21.01.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Kimi zaman haber öyle yanıltıcı oluyor ki, okurun öfkesini anlamak güç değil. Ayşegül Çelebi, Sema Işınsay ve Emel Kebapçıoğlu'nunki de böyle bir tepki. "14 Ocak tarihli Milliyet'te tam asparagas olarak nitelenebilecek bir habere rastladım" diyerek başlamış eleştirisine Çelebi. Konu, Ekonomi sayfasının altında Market köşesinde yer alan 'Romatizma Ağrılarına Son' başlıklı haber. Bu metinde romatizmanın artık ameliyatsız, iğnesiz, yan etkisi olmadan GNT yöntemi ile tedavi edildiği duyurulmakta, Çapa Egzersiz Fizyolojisi Enstitüsü kurucularından Dr Çetin Gürses'in adı geçmekteydi.
"Hasta olarak ilgimi çekti. Araştırdım. Çapa'yı aradım. Böyle bir bölümün olmadığını söylediler. Orada Dr Gürses diye bir doktorun bulunmadığını da eklediler. Öğrendim ki haberi okuyan yüzlerce kişi o sabah Çapa'ya aramış. Bu kadar yanlışlarla dolu bir haberi yayınlamanın adı ve anlamı nedir?"
Emel hanım da benzer bilgilere ulaşmış. "Söz konusu kişinin doktor olmadığı bile söyleniyor" diyor. Sema hanım, "verdiğiniz zahmete değdi mi?" diye soruyor.
Yorum: Ne yazık ki denetimden tümüyle kaçmış bir haber bu. Bu metin, bizim her zaman riskli bir alan olarak gördüğümüz "yarı haber - yarı promosyon" türü bir duyuru. Denetim dışı kalmış. Gerekli olduğu halde, gazetenin sağlık haberleri hazırlayan muhabirine danışılmamış. Özgün metinde belirtildiği halde, doktorun sağlık merkezinin adı ve telefon numarası bile yazılmamış. Sorumlular, bu yüzden mağdur olan okurlardan özür diliyorlar.
DHA çıkışlı bazı haberlere okurların tepkileri var. Eleştirilerdeki ortak yön, bazı haberlerde zanlı ve mağdur durumundaki kişilerin teşhir edilmesi veya kimliklerinin saklanması konusunda yeterli duyarlılığın gösterilmemesi.
Bunlardan biri, evinde hırsızın tecavüzüne uğrayan bir Dokuzeylül Üniversitesi öğretim üyesi ile ilgili haber (10 Ocak, Sapık Bu Kez Çatıdan İndi!).
Üç okur, adı rumuzla verilen ve bantlı fotoğrafı yayınlanan mağdurun yeterince "kimlik koruması"na alınmadığı görüşünde. "Rumuzda üç harf var, üniversitenin içinde bu hemen anlaşılır, hiç rumuz da vermeden bunu anlatabilirdiniz" diye yazmış bir okur.
İki başka haber de benzer tepkiler getirdi. Biri, Bursa'da çocuk istismarını gündeme getiren ve Sapık Öğretmenin Son Bombası (29 Aralık) başlığı altında işlenen seks skandalı ile ilgili. Diğeri ise, Adana Balcalı Hastanesi'nde ortaya çıkarılan Sperm Skandalı'nı konu alan Tüp Bebekte Sperm Skandalı (30 Aralık) haberi.
Hicabi Arslan bu tür haberlerde gereksiz ayrıntılara girilmesinin kendisini toplum sağlığı açısından endişeye sevkettiğini yazarken, Cankat Taşkın yerinde bir uyarıyla "suçluluğu kanıtlanmadan" kimsenin suçlu ilan edilmemesini istiyor. "Yaklaşımınız yargıyı etkileyebilir. Bir kişiyi peşinen sapık diye damgalamanız doğru değildir. Sizin göreviniz bu tür davaları ısrarla takip etmektir. Yargıyı makamlara bırakın ve daha duyarlı olun" mesajını veriyor.
Haber dili üzerine bazı eleştiriler var.
* Sacit Renda, Selma'yı İnfaz Ettiler (12 Ocak) başlığındaki anlatımı yanlış buluyor: "Sık yapılan bir hata. "İnfaz etme"nin türkçesi yargı kararını yerine getirmek olduğuna göre, bu başlıktan ne gibi bir mana çıkacak?" 'İnfaz'ın yanlış kullanıldığı belli. Kastedilen, bir güvenlik operasyonunda öldürüldüğü. Renda'nın uyarısı önemli.
* Aydoğan Kekevi de bir "dil kabahati"nin "faillerini" arıyor: "En son Milliyet Avrupa'nın dünkü (14 Ocak) baskısında spor sayfasında geçen 'periyot' sözcüğü kimler tarafından neden dilimize sokuldu, merak ediyorum. 'Devre' veya 'yarı' gibi sözcükler dururken, üstelik yanlış yazılan bu yabancı kelimenin hiçbir gereği yoktur."
* Emin Gürol'un dil notu: "Gazetenizde (27 Aralık) 14. sahifede Cathy Yenge Korkuttu başlıklı yazısında 'aciliyetini yitirmesi' kelimesini kullandığını gördüm. Türkçe'de 'aciliyet' diye bir kelime yoktur. 'Müstaceliyet' olabilir, 'acil olarak' olabilir. Diğer bir hata da aynı sahife son sütunda Veteriner Köprüden Atladı başlıklı yazıda 'ikametgah bulundu' sözleri. Bilindiği gibi 'ikametgah', 'ikamet edilen', 'devamlı mesken edinilen yer' demektir. Sayın Erdem herhalde 'ikametgah ilmühaberi', 'ikametgah belgesi' gibi bir belgeyi kastediyor."
Bir subay, geçen haftaki yazımda uzman çavuş yerine subay sözcüğünü kullanmamı yanlış bulmuş. Haklıdır, düzeltiyorum. Ayrıca diyor ki, "askerin basına bilgi vermemesini eleştirmişsiniz. Bunu yapamazsınız. Çünkü emire yorum getirilmez. Bizim basına bilgi vermemiz yasaktır." Bir kaza haberinin ayrıntısının doğru olup olmadığının bile askeri hastaneye sorulamadığı bir ortamda, böylesi bir tutumun, gazetecinin - ve okurun - doğru bilgiye ulaşmasına ne kadar katkıda bulunduğunun takdirini okurlara bırakmak isterim. Ben yanıtta bir mantık bulamadım. Saydamlığın ABD veya AB standartlarına gelmesini beklemekten başka çare yok.
Son bir not: Gençlerin intiharında FRP'nin rolüyle ilgili haberlere gelen tepkiler sürüyor. Onlara daha sonra yer vereceğim.