The Others‘Suikastçı’daki hata

‘Suikastçı’daki hata

28.12.2009 - 00:05 | Son Güncellenme:

İntihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın cenaze törenine katılan Deniz Kuvvetleri Komutanı’yla ilgili haberdeki ‘Suikastçısının cenazesinde saf tuttu’ başlığı tırnak içinde verilse bile yargı kararı olmadan kimsenin ‘suçlu’ ilan edilemeyeceği ilkesine aykırı gözüküyor

‘Suikastçı’daki hata

Deniz Yarbay Ali Tatar’ın intiharı halen gündemdeki yerini koruyor.
Hakkında ikinci kez “yakalama emri” çıkartılması nedeniyle İstanbul’daki evinde silahıyla yaşamına son veren Tatar’la ilgili haberlerde “Deniz Kuvvetleri eski ve yeni komutanları oramiral Metin Ataç ve Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast planı hazırlıkları” iddiası öne çıkarılıyordu. Tatar’ın ailesi ve avukatı bu suçlamaları reddederken, ilk tutuklama sırasında “suikast” iddiasıyla ilgili soru bile sorulmadığını açıkladılar.
Ankara’daki cenaze törenine Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yiğit’in de katılması üzerine Milliyet, haberi, “Suikastçısının cenazesinde saf tuttu” başlığıyla verdi.

Haber yorumsuz verildi
22 Aralık 2009 tarihli haberde şöyle yorumsuz verilmişti:
“Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yiğit, kendisine yönelik suikast iddiasıyla hakkında yakalama emri çıktığı için intihar eden Yarbay Tatar’ın cenaze törenine katıldı. Ergenekon soruşturması çerçevesinde 7 Aralık’ta tutuklandıktan sonra serbest bırakılan, 19 Aralık’ta hakkındaki yakalama emrinin tebligatından sonra intihar eden Yarbay Ali Tatar için, Kocatepe Camii’nde düzenlenen törene, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit ile Genelkurmay İkinci Başkan Yardımcısı Orgeneral Bilgin Balanlı’nın yanı sıra Genelkurmay karargâhı ile kuvvet komutanlıklarından çok sayıda general katıldı.
Generallerin katılımı ile TSK’nın Tatar’a sahip çıktığı mesajı verildi. Oramiral Yiğit ile komutanlar da Tatar’ın naaşı önünde saf tutarak namaz kıldı.”
Başlıkta ise Deniz Kuvvetleri Komutanı’na yönelik “suikast” soruşturması hatırlatılıyor ve Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in cenaze törenine katılması “suikastçısının cenazesinde saf tuttu” şeklinde veriliyordu.
“Suikastçı” nitelemesi sanki eylem gerçekleşmiş ya da Ali Tatar hakkındaki iddialar, yargı kararıyla kesinleşmiş gibi başlığa çıkınca, hedefteki paşanın da törene katılarak aileye başsağlığı dilemesi sonucu ilk anda “masumiyet” çağrışımı uyandırmakla birlikte, kuşkuları da ağırlaştırıyordu.

Tutanaktaki suçlama
Oysa tutanaklar incelendiğinde, Ali Tatar’a sorguda “suikatçı” yakıştırmasına neden olan tek bir soru yöneltildiği anlaşılıyor. O da İstanbul Emniyeti Asayiş ve Narkotik Büro ekiplerinin 18 Temmuz 2009 tarihinde Deniz Harp Okulu 2007 mezunu olan teğmenlerin oturduğu evlere düzenlediği baskına ilişkin.
Teğmen Sinan Efe Noyan’a ait evdeki aramada 100 adet kalaşnikof tüfek mermisi ve yarım kg kadar patlayıcı ele geçirilirken mermilerin bulunduğu torbadaki notta mermilerin “M.A. ve U.Y. amirallere düzenlenecek suikastlarda kullanılacağı” öne sürülmekte.
M.A.’nın o dönemdeki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç, U.Y.’nin ise Ataç’tan sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olan eski Kuzey Deniz Saha Komutanı Oramiral Uğur Yiğit olduğu tahmin ediliyor. Ali Tatar’a mermilerin bulunduğu torbadan çıkan bilgi notu soruluyor. Tatar da savcılara bilgisi olmadığını söylüyor.
Sorgu tutanağından anlaşılan o ki Ali Tatar’ın soruşturma kapsamına alınmasına neden olan Deniz subayı Alperen Erdoğan’ın evine yapılan baskında bir miktar uyuşturucu ve “Karargâh Evleri Yapılanması” adlı bir organizasyona ait olduğu öne sürülen belgeler ve fişleme bilgilerinin yer aldığı bir flaş bellekte adının geçmesi. 5 Aralık 2009 tarihinde ifadesi alınmak üzere savcılığa davet edilen Ali Tatar’ın isminin gündeme gelmesi de bu olaydan sonra oluyor.

Haberin Devamı

OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ

GAZETECİ İDDİAYA ‘İÇERİK’ KAZANDIRMAZ

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığıyla verilmesi” hakkında tavsiye kararları bulunuyor. Buna göre; gazeteciler ceza yargılama sistemindeki işleyişe ilişkin rapor ve görüşlere özgürce erişebilmelidir. Dolayısıyla çok önemli olaylarda, eğer adli vaka toplumu derinden etkiliyorsa; suç faillerinin kimlikleri devam eden soruşturma ya da kovuşturmanın seyrini etkilemeyecek ve değiştirmeyecekse ya da kanıtların kaybolmasına neden olmayacaksa açıklanabilir. Ancak henüz iddianamesi bile hazırlanmamış bir sanığa yönelik suçlamalar üzerinden kamuoyunda kesin yargı oluşturacak ifadelerden de kaçınılmalıdır. Hiç kimse hakkındaki iddialar kesinleşinceye kadar suçlu ilan edilemez.
Milliyet’in anayasası niteliğindeki meslek ilkeleri bağlayıcıdır.
10. maddede, “İnandırıcı, makul nedenler gösterilmedikçe kimse yasaların suç saydığı eylemlerle itham edilemez” denilmektedir.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde de “Haber ve yorumlarda suçluymuş gibi değerlendirme yapılamayacağı” belirtilmiştir.
Muhabirler henüz hazırlık soruşturmasında adı geçenlerle ilgili iddiaları süzgecinden de geçirmelidir.
Gazeteci iddiaya içerik kazandırmaya çalışmaz.
Ali Tatar’ın intiharında “suikastçı” nitelemesi tırnak içine bile alınsa “yargı” oluşturacak niteliktedir.
Editörlerin bu başlıktan kaçınması gerekirdi.