01.02.2022 - 10:46 | Son Güncellenme:
Fatma G. Kabasakallı
İklim krizi karşısında ülkelerin Paris İklim Anlaşması’na verdiği taahhütlerle birlikte, başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere net sıfır emisyonuna ulaşmak için geliştirdiği politikalar gittikçe daha da genişliyor ve hız kazanıyor. Ulaştırma sektörünün yeşil dönüşümü kapsamında da sıfır emisyonlu araçlara ulaşma yolunda hibrit ve elektrikli araçlar da bu politikaların önemli bir parçası haline geldi. İngiltere ve AB ülkeleri gibi tüm dünyada 30’dan fazla ülke yeni petrol ve dizel araç satışına son vereceği tarihleri açıkladı. Otomobil sektörünün de elektrikli araç trendini yakaladığı net bir şekilde görülüyor. En eski otomobil markalarından en yenilerine kadar otomobil üreticileri elektrikli araç modellerini piyasaya sürmeye devam ediyor. Nitekim “BloombergNEF”e göre, 2022’de küresel elektrikli binek araç pazarı, geçtiğimiz yıl seviyelerine kıyasla 4 milyon artarak 2022’de 10.5 milyona ulaşacak. İklim politikalarının baskısı, artık piyasada daha fazla elektrikli model otomobil bulunması, şirketlerin tedarik zincirlerini ESG ile uyumlu hale getirme stratejisi kapsamında filolarını elektrikli araçlardan oluşturma yönelimi gibi pek çok faktör de bu yeni pazarın büyümesine destek veriyor. Pazarın küresel coğrafi dağılımına baktığımızda, geçtiğimiz birkaç yılki trend güçlenerek sürüyor. Başta Çin olmak üzere Asya kıtası elektrikli araç konusunda hem pil teknolojisini üretme hem de yollardaki araç sayısı bakımından lider konumda. Çin elektrikli araçlarda en büyük pazara sahip ve 2022 küresel satışların yarısı bu ülkeden bekleniyor. Çin’i, yüzde 30’la Avrupa ve ardından üçüncü pazar durumundaki ABD takip ediyor.
“Enerji tarafında, ülkemizin ithalata yüksek bağımlılığının düşürülmesi, şebekelerde modernizasyon yatırımlarının yapılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı noktasında beklenen atılımların desteklenmesi, ülkemizin küresel elektrikli araçlar pazarında bir oyuncu olması için en kritik noktalar.”
120 milyon tonluk ek karbon
Bu bağlamda baktığımızda, evet, teknolojisi ne olursa olsun net sıfır emisyon hedefinde ilerlerken elektrikli araçlar önemli bir katkı sağlama potansiyeline sahip. Fakat konuya “enerji dinamikleri” perspektifinden baktığımızda, fırsatların yanı sıra bazı önemli riskler de söz konusu. Bunlardan bazıları doğrudan elektrikli araçların geleceğini etkiliyor. Örneğin pek çok ülke henüz fosil yakıtla çalışan otomobillerin üretim ve kullanımına bir sınır getirmiş değil veya bu konuda net bir politikası yok. Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporlarına göre, küresel çapta SUV araç satışları hacim ve pazar payı bakımından geçtiğimiz yıl rekor seviyelere ulaşmış durumda. Karbon salımı penceresinden baktığımızda bu rekor, bu araçların ömürleri boyunca 120 milyon tonluk ekstra karbon emisyonunu atmosfere saldıkları anlamına geliyor. Bu durum, tüketici tercihlerinin hala elektrikli araçlar konusunda tam anlamıyla ikna olmadığını gösterirken, “elektrikli araçlar devriminin” önünde engel olarak duruyor.
Kritik madenler için yeni sistem çalışması
Bununla birlikte bu yeni endüstrinin geleceğini değerlendirirken, elektrikli araçlardaki artışın aynı zamanda tedarik zincirine de baskı yarattığını ve özellikle pil teknolojisinde kullanılan lityum, nikel, kobalt ve magnezyum gibi hammaddelere olan talep ile fiyatı şimdiden önemli ölçüde artırdığını hatırlatmakta fayda var. Ayrıca söz konusu hammaddelerin en çok bulunduğu coğrafyaların siyaseten zorlu bölgeler olduğu da biliniyor. Örneğin bugün her ne kadar uluslararası ticarete girişi resmi anlamda sağlanmasa da Afganistan bu hammaddeler konusunda en zengin ülkelerden biri. Nitekim bazı uzmanlara göre, yakın zamanda olmasa da, belki sıfır emisyonun hedeflendiği 2050’lerde, elektrikli araçlar, yenilenebilir enerji gibi temiz enerji için gerekli pek çok hammadde ve değerli madenlere olan talep artışı, enerji jeopolitiğindeki dinamikleri kökten sarsabilecek. Avrupa, Amerika, Asya’daki ülkenin, Uluslararası Enerji Ajansı önderliğinde yeni bir kritik mineraller enerji arz güvenliği sistemi kurmak için çalıştığı da belirtiliyor. Nitekim Sabancı Üniversitesi IICEC tarafından düzenlenen “Dünyada ve Türkiye’de Elektrikli Araçlar Görünümü” adlı toplantıda konuşan Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol, küresel elektrikli araçlar politikalarının arkasındaki nedenleri 3 başlıkta özetledi: “Birincisi iklim değişikliği ve şehirlerdeki hava kirliliğini azaltmak, ikincisi petrole olan bağımlılığı, yani enerji arz güvenliği ve cari açığı azaltmak. Üçüncüsü ise ekonomik rekabet, yani Çin’in aslında bu yeni alandaki teknolojik önderliği.”
Elektrik sisteminin bir parçası
Elektrikli araçlar ve enerji sektörü arasındaki organik ilişkinin en önemli yansıması enerji talebinde yapacağı ciddi boyuttaki artış olacağı şüphe götürmüyor. Taleple birlikte, bunun etkileri ve hangi enerji kaynağının kullanılacağı konuları da öncelikli tartışılması gereken gündemlerin başında geliyor. Şarj noktalarının belirli bölgelerde yoğunlaşarak şebeke üzerinde baskı yaratması ve pik talep dönemlerinde fosil yakıtlar ihtiyacı gibi olasılıklar da söz konusu. Ayrıca elektrikli araçların elektrik sisteminin bir parçası olduğu yeni teknolojiler de her geçen gün gelişiyor, örneğin elektrikli araçların şebekeye geri elektrik verdiği teknoloji ve senaryolar da bulunuyor. Dolayısıyla şebekelerin modernizasyonu ve yeni nesil teknolojilerle donatılması elektrikli araç pazarına hazırlık anlamında kritik öneme sahip. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve elektriğin, üretimi, dağıtımı ve depolanması noktasında, yeni bir elektrik üretim tüketim çağı bizleri bekliyor diyebiliriz.
Geç olsun güç olmasın
Türkiye’ye bakınca yollarımızın elektriklenmesi konusunda çalışmalar hız kazandı ancak hala gidecek çok yolumuz var. Kamu tarafında başta EPDK olmak üzere mevzuatlar hazırlanmaya devam ediyor. Sektörde, gerekli altyapının hazırlanma takvimi için TOGG’un beklendiği düşüncesi bir yandan kaygı yaratırken, EPDK’nın şarj hizmetleri konusundaki yeni taslağı bir nebze umut verdi. Türkiye otomobil sektörü yeni elektrikli modellerini satışa çıkarırken, enerji tarafında da özellikle elektrik dağıtım sektörü ihtiyaçları, yatırımları ve yol haritasını belirleme konusunda vites büyüttü. ELDER Genel Sekreteri Mustafa Özge Özden, şarj hizmetleri taslağıyla ilgili kritik noktanın piyasa koşulları ve yatırım olduğuna dikkat çekiyor. Özden’e göre, şarj hizmetlerine yatırımın geri dönüşü zaman alıyor, araç penetrasyonunun düşük olması, ekipmanların döviz cinsiden olması gibi sebeplerle elektrikli araçların kendilerine teşvik ihtiyacı söz konusu. Özden’ göre, vergi oranlarında düşüş veya benzeri teşvikler olmadan, ilk 4-5 sene elektrikli araçlarda yavaş kalsak da sonrasında sektörün büyüyecek. Gerçekten de elektrikli araçlara yönelik daha pek çok mevzuata ihtiyaç duyulduğu düşünüldüğünde, yatırımların yapılması, pazarın gelişmesi ve özellikle elektrik sistemi altyapısının güçlendirilmesi için hala önümüzde biraz vakit var. Ayrıca Türkiye, tıpkı 3G mobil iletişimde nispeten geç başlasa da nasıl bunu en son teknolojiyle uyguladıysa, elektrikli araçlar ve etrafındaki ekosistem için de böyle bir şansı kullanabilir. Bir başka deyişle, geç olsun güç olmasın yaklaşımıyla önce gerekli politikalar tam ve kapsamlı olarak çalışılabilir.
Kamudan destek ihtiyacı var
Ancak bu yeni sektörün gelişimi için tıpkı yenilenebilir enerji gibi hükümet tarafından desteğe ihtiyaç duyduğu açık. Kritik bir diğer noktaysa, otomobilleri istediğimiz kadar “yeşillendirelim”, kullandığı elektrik kaynağı fosil olduğu sürece, yarardan çok zarar yazacaktır. Tıpkı, 2021 yılında kömür tüketiminin tüm dünyada rekor kırması gibi tehlikeli gelişmeler de bu duruma çanak tutabilir. Elektrikli araçlar piyasasını büyütürken, temiz enerji kaynaklarının kullanımını teşviklerle özendirmek veya mevzuatlarla güçlendirmek de Türkiye’nin bu yolda atacağı önemli adımların başında yer alacaktır. Yine bu yolda nükleer enerjinin yakın dönemde sadece Türkiye’nin değil, pek çok Avrupa ülkesinin de başvuracağı önemli bir kaynak olması bekleniyor. Elektrikli araçlar yavaş yavaş ülkemizde yollara çıkmaya başlarken, enerji sektörünün halihazırda, kaynak, üretim, dağıtım ve entegre sistemlerindeki sorunların çözümüne yönelik çalışmaların kapsamının da bu yönde genişletilmesi önem kazanıyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin elektrikli araçlar konusunda ilgili tüm bakanlıkların ve sektörlerin dahil olduğu çok taraflı, kapsamlı ve sac ayakları belirlenmiş bir politika ihtiyacı da hala önümüzde duruyor. Enerji tarafında, ülkemizin ithalata yüksek bağımlılığının düşürülmesi, şebekelerde beklenen modernizasyon yatırımlarının yapılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının depolama ve teknolojileri noktasında hayal edilen atılımların desteklenmesi, ülkemizin küresel elektrikli araçlar pazarında bir oyuncu olması için en kritik noktalar olarak ön plana çıkıyor.