AK Parti Genel Başkan Vekili Kurtulmuş ile İstanbul’da buluştuk ve Türkiye’ye yönelik dış gelişmeleri değerlendirdik. Anadolu ve Trakya topraklarına kimsenin göz dikmesine izin vermeyeceklerini vurgulayan Kurtulmuş, “Türkiye’ye karşı uzanan elleri bugün de kırarız, yarın da kırarız” diyor.
İSTANBUL
ABD Başkanı Trump’ın Golan Tepeleri çıkışı. Yeni Zelanda’daki terör saldırısı. İslam ve Türk düşmanlığı. Avrupa’da artan ırkçılık...
Seçimler yaklaşıyor ama Türkiye’yi de etkileyen dış politika konuları günden güne artıyor.
Bir de Türkiye’ye yönelik dışardan yapılan saldırılar açık açık sahneleniyor.
AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş ile tüm bunları konuştuk.
Yeni Zelanda’daki olayın bir kişinin eylemi olmadığını belirten Kurtulmuş, “Bunun arkasındaki zihniyeti çok iyi şekilde görüp, buna karşı dünyanın tedbir almak mecburiyeti vardır. Bir faşist, haçlı zihniyetinin tezahürü olduğu ortada. Yani Müslüman-Hıristiyan çatışmasının fitilini ateşlemeye dönük bir şey olduğu görülüyor. Bir kere şunu bilsinler ki: İstanbul Fatih Sultan Mehmet’in fetih hakkıdır, bizim Müslüman Türk milletinin memleketidir, kıyamete kadar da Müslüman milletimizin elinde olacak olan bir yerdir. Biz dün Asya’da da Avrupa’da da vardık, bugün de yarın da Avrupa’da olacağız. Anadolu ve Trakya toprakları bizim yurdumuzdur, buraya da hiç kimsenin göz dikmesine, burada bize söz söylemesine müsaade etmeyiz. Bu anlamda geçmişte olduğu gibi bu memlekete karşı uzanan elleri bugün de kırarız, yarın da kırarız” dedi.
Kurtulmuş İstanbul Malta Köşkü’nde Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
ABD yalnızlaşıyor, Trump’ın öğrenmesi gereken şeyler var
- ABD Başkanı Trump’ın Golan Tepeleri hamlesi ile ne planlanıyor?
Sayın Trump aklına estikçe tweet atıyor ve bu tweetlerle dünyayı yöneteceğini zannediyor. Dünya Trump’ın kafasına estikçe attığı tweetlerle yönetilecek bir yer değildir, bir kere bunu öğrenmesi lazım. Arkasından tabi Trump bakımından çok acıklı olan bir durum, kendisini ABD Başkanı sıfatından daha çok İsrail sözcülüğü sıfatına layık görüyor, İsrail’in sözcüsü gibi davranıyor, bu da gerçekten anlaşılabilir bir durum değildir. Son tweet’i akıl almaz. Gerçekten ateş topuna dönmüş olan Ortadoğu’yu daha da karışık, karmaşık hale getirecek, dünya barışını temelinden tehdit edecek. Akıl dışı, izan dışı, ama gördüğüm kadarıyla planlı, hesaplı olarak söylenmiş olan bir sözdür. Kabul edilemez, uygulanamaz bir kararı ortaya koyuyor. Zaten hemen kararın sonrasında İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İcra Komitesi Toplantısının gündeme gelmesi, AB’den ve BM’den bu konuda çok net açıklamaların gündeme gelmesi Trump’ın bu kararını ilan etmekle birlikte yalnızlaştığını da gösteriyor. ABD yönetimi bakımından en hazin olan hususlardan birisi de bu. Kendisini bir dünya devleti olarak tanımlayan ABD giderek İsrail sevdası dolayısıyla yalnızlaşıyor. Bu kararına birkaç ülkenin dışında destekçi bulmaları mümkün değildir.
Dünyanın karşı çıkması lazım
- Son hamlenin arkasında ne var?
Tabi bu kararın arkasında aynen İsrail’in başkent olarak Kudüs’ü kabul etmesi ve büyükelçiliğini Amerika’nın taşınma kararında olduğu gibi uluslararası Siyonizm’in niyetlerinin de çok açık bir etkisi vardır. Siyonizm sadece İsrail’in sınırlarından ibaret olmadığını biliyoruz, yayılmacı bir ideolojidir. ABD’nin yönetimi de, Trump yönetimi de bu yayılmacı ideolojiye olabildiğince destek vermektedir. Siyonizm’in gördüğü şey şu: Ortadoğu belki tarihi boyunca hiç olmadığı kadar paramparça, bölük pörçük bir vaziyette. Bütün Ortadoğu’daki güçler etnik anlamda da, mezhebi anlamda da ciddi bir sürtüşmenin içerisindeyken, bu kadar siyasi ve hatta fiili bölünmüşlükler söz konusuyken İsrail altın vuruşunu yapmak istiyor. O da Arz-ı Mev’ud istikametinde önündeki engelleri birer birer kaldırarak kendi nihai amacına ulaşmak ve bu amaca ulaşmak konusunda da Trump’ı kullanıyor açık bir şekilde kullanıyor, esas fotoğrafın boyutları budur. Burada buna çok ciddi bir şekilde dünyanın karşı çıkması lazım, zaten öyle oluyor.
İsrail altın vuruşu yapamaz
- Altın vuruşu yapabilirler mi?
Bu sonuç olmaz, çünkü Ortadoğu’da bütün farklılıklarına rağmen, bu kadar bölünüp parçalanmışlıklarına rağmen çok büyük bir Müslüman nüfusunun olduğu ve bu Müslüman nüfusunun da yönetimleri, rejimleri ne kadar farklı olursa olsun temel meselelerinden birisinin de Ortadoğu’daki bu varlığı ve dayanışmayı temin etmek olduğunu biliyoruz ve yine Müslüman ahalinin temel siyasi önceliklerinden birisinin de Filistin davasına sahip çıkmak olduğunu görüyoruz. Yani Siyonizm nasıl kendi davasına sahip çıkıyorsa, Müslüman halklarda kendi davasına sahip çıkıyor ve bu anlamda ben hedefi bu olmakla birlikte İsrail’in altın vuruşu yapamayacağına inananlardanım.
Arap ülkelerine çağrı
- Yakın geçmişi de katarsak Arap ülkeleri gerçekten İsrail’e yönelik tepkiyi verebildi mi?
Ne yazık ki yani ben de tam da onu kast ediyorum, yani önce uzunca bir süredir devam edip, şimdi mesela soğuk savaş döneminde ister Amerikan yanlısı olsun, ister Rus yanlısı olsun Arap dünyası, İslam dünyası bölünmüştü ama herkesin ortak bir dış politikada ortak bir hedefi vardı o da bütün imkânlarıyla Filistin davasının yanında durmak. Ama maalesef uzunca bir süredir diyebilirim ki son 25-30 yıldır, yani soğuk savaşın sona erdiğinden bu yana giderek artan bir şekilde Arap dünyası ve İslam dünyası ortak ideallerin etrafında bütünleşmek yerine iç çelişkiler ve çatışmalar üzerine odaklandı. Maalesef rejimler haklarının taleplerinden ve desteklerinden olabildiğince koptular, uzaklaştılar. Ve bu anlamda evet doğru zaten İslam ülkeleri yeterince reaksiyon verebilmiş olsalardı şimdiye kadar bu kadar büyük bir İsrail etkisi bu bölgede olmazdı. İslam İşbirliği Teşkilatı Toplantısında kararlı duruş çıktı. Eğer o metindeki iradeye İslam dünyası, Arap dünyası sahip çıkarsa zaten İsrail’in saldırganlığına karşı da çok önemli bir mesafe kazanmış olacaklar.
Müslüman-Hıristiyan çatışmasının fitilini ateşlemeye dönük
- Yeni Zelanda’daki saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni Zelanda’daki olay sıradan bir caninin, faşist bir ideolojiye sahip bir ırkçının aklına esip de yapmış olduğu bir eylemden ibaret değildir. Bütün dünya siyasetçileri, Müslümanlar, Hıristiyanlar, başka dinlere mensup olanlar herkes iki elinin arasına başını alıp düşünmek mecburiyetindedir. Özellikle son 20-25 yıllık süreçte yine devam eden yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, İslam karşıtlığı ve somuta indirgenmiş hali Türkiye düşmanlığı gerçekten dünya siyasetini zehirleyen yeni bir akımdır.
50 insanı bir cani öldürüyor. Bu sadece bir kişinin eylemi değil, bunun arkasındaki zihniyeti çok iyi şekilde görüp, buna karşı dünyanın tedbir almak mecburiyeti vardır. Adamın silahların üstündeki yazılar, orada kullandıkları semboller, sembolik isimlerin hepsine baktığınız zaman bir faşist, haçlı zihniyetinin tezahürü olduğu ortada. Müslüman-Hıristiyan çatışmasının fitilini ateşlemeye dönük bir şey olduğu görülüyor. Bir kere bu bir kişinin kendi kafasından ortaya koyduğu bir şey olamaz. Son derece faşist, saldırgan bir ideolojinin sonucu.
Bir kere şunu bilsinler ki: İstanbul, Fatih Sultan Mehmet’in fetih hakkıdır, bizim Müslüman Türk milletinin memleketidir, kıyamete kadar da Müslüman milletimizin elinde olacak olan bir yerdir. Biz dün Asya’da da vardık, Avrupa’da da vardık. Bugün de yarın da Avrupa’da olacağız, kıyamete kadar Avrupa’da olacağız. Anadolu ve Trakya toprakları bizim yurdumuzdur, buraya da hiç kimsenin göz dikmesine, burada bize söz söylemesine müsaade etmeyiz. Bu anlamda geçmişte olduğu gibi bu memlekete karşı uzanan elleri bugün de kırarız, yarın da kırarız. Türkiye’ye karşı yapılan bu saldırılara da her türlü şekilde cevabını veririz.
Avrupa’ya sert eleştiri
- Avrupa’da da İslam düşmanlığı ve ırkçılık arttı. Son AP kararı da var. Avrupa, siyaseten sonuçlarını düşünmeden kaşıyor mu?
Maalesef öyle, herkesin bu İslam karşıtlığını, hele bazı siyasetçilerin, batı dünyasında bazı siyasetçilerin 3-5 tane oy fazla almak için kullanacakları bir araç olmadıklarını görsünler. İslamofobi üzerinden siyaset yapanlar, bunun üzerinden kendilerine zemin hazırlayanlar aslında kendi ülkelerinin emniyetini de, kendi ülkelerinin sulh selametini de ortadan kaldırmış oluyorlar. İşte Yeni Zelanda’daki bu katliam dolayısıyla herkesin aklını başına toparlaması lazım. Müslümanlara söz söyleyerek üç tane oy devşirmek peşinde olanlar da sözlerini daha temkinli, daha akıllı bir şekilde tartsınlar ve öyle konuşsunlar. Dünya terörle ciddi bir mücadele verirken bir de burada siyasi zemini son derece sertleştirmek ve bu anlamda da özellikle karşıtlık, düşmanlık üzerinden oy devşirmeye kalkmak hakikaten insanlığa karşı yapılacak en büyük ihanettir.
Avrupa Yeni Zelanda’dan ders almalı
- Yeni Zelanda Başbakanı’nın tavrından Avrupa’nın ders alması gerekir mi?
Yeni Zelanda Başbakanı’nın takınmış olduğu tavır son derece takdir edilecek bir tavırdır. Cuma namazı sırasında Yeni Zelanda’da camide namaz kılan Müslümanların arkasında binlerce çok sayıda Yeni Zelandalı, gayrimüslim insanın bir araya gelerek Cuma namazını takip etmeleri, ezanı dinlemeleri. Hem koruma yapıp hem de büyük saygı göstermeleri insanlık cephesini sevince boğan bir gelişmedir. Ümit verici, takdir edilecek bir durumdur. Demek ki teröre karşı, insanlık düşmanı olan terörist örgütlere karşı ve faşist ideolojiye karşı, ırkçı saldırgan ideolojiye karşı ve dünyanın birçok yerinde dinleri, inançları, hayat tarzları ne olursa olsun bir insanlık cephesi oluşturulmasının mümkün olduğunu ve teröre karşı top yekûn müşterek bir duruş sergilenmesinin de çok önemli olduğunu gösteriyor. Bundan Avrupa’nın ders alması lazım. Şimdi ümit ederiz ki, Avrupalılar ders alırlar ve Yeni Zelanda’daki binlerce insanın katıldığı insanlık dersi Avrupa’daki siyasetçilere de bir şekilde örnek olur.
4 ortak cümle kuramazlar
- CHP-HDP ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz?
24 Haziran seçimlerinde CHP’yle, HDP arasındaki ittifak örtülü bir ittifaktı, şimdi artık bu seçimde bu ittifakın örtüsü kalkmış, açık bir ittifaktır. HDP’nin Eş Genel Başkanı Temelli açık açık söyledi. CHP’lilerin ikide bir vallahi billah biz HDP’yle ittifak yapmıyoruz demelerinden o kadar rencide olmuş ki adamcağız sonunda dayanamadı patladı. Dört siyasi parti ve arkasında başka güçler olmak üzere çok derin bir ittifak vardır. CHP-HDP-İP ve SP. Bu partilerin yöneticilerini şöyle bir masa etrafında toparlayın, Türkiye’nin geleceğine ilişkin dört tane ortak cümleyi söyleyin deseniz dört tane ortak cümleleri yoktur dört partinin. Ama bir tane ortak noktaları var, Tayyip Erdoğan gitsin de, AK Parti düşsün de nasıl düşerse düşsün. Türkiye’ye ne vadediyorlar? Hiç bir şey, vadettikleri bir kelime yoktur. Karşıtlıktan, düşmanlıktan, sadece yok ederiz sonrasını bilmeyiz tezi üzerinden Türkiye’ye fayda gelmez. Tayyip Erdoğan düşmanlığının da, karşıtlığının da Türkiye’ye siyaseten sağlayacağı hiçbir şey yoktur.
- Son haftaya giriyoruz. Vatandaşa seçimle ilgili son mesajlarınız nedir?
Bu seçim baktığınız zaman bir yerel seçim; yani belediye başkanı, belediye meclis üyesi adaylarını seçeceğiz. Ama mahiyeti itibariyle ta başından itibaren ve giderek artan bir dozda seçim yerel seçim olmanın çok ötesine geçti. Bu seçim bu anlamda Türkiye’nin bundan sonra nasıl yürüyeceğini, hangi istikamette yol alacağını göstermesi bakımından da önemli bir seçim olacaktır.
Ben yurttaşlarımızı bizim ortaya koyduğumuz bu ittifakı, niçin karşımızda böyle bir ittifak olduğunu, bu ittifak ne anlama geliyor, bunları bir kez daha düşünmelerini salık veriyorum.
Ayrıca, CHP’ye, İyi Parti’ye, diğer partilere oy veren seçmen kardeşlerimiz bir kez daha düşünsünler. Hakikaten Mustafa Kemal Atatürk’e yürekten bağlı, kendisini vatansever ve cumhuriyetçi hisseden CHP’li bir kardeşimiz nasıl olacak da Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak üzerine kendi siyasi programlarını yapmış, dağın kontrolündeki bir siyasi partinin adaylarına ya da onların desteklediği adaylara oy verecektir. Ya da kendisini milliyetçi olarak kabul eden ve sonra İyi Parti’ye geçerek oraya oy vermiş olan milliyetçi seçmenlerimiz, kardeşlerimiz nasıl olacak da gidip HDP’ye, HDP’nin adaylarına oy verecek ya da hayatı boyunca bugün Kılıçdaroğlu’nun-CHP’nin sergilediği fikrin karşısında olan Erbakan Hoca’nın çizgisinden geldiğini iddia eden siyasi partiye oy veren arkadaşlarımız, dostlarımız nasıl olacak da CHP’li bir belediye başkanına oy verecek ya da adaya oy verecek; bunları bir daha gözden geçirmelerini tavsiye ediyoruz. Sadece AK Parti karşıtlığı, sadece Tayyip Erdoğan düşmanlığı tutarlı bir şey değildir. Ben 2019 seçimlerinde Türkiye demokrasisinin kökleşmesi bakımından önemli bir merhale olacağını, katkı sunacağını düşünüyorum. Sonuçta söz de, karar da millettir. Milletin sandıktan çıkardığı her görüşe baş-göz üstünde diyerek sonuna kadar uyarız.