01.02.2022 - 11:16 | Son Güncellenme:
Fatma G. Kabasakallı
Türkiye için bugün ve gelecekte enerji sektörünü nasıl görüyorsunuz?
Bugün tüm dünyada bir karbon salımı sıkıntısı olduğu şüphe götürmüyor. Rakam artmış olabilir ancak yıllık 51 milyar tonluk bir karbon salımı oluyor tüm dünyada. Bunun yüzde 31’i sanayiden, çimento, çelik, plastik, gübre, alüminyum gibi üretim kaynaklı. Yüzde 27 civarı yani fosil kaynaklarla üretilen elektrik kaynaklı. Kalan kısmı da tarım, hayvancılık, ulaşım ve ısıtmasoğutmayla bağlantılı alanlardan geliyor. Tartışmanın kaynağı karbon salımı olunca, konu dönüp dolaşıp sanayiye ve enerjiye geliyor. Ve yine enerji sarf ederek bir takım teknolojik yöntemlerle salınan karbonu ya yakalama yöntemi ya da karbon salmayan enerji üretme yöntemlerine gidiyor, bütün yollar oraya çıkıyor. Bu doğrultuda dünyaya baktığımızda, her yıl çok ciddi miktarda, on binlerce megawattlık yeni yatırım yapılıyor yenilenebilir enerjiye. En büyük yatırımları yapan Çin, ABD ve Avrupa, bu arada Hindistan da var. Kim karbon salımına katkı en çok katkı veriyor derseniz, yine bu ülkeler. Çin’de hala kömür santralleri yatırımları devam ediyor, ABD’de ve Almanya’da da öyle. Söylenenle fiiliyat birbirine tam da tutmuyor. Ancak bu ülkelerle ilgili suçlayıcı bir şekilde de konuşmamak lazım çünkü, bir enerji ihtiyacınız var ve bu enerji ihtiyacını karşılamak için elektrik üretmek zorundasınız Türkiye’nin de enerji talebi her yıl yüzde 3 artıyor. Avrupa’da talep azalıyor evet, ancak dünyada genel anlamda artış durmuyor. Dolayısıyla bir çözüm önerisi getirirken parametreleri değerlendirerek ilerlemek gerekiyor. Dünyanın geneline baktığımızda milyarlarca dolarlık sübvansiyon ve yatırımlar hala devam ediyor fosil yakıtlara. Ama bunun teknik bir gerekçesi olduğunu düşünüyorum. İhtiyaç var çünkü, ikamesini bugünden yarına yapamazsınız, teknoloji yeterli değil.
Doğru hesap yapmak gerek
Şöyle bir takım teknik hesaplamalar var. Bir kömür santralinin kurulduğu alanda metrekare başına üretebileceğiniz elektrik miktarı ile bir nükleer santral, güneş enerjisi santrali veya bir rüzgar santraliyle bir değil, olamaz. Çünkü verimlilik konusu var. Örneğin rüzgarda her türbin başına 1-2 MW’lar civarındaydı, şimdi gelişen teknolojiyle bir türbinle 10 MW elektrik üretebilir bir noktaya taşındı. Kaç km karelik bir alana güneş veya rüzgar enerjisi santrali kurmanız gerekiyor ki, tüm ülke ihtiyacı karşılansın? Türkiye’nin şu an kurulu gücü 100 GW. Bir de kapasite diye bir kavram var. Yani bir rüzgar veya güneş enerjisi intermittent, kesintili üretim kaynakları, güneş veya rüzgardan sürekli aynı verim sağlanamıyor. Bu aşamada şu soru sorulmalı; fosil yakıtlı santralleri kapattık diyelim, kaç sene içinde ne kadarlık rüzgar ve güneş santrali yapma kapasiteniz var? Ve kaç bin km kare alan üzerine yapmalısınız bunu? Bu sorunun cevabı teknik verilerle desteklenerek açıklandığında ortaya şu çıkacaktır: Yenilenebilir enerji yatırımlarının önceliklendirilmesi çok önemli fakat bir geçiş süreci de gerektiriyor. Ve istemesek de fosil yakıtları bir süre daha, azaltarak da olsa, kullanmak zorunda olduğumuzu herkes kabul edecektir.
Dünya için bir B planı yok
COP26 kapsamında ülke taahhütleri var, o kısmı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Az önce bahsettiğim Çin, ABD, Hindistan gerçeklerinin yanında, COP26 ve Paris Anlaşması çerçevesinde ülke taahhütleri var. Bu ülkelerin çabaları maalesef biraz politik oyun haline gelebiliyor. Yani ülkeler birbirini suçlama noktasında, herkes birbirine atıyor topu. Ancak dünyamız için bir “plan B” yok. Az önce söylediğim enerji talebi kısıtlarını da dikkate alıyorum evet, ama tüm ülkeler kendine dönüp ülke taahhütlerini yerine getirebilecekleri birtakım mekanizmaları oluşturmalı. Ayrıca bu taahhütleri yerine getirmek ve gerekli yatırımları yapmak da gerekiyor. Bu arada azaltılarak terkedileceği söylenen fosil yakıtların bulunduğu alanlarla ilgili jeopolitik çekişmeler de ne yazık ki devam ediyor.
Mini reaktörler Türkiye’nin önünü açar
Bence bu dönemde en önemli alanlardan biri de nükleer enerji. Nükleer yeşil değildir ama temiz enerjidir, zira karbon salımı yoktur. Tehlikeli midir? Evet. Ama artık uzaya turizm seyahatlerinin başladığı bir dönemdeyiz yüzyıl olarak. Nükleeri külliyen reddetmek bence teknolojinin bize sağladığı nimetten faydalanmamak demektir. Güvenlik konusunda tüm paydaşların içlerinin rahat etmesi gerekiyor, hepimizin içi rahat etmeli. Tercih sanki küçük nükleer santrallerden yana olmalı diğerlerinin finansman ihtiyaç büyüklüğü ve inşaat sürelerine bakıldığında. Şu anda bazı ülkelerde bu yönde çalışmalar da yapılıyor. Çok büyük nükleer santraller değil, bölgesel mini nükleer santraller Türkiye’nin önünü çok ciddi açacaktır diye düşünüyorum. Bağımlılığı azaltacaktır, sürdürülebilirliği destekleyecektir. Bu konuda tüm paydaşların bir ortak nokta bulunabileceğine inanıyorum. Bence Türkiye’nin enerji dengesini sağlayabilmesi için teknolojik gelişmeleri de değerlendirerek yeni nesil ikinci, ihtiyaç büyüdükçe üçüncü ama bu sefer mini nükleer santrale de ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Türkiye daha emin adımlarla ilerliyor
İklim konusunda Türkiye’nin gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Türkiye burada bence birçok ülkeye nispeten daha emin adımlarla ilerliyor ve dünyadaki kirletme potansiyeline baktığınızda da üst sıralarda yer alan bir ülke değil. Çünkü büyüklüğü, sanayisi belli ama nüfus olarak tabi etkimiz çok. Türkiye’ye yıllık 5 milyar dolar yenilenebilir yatırımın yapılması gerektiği konuşuluyor, bu yatırımı çekebilmek için de bazı önlemler almak ve mekanizmalar geliştirmek gerekiyor. Uluslararası finans kuruluşlarının kaynaklarını ve yatırımı yenilenebilir enerjiye çekebilmek için finans kaynaklarının ulaşılabilir olması lazım. Bunun hızlanabilmesi için, Türkiye’deki yatırım ortamının daha cazip hale gelebilmesi için birtakım önlemlerin alınması gerekiyor. Bunun başında da kontrol edilebilir, öngörülebilir, cazip mevzuat ortamı geliyor.
Oyun devam ederken kurallar değişti
Öngörülebilirlik konusunu biraz daha açar mısınız?
Öngörülebilirlikten kastım şu. Yatırımcı oyuna başladığı zaman geçerli olan kurallara göre kurgulanan mali yapısını ve yatırım planını oyun devam ederken değiştiği için hayal kırıklığına uğrayabiliyor. Bu yüzden de birçok yabancı firma yatırım kararlarını verirken aşırı temkinli yaklaşıyor. Türkiye doğru ve zamanında alınacak kararlarla önümüzdeki on yılda çok ciddi büyüme potansiyeline sahip bir ülke. Elektrikli araçlarla ilgili büyüme potansiyeli buna örnek.
Mevzuatın sektörün gelişimine geç kalma durumu var mı sizce?
Geç demem, ama yeterli istişareler yapılıyor mu belki bu konu daha da geliştirilebilir. Birtakım düzenlemeler yapılıyor; evet birçok endüstri temsilcisi sivil toplum kuruluşu (STK) var, bunların içinde Türkiye’nin en büyük yatırımcıları, temsilcileri yer alıyor ve bakanlıkla sık sık görüşerek ihtiyaçları dile getirip neler yapılabileceği konusunda görüş alışverişinde bulunuyor. Ben iletişim konusunda bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum, Enerji Bakanlığı her zaman en üst düzeyde iletişime açık. Ancak burada karar mekaniği belki de daha dinamik ve çevik hale getirilebilir. Bu da yine belki kamuözel sektörün daha yoğun bir araya geldiği daha kurumsallaşmış bir yapıyla mümkün olabilir. Mesela vergi konseyi diye bir kurum var, kanunla kurulu ve Cumhurbaşkanlığı 1 sayılı kararnamesinde yer alan bir kurum. Buradan hareketle enerji sektörü için de yasal düzenlemeyle bir “Enerji Konseyi” kurulabileceğini düşünüyorum. Normalde kamu, STK’lar ve özel sektör var üç ayrı kulvarda, ancak burada tüm bu paydaşlar kurumsallaşmış bir yapı içerisinde bir araya gelecek. Daha üst, çatı organizasyona ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Adı konulmuş, görevleri yönetmeliklerle belirlenmiş bir yapı. Örneğin vergi konseyinin, görüş üretme, gerektiğinde kanun metinleri hazırlama ve Bakanlığa ihtiyacı olduğu konularda hazırlık çalışmaları yapıp, sunma görevi var. Benzer şekilde kurulabilecek Enerji Konseyi neden böyle bir şey yapmasın?
Hep beraber oturup çözüm bulalım
Enerji Konseyi Türkiye’nin enerji alanındaki sorunlarını çözer mi?
Hiçbir şey sihirli değnek değil. Ben sadece böyle bir Konseyin çerçevesi ihtiyaca dönük çizildiğinde daha yakın, yoğun istişare ve mutabakat ortamı oluşturacağına inanıyorum. Orada bulunan temsilcilerin üst düzey olmasıyla, bazı mesajların direkt, tam ve açık iletişimle yapılabileceğine inanıyorum. Çünkü böyle kurumsal bir yapıda tüm paydaşları eşitliyoruz, aynı masa etrafında ortak sorunlara çözüm için bir araya getiriyoruz aslında. Nihai tek bir amaç var, ülkenin gelişimi, enerji ihtiyacının karşılanması ve şu anda taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalardaki taahhütlerin tam ve zamanında yerine getirilmesi. O zaman hep beraber oturup buna bir çözüm bulalım. Herkese şimdilik uzak bir olasılık, şehir efsanesi gibi geliyor ama iklim krizinin etki alanı daha fazla genişlemeden gereken tüm önlemlerin hızla alınması lazım.
“Şu ana kadar (yabancı yatırımcılara) benim anlatmakta en çok güçlük çektiğim konu, mevzuattaki ani, keskin değişiklikler. Oyunun başında kurallar her ne idiyse oyunun sonuna kadar aynı kurallarla oynama beklentisi var.”
Enerji sektöründe birleşme ve satın almalar yüzde 155 arttı
PwC’nin Türkiye enerji sektöründeki birleşme ve satın alma işlemlerini yıllık olarak incelediği rapora göre, 2021 yılında enerji piyasasında 40 birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. Bu işlemlerin toplam tahmini değeri, 2020’ye göre yüzde 155 artarak 2.8 milyar doları aştı. Geçmiş senelerde olduğu gibi, 2021 yılında da elektrik üretim, dağıtım, perakende ve doğalgaz dağıtım alt segmentlerinden oluşan altyapı sektöründeki işlem sayısı ve tahmini toplam değer, petrol ve doğalgaz piyasasındaki işlemleri geride bıraktı.
Kamu ve özel sektörün tam ortasında yer alıyorsunuz. Enerjide şirketlerin ortak talepleri ve ihtiyaçları nerelerde yoğunlaşıyor?
Özel sektör tarafında benim gözlemlediğim konulardan hareketle, bir numaralı talep öngörülebilirlik. Açık ve hızlı iletişim ve öngörülebilirlik. Mevzuattaki uygulamaların açıklığı, netliği. Şu ana kadar benim anlatmakta en çok güçlük çektiğim konu, mevzuattaki ani, keskin değişiklikler olmuştur geçmişte. Oyunun başında kurallar her ne idiyse oyunun sonuna kadar aynı kurallarla oynama beklentisi.
Şirketler öngörülebilirlik bekliyor
Bir örnek verebilir misiniz buna?
Vergi mevzuatı ile ilgili bir örnek verebilirim. 90’lı yılların sonuna doğru başlayan bazı enerji yatırımlarının fizibiliteleri ve finansman modelleri hazırlanırken o dönemlerde mevzuatta olan “yatırım indirimi” diye bir vergi teşvik uygulaması vardı. Yatırımlar bu mevzuat ortamında tamamlandı devreye alındı. 7-8 yıl sonra bir değişiklik yapıldı ve “yatırım indirimi” uygulaması kademeli olarak kaldırıldı Bu öngörülebilir bir değişiklik değildi. Yatırımcıyı şaşırttı. Benim gözlemim bu tarz keskin değişiklikler yabancı yatırımcının bir sonraki fırsatta yatırım kararlarını çok etkiliyor, süreçleri yavaşlatıyor, çok kez sorgulamasına bazen de olumsuz kararına neden oluyor. Yatırımcıların beklentisi mevzuat uygulamaları hakkında net olunması. Netlik yatırımcının önünü görmesine, plan yapmasına yardımcı olur.
Sürekli teşvik beklentisi var
Kamu tarafının özel sektörden beklentileri nerelerde yoğunlaşıyor?
Kamu tarafının beklentisi daha fazla yatırım yapılması. Bunu temin edebilmek için de gerekli düzenlemeleri mümkün olduğunca sektörün beklentileri çerçevesinde yapma eforu harcanıyor. Bu beklentinin yanı sıra teşvik edilmeyi beklemeksizin yatırım yapılması. Dünyanın birçok ülkesinde özellikle yenilenebilir enerji yatırımlarına teşvikler kaldırılıyor. Aslında kamu, özel sektörün serbest piyasa dinamikleri çerçevesinde kendi yatırımını yapıp, kendi ayakları üzerinde durması, devletten teşvik beklemeksizin bu yatırımları gerçekleştirmesini bekliyor. Elbette ön açıcı teşvikler olabilir. Belki önemli unsurlardan bir tanesi, benim “teşvik” olarak sayabileceğim çok sayıda makamdan alınması gereken çok taraflı bürokratik izin süreçlerinin akışının hızlandırılması olabilir. Kamunun beklentisi, daha çok yatırım yapılması, özel sektörün beklentisi de yatırım yapayım ama öngörülebilirlik ortamını temin edelim şeklinde. Zaten enerji sektörüne çok da teşvik yok, standart teşvikler dışında KDV ve gümrük istisnası var. Ama çok sayıda ön açıcı düzenleme yaptı idare şu ana kadar.
Enerji yatırımlarının finanse edilmesi konusunda şirketler için öne çıkan konular var mı?
En net rota şu anda ÇSY kavramı, Çevresel, Sosyal, Kurumsal Yönetişim (ESG) başlığı altındaki aksiyon planları şirketler için. Bu kavram, yeni finans kaynaklarının, nispeten daha ucuz ve avantajlı finans kaynaklarının önünü açıyor. Henüz ülkeler arası yeknesaklık yok, Türkiye’de düzenleyici kurumlarca yapılmış bir mevzuat da yok. ESG indeksi diye bir kavram var, firmaların bilinç düzeylerinin ölçülmesi sonucu aldıkları bir puanlama sistemi. Bu puanın pozitif yönde yükselebilmesi için şirketlerin öncelikle içe dönük çalışmaları gerekiyor. Tedarik zincirlerinden yönetim yapılarına, çalışanların bilinç düzeyinden bu konuda iç kurumsal yapılarını oluşturup oluşturmadıklarına, ücretlendirme politikalarına kadar birçok konuyu kapsıyor. Biz ESG konusunda şirketlerin bilinç düzeylerini ölçüyoruz, “ihtiyaç analizi” çalışmaları yapıp firmaların aksiyon planlarını hazırlıyoruz, uygulamaya destek oluyoruz. Türkiye’de de birçok banka, firmaların ESG yaklaşımları, sürdürülebilirlik konusundaki metodolojileri ve bu konudaki prensiplerine bakıyor artık kredi verirken. Yaptığımız CEO Survey’de tüm sektörlerde ESG en üst sıralarda yer alıyor öncelikler arasında.
Çok büyük kaybeden ve çok büyük kazananlar olacak
İhtiyaç analizinizde ne ön plana çıktı?
Şirketten şirkete o kadar çok değişiyor ki. Yeşil Mutabakat üzerinden bir değerlendirme yapabiliriz mesela. Yeşil Mutabakat sürecine ayak uydurmayan şirketler içerisinde “çok büyük kaybedenler ve çok büyük kazananlar” olacak. Bazı şirketler gerekli önlemleri almazsa ihracat yapamaz duruma gelebilecek.
Finansman konusunda enerji sektöründe yeni referanslar oluşuyor yani?
Evet, az evvel söylediğim mevzuatla ilgili düzenleme ihtiyacı da ortaya çıkıyor. Herhangi biri kurum tarafından ESG başlığı altında bir düzenleme yok, çevre ile ilgili düzenlemeler var. Ancak bu parçalı yapıya dikkat çekmek istiyorum. Madem bizim en çok ihtiyacımız olan konu yatırım, o zaman ev ödevimizi iyi yapalım. Enerji Konseyi oluşturulsun, ESG, sürdürülebilirlik, çevre, hepsini içeren tek bir mevzuat hazırlansın. Yatırımcı geldiğinde ona tek bir kitapçık verelim. Bütün ülkelerin önüne geçeriz. İşte size öngörülebilirlik!
Yatırım kararında ESG’lerin etkisi yüzde 79
PwC’nin 2021 yılında küresel çapta 325 yatırımcıyla gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre, uzun dönemli yatırım yapan yatırımcıların yüzde 79’u ESG risklerinin yatırım kararlarında önemli bir faktör olduğunu belirtti. Yatırımcılar için bir şirketin ESG riskini ölçmekle başlayan yaklaşım, artık yatırım stratejisini yönlendiren büyük bir güç haline geldi.