The OthersŞiddetin karşıtı kültürel diyalog

Şiddetin karşıtı kültürel diyalog

31.03.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çok kültürlülüğü, çok dilli olmayı bir avantaj olarak, bir zenginlik olarak yaşıyorum ve kullanıyorum. Bu bir sanat. Ama bu sanatın öğrenilmesi uzun zaman gerektiriyor.

Şiddetin karşıtı kültürel diyalog

İsveç gibi uzak bir yerde Kürtçe roman dili yaratmak, Kürtçe roman yazmak, bütünüyle bir çılgınlık. Ama dili koruyabilmek ve geliştirebilmenin en iyi yolu roman."
İsveç'te yaşayan Türkiyeli Kürt romancı Mehmed Uzun'un çokkültürlü toplum düşü
İsveç'te yaşayan Türkiye'li Kürt yazar Mehmed Uzun, "Ben melez bir yazarım" diyor ve ekliyor: "Bugün dünyanın gidişatı böyle, felsefi olarak da, toplumsal olarak da çok - kültürlülük yönünde. Türkiye'nin de bunun dışında kalması mümkün değil." Ama Türkiye'de çok - kültürlülük düşlemek hayli zor; hele insan Mehmed Uzun gibi, denemelerini Türkçe, romanlarını Kürtçe yazıyorsa. Türkçe'de yayınlanan son romanı Kader Kuyusu Şubat'ta Belge Yayınları 'ndan çıktı. 20. yüzyılda Türkiyeli Kürtlerin tarihsel serüvenini yansıtması bir yana, edebi değeri açısından önemli bir roman. Yazarla hem Türkiye'den hem de edebiyattan konuştuk.

Mehmed Uzun anlatıyor, ben hayretler içinde dinliyorum. "Benim için hapishane şans oldu" diyor; ben hapishaneye düşmenin nasıl şans olabileceğini kavramaya çalışıyorum.
"Ben Kürtçe'mi asıl Diyarbakır Askeri Cezaevinde ilerlettim" diyor; insan ana dilini nasıl olur da cezaevinde öğrenir diye ben gene şaşırıyorum.
"Sonra beni Mamak'a gönderdiler. Mamak'ta kalmak çok şanslı idi, çok iyi oldu" diyor; ben gene hayretler içindeyim.
Mehmed Uzun gülümsüyor. Türkiye'de aydın olmanın temel eğitiminden, yani cezaevinden geçmiş o; tutukluluğun rahle - i tedrisinden geçmiş.
Mamak'ta Erdal Öz, Uğur Mumcu, Mümtaz Soysal gibi yazar ve aydınlarla tanıştığı için, Diyarbakır Cezaevi'nde de Musa Anter gibi aydınlarla karşılaşıp, Kürtçe'nin her çeşit lehçesini konuşan insanlarla kaynaştığı ve özellikle de Kürtlerin sözlü kültürünü kuşaktan kuşağa taşıyan "dengbej" leri yani ozan söyleyicileri tanıyıp dinlediği için kendini şanslı sayıyor.
Bugün, "Tek başıma modern Kürt roman dilini, edebiyat dilini kurmaya çalışıyorum" dediği çabasında, bu sözlü kültürün, destan ve efsanelerin kaynak olarak büyük rolü var.
Sonra, Mehmed Uzun 'un Kürtçe yazdığı ve Türkçesi Belge Yayınları 'ndan yeni çıkan Kader Kuyusu adlı romanını okuyorum; hayır okumuyorum, Muhsin Kızılkaya 'nın hiç çeviri kokmayan Türkçesiyle adeta yutuyorum.
Osmanlı İmparatorluğu 'nun en tanınmış Kürt soylu ailesi Bedirhan 'lardan Celadet Ali Bedirhan 'ın sürgün ve acı dolu, mücadele ve yenilgi dolu, aşk ve edebiyat dolu trajik yaşamının öyküsü bu.
Kürtçe'yi modern bir dil olarak yaşatmaya hayatını adamış, sırf sözlü kaynakları yazıya aktarmak için sürgünden gizlice Türkiye'ye girip, ünlü "dengbej" Ehmede Fermane Kiki 'yi köyünden alıp Suriye'ye götürmüş, onun kavalıyla çalıp söylediği şiirleri, söylenceleri kayda geçirmiş, Kürtçe'nin Latin alfabesiyle yazılmasına öncülük etmiş bir adamın öyküsü.
1930larda bir amcaoğlu, Vasıf Çınar adıyla Türkiye Cumhuriyeti'nde bakanlık yaparken, oturup Atatürk 'e uzun bir mektup yazan ve "Paşa hazretleri Kürt meselesini halletmek istiyorsanız tek çare hukuktur; inkar ve imha politikası değil" diyen ve Kürtçe'nin ilk modern romanını yazmayı düşleyen bir adamın öyküsü.
O adamın iki üç satırla başlayıp bitiremediği modern Kürt romanını, şimdi Mehmed Uzun yazıyor; hem de bir değil, iki değil, tam dört roman. Beşincisi de yolda.
Siverek 'ten başlayıp Stockholm 'e uzanan garip bir serüvenin de kahramanı Mehmed Uzun.
"Kürtçenin egemen olduğu bir aşiret evinde büyüdüm" diyor. Urfa ve Diyarbakır 'daki çocukluğun renklerini ve tadlarını Nar Çiçekleri adlı Türkçe yazdığı deneme kitabında nefis bir dille anlatmış.
17 yaşında 12 Mart döneminde "solculuktan" tutuklanıp hapis yatmış, 1974'de aftan yararlanıp çıkmış; sonra da 1976 yılında, Rızgari adlı Türkce ve Kürtçe yayınlanan dergiyi yönettiği için DGM 'de yargılanmış ve gene dokuz ay tutukluluk.
Ardından da İsveç'e göç. Stockhholm Üniversitesi 'nde dilbilim, Sorbonne 'da Fransız dili ve edebiyatı eğitimi; İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği; tıpkı Kader Kuyusu 'nun kahramanı gibi sürgünde edebiyata ve dile adanmış bir yaşam.
"Ben hep sürgündeyim. Yazdığım dil gereği sürgündeyim. Kürtlerin arasında da sürgündeyim. Çünkü yalnızım. Başka romancılar yok, yazarlar ve eleştirmenler yok. Canlı bir edebi yaşamın varolmasını sağlayacak hiç bir kurum yok, kanal yok. Ama okuyucularım var işte, yavaş yavaş oluşuyorlar. Sürgün duygusuna da alıştım. Sürgünü bir avantaj, zenginlik olarak yaşamayı öğrendim."
İstanbul'daki son gününde, Nevruz bayramında buluştuk Mehmed Uzun 'la. Kader Kuyusu romanını yazmak için nasıl defalarca Suriye 'ye Lübnan 'a gittiğini, belgesel tekniğini kullanmak için Paris'te Bibliotheque National 'de, Londra'da British Museum 'da araştırmalar yaptığını anlatıyor.
"Bu bilgilerin toplanması yıllarımı aldı. Esasında bu tip romanlar da yazmak istemiyorum çünkü belgelere dayanan her şey biraz sınırlandırıcıdır, çok ince bir ayar ister. Ama şimdi bir roman geleneği yaratmak durumunda olduğum için, bunun yapılması gerekli."
Daha önceki romanı Yitik bir Aşkın Gölgesinde adlı kitapta da bir başka Türkiyeli kürt aydının, Memduh Selim 'in sürgündeki yaşantısını kurgulamış.
"Türkiye'de 15 milyon Kürt yaşıyorsa, Memduh Selim bey'in trajedisini bilen kürt sayısı belki 10 kişidir. Kürtler kendi tarihini de bilmiyor. Bu da yine benim kendi deneyimlerimden çıkardığım trajik bir durum. Kendi tarihleriyle böyle sürekli bir ilişki, bir devamlılık yok Kürtler arasında. Bunların da gösterilmesi gerekli."
Ama bütün bunları milliyetçi bir bakışla yapmadığını söylüyor Mehmed Uzun . hatta Kürtçe kendi ifadesiyle bu kadar büyük bir tehdit altında olmasa, İsveç'te oturup Kürtçe roman ve edebiyat dili kurmak gibi bir "çılgınlığa" belki de kalkışmayacağını söylüyor:
"Bunun milliyetçilikle bir ilgisi yok. Bu evrensel değer yargılarım olmasaydı ben büyük ihtimalle Kürtçe yazmazdım. İsveç gibi uzak bir yerde Kürtçe roman dili yaratmak, Kürtçe roman yazmak, bütünüyle bir çılgınlık. İsveç'teki arkadaşlarım da niye İsveççe yazmıyorsun diye soruyorlar. Kürtçe yazmamın bir nedeni, çocukluğumun bende bıraktığı yoğun etki; bir de dili koruyabilmek ve geliştirebilmenin en iyi yolu romandır diye düşünüyorum."
Önceleri, Kürtçe 'nin eğitim dili olarak yasak olmasının ve küçük yaşta ana dilinden uzaklaşmanın acısını yaşamış Mehmed Uzun. "Türkçe'ye karşı uzun bir süre kuşkuluydum, beni benden uzaklaştıran bir dil olduğu duygusu vardı gençliğimde" diyor. "Ama yazar olduktan, yaratmaya ve üretmeye başladıktan sonra Türkçe ile çok barışık hale geldim. Kendi dilimi yeniden kazandıktan sonra, çok kültürlülüğü, çok dilli olmayı ben şimdi bir avantaj olarak, bir zenginlik olarak yaşıyorum, kullanıyorum. Bu bir sanat. Ama bu sanatın öğrenilmesi uzun zaman gerektiriyor. Kürtler daha bu sanatı iyi bilmiyor maalesef."
Aslında Türkiye 'nin henüz çok kültürlülük sanatını öğrendiği pek söylenemez herhalde. Halbuki Mehmed Uzun 'un da Nar Çiçekleri 'nde söylediği gibi "Şiddetin karşıtı kültürel diyalogdur. Şiddet ayırıcı, bölücü; kültürel diyalog birleştirici, bütünleştiricidir."
Bu bütünleşme konusunda iyimser olup olmadığını soruyorum Mehmed Uzun'a. Kürt sorunuyla ilgili gönlünde yatan idealin ne olduğunu soruyorum.
"Bu siyasi çözüm meselesi beni fazla ilgilendirmiyor doğrusu" diyor yazar; "Beni ilgilendiren Kürtlerin kimliklerine, demokratik haklarına kavuşması. Kürtlerin kendi kimlikleriyle Türkiye'de yaşayabilmeleri, vatandaşlık haklarına saygı gösterilmesini, kültürle ilgili haklarını özgürve kullanabilmelerini istiyorum."
Türkiye eğer Batı dünyasıyla bütünleşecek ve uygar bir ülke olacaksa, başka yolu da yok zaten, Mehmed Uzun'a göre.
"Kürtlerin asimile olmadığı da görüldü, şiddetle bu işin olmayacağı da anlaşıldı. Şiddet bana göre bir tuzak. Türkiye için bir tuzak çünkü Türkiye'nin demokratikleşmesini önlüyor. Çok kasvetli bir ülke haline getiriyor Türkiye'yi, yurtdışında itibarı sıfır bir ülke haline getiriyor. Kürtler için de şiddet bir tuzak, çünkü komşu totaliter ülkeler ve rejimler, Kürtleri şiddet kanalıyla çok rahatlıkla mannipüle ediyorlar."
Ve şiddetin karşıtı kültürel diyaloğa geliyoruz yine. "Türkler ve Kürtler bin yıldır içiçe yaşıyoruz" diyor Mehmed Uzun. "Ama bir o kadar da uzağız. En iyi iletişim kültürle oluyor, ama bunun için hiç bir şey yapmıyoruz. Hiç bir diyalog yok. Profesyonel çevirmen bile zor buluyoruz. Türkçe'den Kürtçe'ye çeviri yapabileceklerin sayısı parmakla sayılacak kadar az. Umarım bu romanlar onu sağlar."
Bana kalırsa şimdiden sağlamış bile.
Yaşar Kemal 'in ifadesiyle "büyücü" Mehmed Uzun "Bütün usta romancıların geçtiği büşük kapıdan" geçerken, bizim de önümüzde başka kapılar açılacak kuşkusuz.