14.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
Özellikle Fransızlar çok keyifli çünkü Woody Allen 'in müzikal komedi tarzında çevirdiği en yeni ve 29. filmi Everyone Says I Love You (Herkes 'Seni Seviyorum' Der) müzikaller tarihinin önemli bir basmakalıp temasını, "Paris'te bir Amerikalı" klişesini sonuna kadar kullanıyor.
Amerikan müzikal janrının ruhunu bugünün koşullarında yeniden yaşatan filmin kahramanı Joe (bir bakıma Allen'in kendisi) Paris 'te yaşayan, sıkı bir Demokrat Parti taraftarı olan yaşlı babasını Cumhuriyetçi Parti 'ye bağlılığıyla feci şekilde sinirlendiren, çekingen, gözlüklü, dul bir Amerikalı.
O güne kadar bütün aşkları felaketle sonuçlanan, son derece beceriksiz bir sevgili olan Joe, çevresi diz boyu erkek hayranlarıyla dolu ve inanılmaz güzel, inanılmaz yetenekli, muhteşem bir genç kadına, hem de Julia Roberts'e aşık oluyor!
Bu müthiş kadını baştan çıkartmak için Joe kızından yardım görüyor, çünkü kızının arkadaşının annesi, aşık olunan genç kadının ruh doktoru.
Sonunda Venedik 'te muradına eren Joe, sevgilisiyle Paris'in Monmartre semtine yerleşiyor. Joe'yu koltuğunun altında uzun Fransız ekmeği "baget" le bir Paris köprüsünde göstermekten bile korkmayan bir yönetmen Allen!
Allen'in filminde çoğumuzun başvuramayacağı kadar zor ve komik baştan çıkartma yöntemleri var: Hayaletler dansı düzenlemek, 31 Ekim bayramı için cadı kılığına girmiş çocuklara "Çikita Banana" dansı yaptırmak, resim meraklısı sevgilisine İtalyan klasikleri hakkında uzman rolü yapmak, nihayet nişan yüzüğünü yutan obur bir kadının midesine yolculuk!
Le Nouvel Observateur dergisinin "Tıpkı sihirli bir müzik kutusu; kendinizi mutsuz hissettiğiniz zaman, neşe aşısı gibi hemen elinizin altında bulunması gerek" dediği film, yediden yetmişe, sevgiliden arkadaşa, herkese "seni seviyorum" sözcüklerinin heyecanını yeniden hatırlatıyor.
Dergide yayınlanan söyleşisinde (6 - 12 Şubat) Allen müzikal janrına nasıl rahat ve kendine özgü bir tavırla yaklaştığını anlatıyor:
"Dansların da şarkıların da mükemmel olmasını istemedim. Barbara Streisand, Frank Sinatra ya da Pavarotti istemedim. Kahramanların son derece sıradan, normal insanlar. Şarkı söylemeyi beceriyorlarsa ne ala, beceremiyorlarsa o da kabulüm. Filmdeki kişilerin, tıpkı evlilik yıldönümünde annem ve babam gibi olmalarını amaçladım. Coşkulu. O kadar. New York da böyledir zaten: Taksi şoförü aradaki cam bölmeyi açıp, şarkı çığırmaya başlar. Sesi gecidir, ama aldıran kim?"
İlk defa müzikal komedi çeviren Woody Allen , ileride orijinal müzikle tiyatro sahnesinde müzikal bir oyun yaratmayı düşlediğini de söylüyor. Bugüne kadar sinemada her janrı denediğine göre de, gelecekteki düşü nedir acaba? "Denemediğim bir tek denizaltı macerası kaldı, bir de western!" Yani? "Su altında klarinet çalmamı bekleyemezsiniz herhalde!"
Peki bugüne kadar sinemanın bütün güzel kadınlarıyla film çevirmiş olmasına ne demeli? Bunun tek istisnası, Demi Moore .
Allen heman cevabı yapıştırıyor: "Tam da Demi Moore ile bir film çeviriyorum şimdi; adı Deconstructing Harry (Harry'yi Çözümlemek)."
Nasıl bir film olacak bu?
"Nörotik komedi."