24.07.2016 - 15:08 | Son Güncellenme:
TEVFİK AYTEKİN
Halkın Partisi (HP) Lideri Kudret Özersay, parti olarak öncelikli hedeflerinin tek başına iktidara gelmek olduğunu söyledi. HP'nin halka verdiği sözleri yerine getirmesi için, tek başına iktidar olmaları gerektiğine dikkat çeken Özersay, "Bir hedefimiz ve buna inancımız var" diye konuştu. "Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde bazı seçmenler acaba oyum boşa gider mi, kazanabilir mi? diyerek oy vermekten geri durmuş ama seçimden sonra da biraz pişmanlık duymuştu" diye devam eden Özersay, "Artık halk gerçekleri görerek bizimle hareket ediyor ve bize inanmış durumda. Siyasete onları heba etmek yerine onların hakkını koruyacağımızı ve refaha ulaştıracağımızı anlamış durumda" dedi. "Bizim meslek okullarımızın yapısının baştan değişmesi gerekir" diye konuşan Özersay, "Öncelikle Turizm Meslek Liseleri’nin staj sürelerinin düzenlenerek, mesleki kabileyetlerini artıracak düzeye çekilmesi lazım. Eğitim yapıları buna dahil. Ülkemizde ekonomideki sorunlardan birisi de ara eleman yetiştiremiyor oluşumuzdur. Neden klima tamircisi Türkiyeden gelsin?. Meslek okullarındaki mesleklerin bir kısmı artık ekonomide pek anlam ifade etmeyen bir hale gelmiş, bunların yenilenmesi gerekiyor. Bütün meslek alanlarında bu konuda atılım yapacağız. Ülke ekonomisinde öne çıkmaya başlayan tüm sektörler zamanla farklılaştı, bu değişen duruma uygun bir meslek çalışması yapıp ara elemanları ona göre yetiştireceğiz. Ama bu yeterli değil. Bu yetişen insanların özel sektörde çalışabilmesi ya da çalışmaya istekli olabilmesi için çalışma yaşamı kurallarının uygulanması elzemdir, bunu da yapacak olan, yapması gereken siyasi iktidardır" değerlendirmesinde bulundu.
İşte Özersay'ın sorulara verdiği yanıtlar;
Geçen yangın krizinde yada iç politika da yaşanan krizler esnasında siz neden araya girmeye çalışmadınız, arayı bulmaya çalışmadınız örneğin?
ÖZERSAY: Öncelikle bizim bu konuda bir pratiğimiz var mı ona bakmak lazım. 40 yıldır çözüm olmaması, uzlaşı ve çözüm kabileyetnin bu aadada tam anlamı ile varolmadığının bir göstergesi. Fakat mevcut çözümsüzlükten yani bugünkü statükodan iki taraftan da memnun olanlar var. Bunun oranı Güneyde çok daha fazladır, özellikle de siyasi elit arasında. Oysa uzlaşı bir zorunluluktan doğar. Taraflar uzlaşmak için kendilerini zorunlu hissetmeli. Bugün Kıbrıs Türk tarafı olarak biz adayı tek başımıza temsil ediyor olsaydık, biz AB üyesi olup Rum tarafı AB hukuku dışında kalmış olsaydı, Yunanistan AB’nin dışında Türkiye ise AB üyesi olmuş olsaydı, acaba Rum tarafıyla uzlaşmaya dayalı bir çözümü kabul eder miydik? Yani burada Rum siyasal elitini suçlamadan önce kendimizi onların yerine koymalıyız bence. Bunu yaptığımızdaysa göreceğimiz şey Kıbrıs Rum siyasi eliti açısından mevcut statükonun tahammül edilebilir, sürdürülebilir bir şey olduğudur. Her iki tarafın da birbirine yakın oranlarda rahatsız olduğu bir statükodan bahsetmiyorsak, uzlaşmaya dayalı çözümler zorlaşır. Ve maalesef bu, gündelik hayata dair güven yaratıcı önlemler için de geçerli olmaya başlıyor. Ben neden reaksiyon göstermedim derseniz, bu tarif ettiğim türden hallerde samimi adımlarımızı çoğu zaman iyi niyet mahrumu yaklaşımlarla yorumlayabiliyorlar. Örneğin bazı kesimler Cumhubaşkanlığı seçimlerini kaybetti, hazmedemedi ve şimdi müdahele ediyor gibi yaklaşımlar sergiliyorlar ve ben bunu hayretle izliyorum. Ortadaki sıkıntı bir kişinin arabuluculuğu eksikliği değil, pek çok hususunun politize olması ve tamamen siyasi argümanlar temelinde ele alınmaya başlaması meselesedir. Asıl konu insani olan ile siyasi argüman dengesi nasıl kuruluyor meselesidir. Ne yazık ki siyaset, bu son yangın olayında insani olana, vicdana göre ağır basmıştır
Kıbrıslı Rum ve Türk kayıp şahıslar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, nasıl çözülür?
ÖZERSAY: Öncelikle ben de bir kayıp şahıs çocuğuyum ya da çocuğuydum diyeyim çünkü Babam 2007’de bulundu. Bu sebeple ‘Kayıp Şahıslar Komitesinden’ cevap bekleyen ailelerin, ister Rum ister Türk olsun farketmez, ne hissetiklerini çok iyi anlayabiliyorum. Orada sayı üzerinden pazarlık yapılması, “sizden bu kadar kişi bulundu şimdi aynı miktarda bizim kayıplardan da bulunsun da sonra sizinkilerle devam ederiz” demek politik bir duruştur ama insani değildir. Vicdan ile bağdaşmaz. O kadar politize olduk ki, her konuya o tabandan bakıyoruz. Yerleşmiş, geleneksel siyaset toplumsal vicdanı , politikaya, politik argümanlara kurban etti Portakalda bile öyle, örneğin 74 öncesi Güzelyurt’ta portakal üreten bir emekçi ile, şimdi üretmeye çalışan arasında bir fark var mı? Yok tabi ki, emekçi emekçidir. Fakat “o portokal tarlası 40 küsur yıl önce bize aitti o nedenle şimdi orada üretilen portokal yasa dışıdır” denilmesi böyle garip bir halden kaynaklanıyor. İnsani olan bir mesele politik argümanlarla yoğrulup bir açmaza giriyor, bir çıkmaza saplanıyor.
Özel sektör için yerli istihdam yapacağız demiştiniz, peki altını nasıl doldurursunuz?
ÖZERSAY: Bizim meslek okullarımızın yapısının baştan değişmesi gerekir. Öncelikle Turizm Meslek Liseleri’nin staj sürelerinin düzenlenerek, mesleki kabileyetlerini artıracak düzeye çekilmesi lazım. Eğitim yapıları buna dahil. Ülkemizde ekonomideki sorunlardan birisi de ara eleman yetiştiremiyor oluşumuzdur. Neden klima tamircisi Türkiyeden gelsin?. Meslek okullarındaki mesleklerin bir kısmı artık ekonomide pek anlam ifade etmeyen bir hale gelmiş, bunların yenilenmesi gerekiyor. Bütün meslek alanlarında bu konuda atılım yapacağız. Ülke ekonomisinde öne çıkmaya başlayan tüm sektörler zamanla farklılaştı, bu değişen duruma uygun bir meslek çalışması yapıp ara elemanları ona göre yetiştireceğiz. Ama bu yeterli değil. Bu yetişen insanların özel sektörde çalışabilmesi ya da çalışmaya istekli olabilmesi için çalışma yaşamı kurallarının uygulanması elzemdir, bunu da yapacak olan, yapması gereken siyasi iktidardır.
Özel sektör sendikası için ne düşünüyor sunuz?
ÖZERSAY: Aslında ikisi aynı düzlemde bir konu. Bizde çalışma hayatı denetime tabi değil. Mesela Kıbrıslılar çalışmıyor deniyor. Sen işçinin hakkını verirsen, maaşını ödersen, yatırımını aldığı maaş üzerinden yaparsan, çalışma saatlerinin 8 saat üzerinden düzenler ve mesai yapmasını kendi rızası ile kabul ettiğinde mesai parası ödersen, kimse “ben çalışmam” demez. Hem ara eleman yetiştirilmemesi hemde işçi haklarının korunmaması sektöre Kırgızistanlı, Türkiyeli, Afrikalı işçilerin dahil olmasını sağlıyor. Ülkedeki kaçak işçi sayısını bilen yok Sendikalaşmaya karşı değilim ama bunun zorunlu hale getirilmesinin yararından çok zararının olacağını düşünmekteyim. Asıl ihtiyaç bu tarif ettiğim şekilde çalışma hayatının kurallarının uygulanmasıdır. Bunu da yapacak olan esasen yürütmedir. Biz yürütmeye adayız ve göreve geldiğimizde bu kuralları uygulayacağız. Sorunları çözecek olan esasen bu kuralları uygulayacak tutarlı ve kararlı bir siyasi iradedir. Bugün sendikalaşmanın olduğu ama sendikalı olan işçilerin ya da çalışanların pek çok yatırımının yapılmadığı çok sayıda örnekle karşı karşıyayız. Yan, sendikalaşma tek başına özel sektördeki bu sorunları çözmeyecek, ihtiyacımız çalışma hayatı kurallarını sıfır tolerans yaklaşımıyla uygulayacak siyasi ir iradedir ki bu Halkın Partisi’nde vardır. İç hukukumuza aktarılan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri temelinde örgütlenmeyi destekliyoruz . Ancak sıkıntıların aşılmasında asıl ihtiacın kuralların uygulanması olduğuna inanıyoruz. Neden yatırımcıları denetleyemiyor, işçi haklarını koruyamıyor bu siyasiler? Çünkü toplumun bazı kesimleriyle çıkar ilişkisi kurmuşlar. Onlar üzerinden kendilerine oy devşiriyor ve seçim kampanyaları için el altından para alıyorlar. Bizim böyle bir durumumuz yok, o nedenle göreve geldiğimizde çalışma hayatının kurallarının uygulanmasını sağlamakta hiç tereddüt etmeyeceğiz. İrademizi önceden ipotek altına koymayacağımız için bu kuralları göreve geldiğimizde uygulayacağız ve kimse bunu engelleyemeyecek. Biz kendi seçim kampanyamız dönemindeki gelir ve giderimizi kalem kalem yayınladık ve herşeyin belgesi vardı, hala da dosyalı duruyor. Bu ülkenin kurumlarını yönetmeye gelirken hem çalışma hayatının kurallarını eksiksiz uygulayarak özel sektör çalışanlarını kimseye ezdirmeyeceğiz hem de yatırımcıların, ülke ekonomisine istihdam ve gelir sağlayan, çevre ile barışık olan yatırımcıların bu ülkede üretmelerinin şartlarını güvence altına alacağız.
Gece kulüpleri için hepsini ayrı biryere taşıyacağız demiş ve çözüm önerilerinizi sunmuştunuz. Gece Klüplerini kapatırsınız ve kolluk kuvvetleriniz ile mücadele edersiniz, neden kapatmayı düşünmüyorsunuz?
ÖZERSAY: Gece Klüplerini kapatmak bugün yaşanan sıkıntıyı otomatik olarak ortadan kaldırmaz ve bu dünyanın başka yerlerinde yapılmaya çalışılan uygulamalarla da ortayaçıkmıştır. Mevcut yapı tam anlamıyla bir seks köleliği düzenine dönüşmüş durumdadır. Ülkeye girişte kendi dilinde olmayan bir kağıda imza atmaktan, sürekli olarak çalıştıkları yerde yatmaya, yaşamaya zorlanmaya ve dahası çok kısa aralıklarla çok sayıda kişiyle birlikte olmaya zorlanmaya varıncaya kadar ciddi insan hakkı ihlalleri söz konusudur. Bu insanların seyahat özgürlükleri, pasaportlarının rehin alınmasıyla, ellerinden alınmaktadır. Temel hedefimiz bu insan hakkı ihlallerine bir son vermek olacak. Çalışma hayatı kuralları bu insanlar açısından adeta yok gibi. Bu sebeple gece kulüplerini tek yere toplayıp giriş ve çıkışlarda güvenlik amaçlı denetim yapılmasını; içeriye silah da dahil suç aletlerinin girişinin önlenmesini; buralarda sürekli olarak sağlık, vergi ve çalışma yaşamı kurallarının uygulanmasının denetimlerinin 24 saat esaslı yapılmasını değerlendiriyoruz. Bu konuda bütünlüklü bir planımız var. Dediğim gibi normal şartlarda çalışan işçiler çalıştıkları yerde yatmaz, fakat seks kölesi haline getirilen bu insanlar oralarda yatırılıyorlar. Nereye gideceklerse bir minibüse doldurularak bir kaç kişinin nezaretinde gidiyorlar, alış veriş de buna dahil. Bu tedbirleri, ülkemizin imajı ve itibarı açısından elzem görüyoruz.
Bilişim suçları yasasını geçirecek misiniz?
ÖZERSAY: Mutlaka geçireceğiz. Şahısların internet tabanında birbirlerine hakaret ve ithamlarını kanun ile koruyan maddelerimiz yok . Fakat bu yasayı bireyleri hakaretlere karşı korumak için değil, aynı zamanda internetten üzerinden oynatılan kumara, kara para transferine, kredi kartlarında sahtekarlık yapılmasına ve daha pek çok başka soruna müdahale etmek için bu düzenlemeyi yapacağız.
Tek başınıza ya da koalisyon hükümeti ile iktidarda olursanız. Mevcut Bakanlarınız makam araçlarını kullanacak mı? Bu düzen tekrardan böyle devam edecek mi?
ÖZERSAY: Bakanlık araçları konusunda ve genel anlamda kamu kaynaklarının kullanımı konularında kuzey Avrupa modeline bakmak lazım. İsveçya da Norveç Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileriyle görüşmeye gittiğimde bisiklet ile geldiklerini gördüm, makam arabalarıyla değil. Çok önemli resmi davetler olmadığı sürece araçlarımızı kullanmayacağız, hele düğünler geziler için asla! Bir Bakan’ın görevden alınma nedeni olmalıdır bu ve olacak da. Aslında görevden almaya gerek olmaksızın istifa nedeni olmalıdır.. Resmi davetten kastım, uluslararası davetlerden bahsediyorum ya da bazı resepsiyonlardan. Bugüne değin ülkeyi yönetenler tedbir alırken hep vatandaştan, güçsüz olandan ve “dişleri kime geçebilecekse” o kesimden başladılar ve devamını da hiç bir zaman getirmediler. Daha önce hükümette görmüştük, tasarruf yapmaya başlayacaklarında emekli maaşlarından kesinti ile başlamışlardı. Oysa çok basit bir soru var orada sorulması gereken: Neden önce Başbakan ve Bakan maaşlarından ya da milletvekili maaşlarında veya müdür ve müsteşar maaşlarından başlanmadı, doğrusu budur. Tasarruf yapacaksa bir hükümet önce kendinden başlamalıdır. Bunun teminatı bizde var, müzakerecilik görevi yürütürken makam aracımı eevimden işe gelmek için kullanmadım, kendi arabamla geldim işe ve görev ifa ederken kullandım sadece. Belki bir yahut iki kez arabam bozulduğunda ya da arabam olmadığında. Hiçbir zaman yakınlarımı makam aracım ile bir yerlere aldırtmadım bıraktırmadım. Bugün maalesef çocuğunu okuldan aldıranları ve düğüne makam aracı ile gidenleri görüyoruz. Bu belirli bir kişiyle ilgili değil, eski siyaset anlayışının genel bir sorunudur.