Güneydoğu'da HADEP'ten sonra hiç kuşkusuz en güçlü parti FP. Ancak bu partinin durumu şimdilik pek de içaçıcı görünmüyor. Geçmişte MSP ve RP için bir oy deposu işlevi gören bölgede FP henüz örgütlenmesini tamamlamış, kendi geleneksel tabanını dahi tam olarak kucaklayabilmiş değil. Geçmişte MSP ve RP dönemlerinde olduğu gibi günümüzde FP'nin bölgedeki teşkilatlarında sorunlar bitmek bilmiyor. Örneğin yıllardır bu bölgeden sorumlu olan Fehim Adak'ın kendi memleketi Mardin'in il başkan ve yardımcılarını bile parti tabanına kabullendirememiş olduğu söyleniyor.
Güneydoğu deyince akla Diyarbakır geliyor. 1991 seçimlerinde MÇP ve IDP ile ittifak yapılması üzerine RP'nin Diyarbakır örgütü neredeyse çökmüştü. Dört yıl sonraki seçimlerde de RP Genel Merkezi'nin atadığı milletvekili adaylarına öfke duyan partililer il merkezini günlerce işgal etmişti. Bugünkü FP teşkilatı her iki dönemin protestocularına kapıyı açmışa benziyor. Örneğin il başkan yardımcısı Necdet Öcal, sekiz yıllık küskünlükten sonra zamanında aynı gerekçeyle RP'den istifa etmiş olan Diyarbakır Milletvekili Haşim Haşimi'nin ısrarlarıyla FP'de görev kabul etmiş; "FP'den başka gidecek yerimiz yok" diyor.
FP Diyarbakır teşkilatı, genel merkezin vadettiği "parti içi demokrasi"ye ciddi bir biçimde inanıyor ve bunu istiyor. Diğer bir deyişle geçmişte olduğu gibi Ankara'nın önümüzdeki seçimlerde yine birşeyler dayatması durumunda çok sert protestolarla karşılaşması şaşırtıcı olmayacaktır.
Ülke çapında belediyelerin faaliyetleri sayesinde güçlenen FP için Diyarbakır ciddi bir istisna. İl merkezindeki alt kademe belediyelerin RP'den seçilmiş üç başkan da makamını kaybetmiş durumda. Suriçi Belediye Başkanı Cemal Toptancı, başkanlık öncesi dönemde kesinleşmiş mahkumiyeti olması sebebiyle görevden alındı. Bağlar Belediye Başkanı Ahmet Yağmur ile Yenişehir Belediye Başkanı Mehmet Güran ise yolsuzluk ve usulsüzlük suçlamalarından halen cezaevindeler.
Bu başkanlar hakkında seçilmelerinden belli bir süre sonra iddialar dile getirilmeye başlanmıştı; olaydan rahatsız olan bir kısım RP'linin başvurularına rağmen genel merkez herhangi bir yaptırımda bulunmamıştı. Bugün ise hiçbir FP'li tam bir gönül rahatlığıyla başkanları savunamıyor. Örneğin Necdet Öcal şöyle diyor: "Bunlar büyük ölçüde devletin kasıtından dolayıdır. Başkanların
yüzde 10 ihmali varsa, yüzde 90 asılsız iddialardır."
FP'ye daha ciddi bir darbeyi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Bilgin vurmuş. 1994 seçimlerini HADEP'in boykot etmesiyle bölgede birçok kent merkezinin belediyelerine konan RP, baştan Erbakan olmak üzere, Bilgin'in faaliyetlerini yalnız Güneydoğu'da değil tüm Türkiye'de propaganda malzemesi olarak kullanmıştı.
Bölgenin en karizmatik politikacılarından olan Bilgin, Turgut Özal'a hayranlığını hiçbir zaman gizlemedi, fakat kendisini "1983 ANAP ruhu"nun taşıyıcısı ilan eden FP'ye katılmadı; üstelik ANAP'a geçeceği söylendi. Bu iddiayı da "Her yerden teklif geliyor" cevabıyla geçiştirdi. Gördüğümüz kadarıyla FP başta Diyarbakır olmak üzere, tüm bölgede Bilgin'e ciddi bir şekilde ihtiyaç duyuyor. Çünkü belediye hizmetlerinin yanısıra Bilgin, FP'nin şu dönem tam aradığı tipte bir politikacı: Daha Refahyol iktidarı döneminde "askerler sivillerden daha demokrat" demesiyle ünlenen bu hukuk doçenti ordu ve bürokrasiyle çok iyi ilişkiler içinde olduğuna sık sık vurgu yapıyor.
Ancak karizması, yaptığı işler ne olursa olsun
son seçimlerde il merkezinde yüzde 60 civarında oy alan HADEP karşısında Bilgin'in şansı epey düşük. Bu nedenle kendisinin milletvekilliğini, hatta oradan da "GAP'tan sorumlu
Devlet Bakanlığı"nı düşündüğü yorumları yapılıyor.
FP'liler tüm Türkiye'de stratejilerini "halkımız mağdurdan, mazlumdan yanadır" önermesi üzerinde temellendiriyorlar. FP Mardin İl Başkanı Abdülvahap Adın, "Tek rakibimiz HADEP" diyor ve ekliyor: "Onlarla mağduriyette de yarışıyoruz." Görüştüğümüz birçok FP'li, bu mağduriyet yarışında HADEP'in epey gerisinde kaldıklarını inkar etmiyorlar; dolayısıyla "devlet bize haksızlık yaptı" söylemi Güneydoğu'da pek geçerli olmayacağa benziyor.
Peki FP seçimlerde bölge halkına ne vadedecek? Adın, "demokrasi, insan hakları ve özgürlükler" diyor, ancak bunu ayrıntılandırmasını istediğimizde hemen başörtüsü meselesine geliyor: "Devlet bölgemize istisna tanısın, yoksa kimse kızlarını okutmayacak..."
Diyarbakır, Mardin ve Batman'da FP'liler seçimlerde belediye faaliyetlerini ve Refahyol icraatını öne çıkaracaklarını söylüyorlar. FP Genel Başkanı Recai Kutan'ın bir ara sarfettiği "Kürt kimliği tanınsın" sözleri bölgedeki partilileri fazla heyecanlandırmamışa benziyor; çünkü kimse bir "Kürt sorunu"ndan söz etmiyor.
FP bölgede bir nevi dilsiz kalmış ki bundan pek şikayetçi gözükmüyorlar. Diyarbakırlı bir FP yöneticisi ruh hallerini şöyle özetliyor: "RP iktidarda kalmış olsaydı yok olup gitmiştik. Sağolsunlar kurtardılar. Şimdi de bizim birşey yapmamıza gerek yok. Bizim yerimize Vural Savaş çalışıyor, bizim yerimize Reha Muhtar, Ali Kırca konuşuyor..."
"SİZ bakmayın burjuva basınına, Tayyip İstanbul'a yine seçilir." Bu sözler bir FP'liye değil HADEP'liye ait. Mardin'de bir kahvede görüştüğümüz, "herşeyimi partime borçluyum" diyecek kadar militan HADEP'li bu genç memur, hiç alakası yokken sohbeti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nı Recep Tayyip Erdoğan'a getiriyor. "Neden?" diye soruyoruz, "Adam halkın içinden biri, çok da çalışkan" yanıtını veriyor.
Yine Mardin'de ANAP il binasındayız. İstanbul'dan geldiğimizi öğrendiklerinde hemen Erdoğan söz konusu oluyor. Bir yönetici, "İstanbul'da olsaydım oyum Tayyip'e olurdu" diyor.
Bu sefer Diyarbakır çarşısındayız. Aynı imalathaneyi işleten iki kardeşle söyleşiyoruz. Son seçimlerde RP'ye oy vermişler. Bu sefer kararsızlar. Büyüğü şöyle konuşuyor: "Türkiye'de iki adam var. Biri Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu, diğeri Tayyip Erdoğan..."
Güneydoğu'da gezimiz boyunca Erdoğan bir gölge gibi bizi takip ediyor, ama işin ilginci FP'liler arasında onun adını anan pek çıkmıyor.
Yarın: Diğer partilerin durumu