01.03.2022 - 08:50 | Son Güncellenme:
Ufuk Şentürk,
Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye jeotermal enerji sektörü ne durumda?
Jeotermal kaynaklarımızla dünyada söz sahibiyiz. Elektrik üretiminde ve tarımda Avrupa’da birinci, elektrik üretiminde dünyada dördüncü, yine tarım kullanımında dünyada birinci sıradayız. Ama yeterli mi, kapasitemiz bu mu? Hayır değil. Bizim elektrik üretim kapasitemiz yaklaşık 5 bin MW’lar civarında, şu anda biz 1676 MW’dayız, yani yarıda bile değiliz. Şu anda Türkiye’de yaklaşık 160 bin konut ısıtılıyor jeotermal kaynaklarla ama bu sayı 1 milyon konuta kadar çıkabilir, 4 bin dönüm sera ısıtılıyor, bu 50 bin dönümü geçebilir. Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da hemen hemen her bölgede jeotermal kaynak var, bu belki elektrik üretimine elverişli olmayabilir ama sera, şehir ısıtması gibi alanlar için bu kaynakların hepsini arayıp bulmak mümkün.
ÖTV ve KDV istisnası getirilsin
Neden aranmıyor peki?
Çünkü ülkemizde jeotermal kaynakların aranması son derece maliyetli, bunun için bize teşvikler gerekiyor. Nasıl ki Enerji Bakanlığı daha önce YEKDEM’i piyasaya sürerek 15 MW olan jeotermal santrali neredeyse 100 katına çıkardı, diğer şehir ısıtması ve seraların yapılması için de teşvikler gerekli. Çünkü sondaj ve arama hem son derece riskli hem de son derece maliyetli. Yani bir derin kuyuda metre maliyeti 1000 dolarlar civarında. Bin metrelik bir sondaj yapsanız 1 milyon dolara mal oluyor, bunu bir seracının yapması veya şehir ısıtması amacıyla bir kuyu açılması çok zor. Çünkü bir kuyu yetmiyor bir de reenjeksiyon kuyusu açmanız lazım, ki bu iki kuyu 2 milyon dolar eder. Hiçbir belediye, yerel yönetim, şehir ısıtması için bu yükün altına giremiyor ve kuyunun boş çıkma riski de var. Ama bunlar yeterli derecede teşvik edilirse olur, ki bizim bu konuda önerilerimiz var. Örneğin sondajlarda kullanılan akaryakıt ÖTV ve KDV’den istisna edilsin dedik, bunun örneği petrol sektöründe var. Bu da yakıt maliyetlerini yaklaşık yüzde 80 azaltıyor. Şu anda Tarım Bakanlığı’nın kısmi teşvikleri var ama bu sera yatırımıyla alakalı, sıcak suyu bulmayla alakalı değil.
“Güneydoğu Anadolu bölgesinde iki bine yakın açılmış hazır kullanımı bekleyen kuyu var. TPAO petrol arama amacıyla açmış, petrol bulamamış ama içleri sıcak su dolu. Orada 50 bin dönüm sera kurulabilecek kapasiteye sahip kuyu var ve hiçbir yatırım maliyeti de gerektirmiyor.”
Bu oranlarla yatırım yapmak imkansız
Dünyadaki özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) temiz enerjiye sağladığı finansmandan yararlanma imkanımız yok mu?
Türkiye’de kullandığımız, jeotermal kaynaklarını işletmeye alabilmek için kullanılan EBRD ve Dünya Bankası kökenli kredileri maalesef Türk bankaları aracılığıyla kullanmak zorunda olduğumuzdan, ülkemizin finansal riskleri devreye giriyor. Bir de sadece elektrik tarafında bunu borçlanabiliyorduk geçmişte, şu anda onu da borçlanamıyoruz. Çünkü mevcut YEKDEM Türk lirasına endeksli. Veya bir sera yatırımı yaptığınızda geliriniz Türk Lirası, burada ucuz olan döviz kredisine yönelirseniz bu sefer kur riski ortaya çıkıyor ve finansman fizibilitesinden çıkıyor. Türk lirası olarak borçlanmaya kalkarsanız da bugün yüzde 24-25’lerden borçlanabiliyorsunuz, bu oranla bu yatırımları yapmak imkansız. Ülkemizde son dönemde yaşanan sıkıntı bu. Ama YEKDEM gibi bu dövize endekslenirse, ki döviz kredisi nispeten daha düşük ve kur riski ortadan kalkar böylece. Bugün Tarım Bakanlığı teşvikleri veya şehir ısıtmasıyla ilgili teşvikleri dövize endekslerse, bu işin içinden çıkılır. Eğer bunu bize demezse jeotermalle ısıtılabilecek şehir konutları yine dövize endeksli olan doğalgaz ve ithal kömürle yapılmak zorunda. Bunun önüne geçebilmek ve yerli kaynağa dönmek için, devletin bizimle yani yatırımcılarla birlikte elini taşın altına sokması lazım.
Konutların ısıtılması ve seracılık konusunda mevzuat eksikliği var mı?
Çok eksiklik var. Biz yatırımcılar bir işin teşvik edilmesini ve ancak bu teşvik neticesinde bu yatırımın yapılabileceğini anlıyoruz. Devletin elindeki teşvik mekanizmalarının hepsini kullanarak teşvik etmesini tercih ediyoruz. Kullandığımız yakıta ÖTV ve KDV istisnası getirmenin yanı sıra, örneğin sondajda, santralın inşasında çalışan ve santralin borcu bitene kadar işletmesinde çalışan personelden gelir vergisi ve sigorta primi alınmamasını istiyoruz. Bir diğeri hazine arazilerinin bedelsiz tahsisi olabilir. Artı şu anda yatırıma başladığımızda yüzde 3 ve 2’lerde olan iletim bedeli bugün neredeyse cironun yüzde 10’una tekabül etmeye başladı, devlet sattığım elektrik için iletim bedelini katlamaya başladı, buradan da teşvik sağlanabilir. Devletin elinde çok sayıda teşvik mekanizması var bizi destekleyebilecek, bu mekanizmaları kullanalım. Sadece döviz alım garantisi, devletin hazinesinden para vererek teşvik değil, diğer teşvik unsurlarını da kullanılmasını istiyoruz.
Güneş ve rüzgarı kullanmak istiyoruz
Ayrıca bizim iç tüketimlerimiz var, yani üretimimizin yaklaşık yüzde 15 ile yüzde 25’ini, satamadan içeride kullanıyoruz. Bunu jeotermale göre daha ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarından, güneş, rüzgar gibi, bunlardan karşılamak için için izin istedik. Devlet bunun için mevzuatı çıkardı ama yapılabilir değil. Çünkü bütün jeotermal santraller ovaların içinde ve ovalara GES ve RES yapılmasına Tarım Bakanlığı izin vermiyor. Biz de ruhsat alımının içinde tarıma elverişli olmayan alanlara yapmak istedik ama maalesef bakanlığımızdan bir teveccüh göremedik. En azından iç tüketimi daha ucuz olan güneş ve rüzgar kaynaklarından karşılarsak, belki oradan yüzde 10-15 daha fizibilite teşviki alabiliriz oysaki.
Jeotermal santraller fiyatı aşağıya çeker
Devletin üzerinde çok ciddi bir teşvik beklentisi olduğu eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu eleştirileri yanlış buluyorum. Jeotermal elektrik santralleri arz güvenliği olan yegane yenilenebilir enerji kaynağı. Yani biz 7/24 elektrik üretip, şebekenin arz güvenliğini sağlayan tek yenilenebilir enerji kaynağıyız. Ayrıca jeotermal kaynaklar önce desteklenir ama daha sonra piyasa fiyatını aşağıya çeker özelliği vardır. Kuyuyu açıp santrali çalıştırdıktan sonra ilk 10 yılda teşvik mekanizmasından faydalanıp borcu ödedikten sonra işletme maliyeti düşer. 10. yıldan sonra jeotermal santraller piyasa fiyatını aşağıya çekebilir özelliğe sahip olurlar. Ama bu güneşte ve rüzgarda böyle değil, çünkü onların işletme bakım maliyetleri çok fazla.
TPAO’nun kuyuları büyük fırsat
Jeotermal kaynaklarımız, iddia ediyorum Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını neredeyse sıfıra indirebilecek kapasiteye sahip. Bugün yeterli teşvikler verilir, jeotermal kaynakların olduğu yerlerde şehir ısıtmaları sağlanırsa, ki İstanbul dahil Batı Anadolu’nun tamamı, Niğde, Aksaray, Nevşehir, Konya civarlarının tamamı; Van, Erzurum, Kars, buraların tamamı jeotermal kaynaklarla ısıtılabilir. Artı Güneydoğu Anadolu bölgesinde iki bine yakın açılmış hazır kullanımı bekleyen kuyu var, TPAO petrol arama amacıyla açmış, petrol bulamamış ama içleri sıcak su dolu. Tarım Bakanlığı’na Jeotermal Sera AŞ diye bir kuruluş kurdular, buraya devredilebilir, orada 50 bin dönüm sera kurulabilecek kapasiteye sahip kuyu var ve hiçbir yatırım maliyeti de gerektirmiyor. Türkiye’nin kurtuluşu elinde bulunan jeotermal kaynakların her noktasına kadar kullanılmasında. Tarımda, şehir ısıtmasında, balık yetiştirmede, enerji elektrik üretiminde, kurutma tesislerinde kullanımıyla mümkün. Mesela kurutuma bugüne kadar ülkemizde çok konuşulmuyor, ama Türkiye’de üretilen gıdanın yüzde 30’u saklanamadığı için çöpe gidiyor. Bunları jeotermal suyla kurutursanız hem kurutulmuş meyve olarak saklarsınız hem de ihracatınızı artırırsınız. Jeotermalin ekonomiye çok ciddi katkısı var.
Hollanda benim suyumla toprağımda yetiştiriyor, Rusya’ya satıyor
Hollanda hükümeti Exim bankından sera inşa eden şirketlere 10 yıl vadeli 3 yılı ödemesiz ve faizsiz kredi veriyor. Bunu alan Hollandalı yatırımcı Türkiye’ye geliyor, Diyor ki sıcak suyun var mı, var. Arazin var mı var. Ben diyor serayı sana bedavaya yaparım diyor. Sen de bunun içinde domates yetiştir, bana ver, ürünle öde borcunu diyor. Hollanda benden aldığı domatesi Rusya’ya gönderiyor ve dünyanın en büyük meyve-sebze ihracatçısı unvanını kazanıyor. Sistemi tamamen böyle, devlet serayı teşvik etmiş, krediyi bedelsiz vermiş, gelip benim suyumla toprağımla domatesi yetiştiriyor, 1 liraya alıyor 10 liraya Rusya’ya satıyor. Hollanda bizim Konya kadar bir devlet. Biz de bu mekanizmayı kurabiliriz, finansımız da var gücümüz de var, sadece gerekli mekanizmaların harekete geçebilmesi gerekir.