp, muhasebeleştiriyor?
Her halde uygun yerlerden alınan faturalarla…
Stopaj buharlaştı!
100 bin TL’nin stopajını 25 bin TL olarak maliyeye yatıran menajer, şarkıcısının hesabına KDV dahil 122 bin 500 TL yatırıyor.
Stopaj için müşteriden alınan 100 bin TL nerede?
Buhar oldu, uçtu.
Vergiden kaçıran uyanık menajerlerin bir konserden tek kazançları stopaj vurgunu değil.
Hepsinin bağladıkları her iş için şarkıcılardan konser ücretinin yüzde 5’i ile 15’i arasında değişen menajerlik payları var.
Gelelim, konser gelirlerinin dörtte üçünü vergiden kaçıran şarkıcılara...
500 bin TL’ye konser veren şarkıcı, serbest meslek makbuzunu keserken, 100 bin TL yazıp, elden aldığı 400 bin TL’yi maliyeye gelir beyan etmiyor.
“Şarkıcı, serbest meslek makbuzunu direkt bize kessin” diye ısrar edenlere de menajerler, “Maalesef, arada başka şirket var, makbuzu onlara kesmemiz lazım” deyip, reddediyor.
Bu konuyu yazmama sebep olan menajerler ve şarkıcıların, vergiden kaçınmaktan başka ortak özellikleri de var... Hepsi de sosyal medyada, “Gitmediğim yolun, geçmediğim köprü ve tünelin, kullanmadığım havalimanının parasını niye ödüyorum?” diye devlete ödenen vergilerin hesabını soran duyarlı insanlar!
GÜNÜN SÖZÜ
“Amacınız zarar vermekse, güce ihtiyacınız vardır. Diğer her şey için sadece sevgi yeterlidir.” (Charlie Chaplin)