Gazeteci - yazar ve bilimadamı Prof. Kışlalı, otomobilinin üzerine bir poşetin içinde konulan bombanın patlamasıyla hayatını kaybetti
Kültür eski bakanlarından Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Taner Kışlalı, dün sabah evinin önünde bombalı suikasta kurban gitti. Kışlalı, otomobilinin ön camına konulan poşeti alırken meydana gelen patlamada bir kolunu kaybederek yaşamını yetirdi. Hastaneye kaldırılan Kışlalı'nın patlamayla kopan kolu daha sonra bulundu ve hastaneye gönderildi.
Kışlalı, dün saat 09.30 sıralarında Engürü 84 Sitesi'ndeki 3 numaralı evinden çıktı. Evinin önünde park halinde bulunan 06 GK 377 plakalı Volkswagen Passat marka aracına binen Kışlalı bu sırada ön camına bir paket bırakıldığını fark etti. Otomobilinden inen Kışlalı poşeti alır almaz büyük bir patlama meydana geldi. Patlama şidettiyle bir kolu kopan Kışlalı'nın gövdesi fırlayarak kanlar içinde yere yığıldı.
Kolu sonra gönderildi
Etrafta bulunan site bekçisi Arif Emirhan ve Kışlalı'nın eşi Nilüfer Kışlalı hemen hemen ambulans çağırarak durumu jandarmaya bildirdi. Kışlalı hastaneye kaldırılırken, kopan kolu daha sonra bulundu ve hastaneye gönderildi. Kışlalı'nın alev alarak yanmaya başlayan otomobili ise yoldan geçen hazır beton taşıyan araçlar ve itfaiyenin yardımıyla söndürüldü.
Olay yerine gelen Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı ekipleri, güvenlik şeridi oluşturarak delil toplamaya başladı. Site bekçisi de ifadesi alınmak üzere İl Jandarma Alay Komutanlığı'na götürüldü.
Hayata döndürme çabası
Bayındır Tıp Merkezi Acil Servis Direktörü Dr. Muammer Yüksel, Kışlalı'nın saat 10.04'te Hızır Acil Servis Ambulansı ile hastanelerine ulaştırıldığını belirterek, geldiğinde kalbinin ve solunumunun durmuş olduğunu söyledi. Yüksel, canlandırma tedavisine yanıt vermeyen Kışlalı'yı canlandırma uygulamasına saat 10.25'te
son verildiğini kaydetti.
El yapımı boru bomba
Olay yerinde inceleme yapan bomba imha ekipleri, verdikleri ilk bilgilerde, bombanın "el yapımı parça tesirli boru bomba" olduğunu belirtti. Uzmanlar, patlayıcının bubi tuzağıyla otomobilin ön camına yerleştirildiğinin sanıldığını kaydetti.
Terörle Mücadele Şubesi yetkilileri de, olayın yasadışı İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA - C) örgütü tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğini söyledi.
Suikasttan hemen sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri, Kimlik Tespiti Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü ekipleri ve İl Jandarma Alay Komutanlığı Olay Yeri İnceleme ekipleri, Kışlalı'nın otomobilinde araştırma yapmaya başladı.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Metin Ölmez de olay yerine gelerek, görgü tanıkları ve yetkililerden olayla ilgili bilgi aldı. Kışlalı'nın kuzeni olduğunu bildiren ve adı öğrenilemeyen bir kadın, Kışlalı'nın evinde bir bebek bulunduğunu belirterek eve girdi.
Tantan olay yerinde
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan olay yerine gelerek İl Jandarma Alay Komutanı Albay Kemal Bayalan, yardımcısı Yarbay Ali Öz ve Emniyet Genel Müdür Vekili Turan Genç'ten bilgi aldı. Tantan, DGM Başsavcılığı ve güvenlik güçlerinin, bulgular üzerinde çalıştıklarını belirtti. Olayı üstlenen olup olmadığı sorusu üzerine, soruşturmanın gizli yürütüldüğünü ifade eden Tantan, bu aşamada açıklama yapmasının doğru olmadığını söyledi.
Başsavcılık el koydu
Kışlalı cinayetine Ankara DGM Başsavcılığı el koydu. Başsavcı Cevdet Volkan ve Savcı Hamza Keleş olay yerine gelerek Savcı Metin Ölmez'den olayı devraldı. Volkan ve Keleş, bulguları zapta geçirdi ve soruşturma başlattı. İl Jandarma Alay Komutanlığı, takviye bir birlikle olay yerinin çevresindeki kordonu genişletti.
Volkan, DGM'nin görev alanına girmesi nedeniyle soruşturma başlattıklarını belirterek, "Bombalı saldırı olayını açıklığa kavuşturmamız bizim görevimiz. Nereye, nasıl gitmemiz gerekiyorsa gideceğiz" dedi. Olayı üstlenen olmadığını kaydeden Volkan, çok titiz bir çalışma yaptıklarını belirterek şöyle konuştu:
"Kim ne biliyorsa gelip bize söylesin. Televizyonlara çıkıp da olayla ilgili yorumlar yapmasınlar. Tahmin bile yapılması bizleri zora sokar. Bizi rahat bıraksınlar, biz olayın üstüne gideceğiz ve çözeceğiz" dedi.
Kışlalı'nın öldüğü günün, terörist Abdullah Öcalan'ın Yargıtay'daki temyiz duruşmasına rastlamasının dikkati çekici bir durum olduğunu belirten Volkan, "Herşey bir kıvılcım bekliyor" dedi.
Kışlalı'nın ölümünün çok üzücü bir olay olduğunu ifade eden Volkan, "Atatürkçülük ve irticayla mücadele konusundaki yazılarını okurdum ve saklardım. Yazıları çok tutarlıydı. Kendisine bir bilim adamı gözüyle bakıyorduk" diye konuştu.
İki kişi gözaltında
Kışlalı'nın suikasta uğradığı olay yerinde durumlarından şüphelenilen iki kişi gözaltına alındı. İl Jandarma Alay Komutanlığı'ndan bir binbaşının talimatıyla gözaltına alınan ve kimliklerini ibraz edemeyen kişilerin, Engürü
Sitesi'ne yakın bir başka sitede bahçıvan ve bekçi oldukları bildirildi. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hikmet Çetinkaya da, dün öğle saatlerinde bir kadının gazetenin santralını aradığını, suikasta karıştığını öne sürdüğü kişinin adını verdiğini söyledi. Çetinkaya, bu ismi açıklamayacağını, ancak güvenlik makamlarına bildireceğini kaydetti.
Çetinkaya, Cumhuriyet gazetesi yazarlarının köktendinci terör örgütlerinden sürekli tehdit aldıklarını, kendisinin ve köşe yazarı İlhan Selçuk'un koruma polisleri eşliğinde evlerinden işe gittiklerini söyledi.
Mustafa Kemal'in yolunda 60 yıl
Portre / Ahmet Taner KışlalıEski Kültür Bakanı, Cumhuriyet Gazetesi yazarı
siyaset bilimci Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 60 yıllık yaşamını Atatürkçülüğe adadı. Siyasal rejimler - Silahlı Kuvvetler ilişkileri konusunda Türkiye'deki en etkin bilim adamları arasında yer aldı.
Ziraat Bankası veznedarı Hüseyin Hüsnü ve öğretmen Lütfiye Kardam'ın oğlu olan Kışlalı, 10 Temmuz 1939'da Tokat'ın Zile ilçesinde doğdu. Liseyi Kilis'te okuduktan sonra 1963'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.
1962 - 1963'te Yeni Gün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptı. "Türkiye'de Siyasi Kuvvetler" adlı teziyle Paris Üniversitesi Hukuk ve İktisadi Bilimler Fakültesi'nde doktorasını verdi. Burada dünyanın en ünlü siyaset bilimcisi olarak kabul edilen Morris Duverger'den dersler aldı. Fransa'da burslu doktoranın ardından Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde asistanlık ve doçentlik yaptı.
1977'de CHP'den İzmir Milletvekili seçildi, Bülent Ecevit tarafından kurulan 42. Hükümet'te Kültür Bakanı olarak görev yaptı.
Özgür İnsan, Cumhuriyet, Yankı, Ulusal Kültür gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarında CHP'nin uzlaşımcı kültür ve sanat politikasını savundu.
1988'de A.Ü Basın Yayın Yüksek Okulu'nda profesör oldu.
Yaklaşık 20 yıl görev yaptığı aynı okulda "siyaset bilimi" ve "siyasal rejimler tarihi" dersleri verdi.
1983'te Fransız düşünürü Roger Garudy ile Türkiye'de görüşen ilk kişi oldu. Dönemin popüler dergilerinden Erkekçe adına yaptığı uzun söyleşi günlerce konuşulurken özellikle İslami kesimde tartışmalara yol açtı.
Solun Kemalizm doğrultusunda birleşerek güçbirliği yapmasına inanan Kışlalı,
devlet eliyle aynı anda hem laik, hem de laiklik karşıtı nesillerin yetiştirilmesini savunarak buna karşı çıktı. 1980'lerin ardından şeriatçı akımların devletin de desteğini alarak güçlendiği teması, üzerinde durduğu en önemli konuların başında geldi. 1980 öncesinde "Devlet kendisini korur" düşüncesinin, 1980'ler sonrasında şeriatçı akımlara gösterilen hoşgörüyle yok olduğunu vurguladı. Kışlalı, 'ikinci cumhuriyet' görüşünü savunanlara karşı çıkan isimlerin de ön saflarında yer aldı.
Cumhuriyet Gazetesi'nde "Haftaya Bakış" başlığıyla köşe yazıları yazan Kışlalı, 24 - 29 Ekim'de Almanya Atatürkçü Düşünce Derneği'nin gerçekleştirdiği organizasyonda Köln, Berlin ve Münih'te konferanslar vermek üzere pazar günü Almanya'ya gidecekti.
Siyaset bilimiyle ilgili konularda çok sayıda makalesi, 1971'de TRT'den aldığı Bilimsel Başarı Ödülü bulunan Kışlalı'nın kitapları şunlar:
Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, Kemalizm Laiklik ve Demokrasi, Siyaset Bilimi, Siyasal Çatışma ve Uzlaşma, Seçimsiz Demokrasi, Forcis Politique Dans La Turquie Moderne, Öğrenci Ayaklanmaları.
Polis, İBDA-C üzerinde duruyor
Tolga Şardan AnkaraCumhuriyet Gazetesi yazarı ve eski bakanlardan Ahmet Taner Kışlalı'nın bombalı suikast sonucu öldürülmesinin ardından soruşturma radikal dinci örgütler üzerinde yoğunlaştırıldı. Olayın ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele ekipleri Ankara İl Jandarma Komutanlığı ile ortak soruşturma yürütmeye başladı.
Çayyolu'ndaki eylemden sonra yapılan olay yeri incelemelerinde, patlayıcının boru tipi bomba olduğu kesinleşti. Jandarma'nın isteği üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü bomba uzmanları da olay yerine gelerek incelemeye katıldı. Patlamanın ardından toplanan kimyasal maddeler ve parçalar Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü laboratuvarlarında incelemeye alındı.
İlk verilere göre, patlayıcının özellikle İBDA - C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) örgütün kullandığı boru bomba tipinde olduğu belirlendi.
Küçük kutu içine konulduktan sonra Kışlalı'nın aracının ön camının altına yerleştirilen bilye düzenekli boru bombanın harekete duyarlı olması nedeniyle, patlamanın aşağı doğru olduğu saptandı.
Olayın ardından özellikle polis ve istihbarat birimleri araştırmalarını radikal dinci örgütlere yöneltti. Eylemde kullanılan bombanın benzerlerini daha önce İBDA - C örgütünün kullanması araştırmaları bu yöne kaydırdı. Ankara Emniyet Müdürlüğü, İstanbul polisiyle bağlantı kurdu.
Polis, olayda kullanılan boru bombayla bir süre önce İstanbul'da Diş Hekimliği Fakültesi dekanının aracına yönelik eylemde kullanılan boru bomba arasında benzerlik bulunduğu öğrenildi.
Kayıp eylem timi
Dekana yönelik eylemi gerçekleştiren eylem timinin henüz yakalanamamış olması, polisin araştırmalarını İBDA - C üzerinde yoğunlaştırmasına neden oldu. İBDA - C'nin Mehmet Fırat, Tahir Tercan ve Yıldız Yüksel adlı bombacıları halen cezaevinde bulunurken, polis, Ankara'daki eylemi İstanbul'dan gelen "mobil" timin gerçekleştirme olasılığı üzerinde duruyor.
Milliyet'e bilgi veren bir yetkili, eylem şeklinin İslami Hareket'in eylem şekliyle de benzeştiğini bildirdi. Aynı yetkili, halen hapisteki örgüt lideri İrfan Çağırıcı'ya bağlı faaliyet yürüten ve kayıp olan Ergün Şendur'a dikkat çekti. Yetkili, "genellikle yazı ve düşünceyi anında hedef alan İslami Hareket'tir. İBDA - C ise daha genel tepki verir. Ancak, eylem şekli ise klasik bir İBDA - C hareketi görülüyor. Yurtiçinden bir terör örgütünün yanısıra, dış güçlerce kullanılan bir grubun gerçekleştirdiği bir eylem de olabilir" dedi.
İşte son yazısı
Ahmet Taner Kışlalı dün sabah Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara Bürosu'na 9:28'de, bugün yayınlanacak yazısını faksladı. Kışlalı 12 dakika sonra evinden çıktı ve otomobiline bineceği sırada suikaste kurban gitti. İşte Kışlalı'nın "Haftaya Bakış" köşesinde bugün yayınlanacak olan yazısı:Kınıyorum!Tuğgeneral Prof. Yalçın Işımer'i hiç tanımazdım. Önce TV'de gördüm, ardından gazetelere yansıyan birkaç tümcesini okudum. Ve gönülden alkışladım.
Derken dinci ve gerici çevrelerden yaylım ateşi geldi.
Merak ettim, GATA'daki öğretim yılını açış dersindeki konuşmasının tümünü buldum. Özenle ve giderek artan bir coşku ile okudum.
Kendisine saygım katlanarak arttı. Ve o konuşmanın tümünü milyonlarca kişinin okumamış oluşundan dolayı hayıflandım. Özellikle de iki kişiyi üzülerek kınamak geldi içimden.
Birisi dinci, diğeri ise "milliyetçi - mukaddesatçı" düşüncelerini genelde paylaşmasam da, saygı duyduğum iki kişiyi. (Sayın Recai Kutan ve Sayın Avni Özgürel)
Ya "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları" için.. Ya da - daha kötüsü - bilerek "bilmezden geldikleri" için!
* * *
SAYIN Işımer'in konuşması "ulus, din ve dil" bağlantısı üzerine kurulmuş. Dili çok önemseyen, Tanrı'ya inanan, Kemalist bir düşünürün, büyük bir birikimini yansıtıyor o konuşma.
Özünde ne diyor?
Başka bir ulusun diliyle konuşanların, giderek o ulus gibi düşüneceğini.. Ülkemizde, dilimizin Arapça - Farsça sözcüklerden arındırılmasına karşı çıkanların, Kurtuluş Savaşı'na ve Devrime karşı da olumsuz bir tutum takındıklarını.. Tanrı'ya öz dilimizle ulaşmanın daha kolay olduğunu.. Hazar Türkleri'nin Museviliği benimseyip İbraniceyi öğrenmeleri ile giderek Yahudileştiklerini.. Arthur Koestler'in belgelediği gibi. Hitler'in Yahudi soykırımından Macaristan ve Polonya'daki Hazar Türkleri'nin de nasibini aldığını..
Ve ekliyor:
"- Türkçe ninnilerle büyüdük, dualarımız da Türkçe olacak..."
"- Tanrı her yerdedir, her şeyi bilir. Kuşkusuz Türkçeyi de..."
"- Din adamları bin yıl boyunca Kuran'ı Türkçeye çevirtmemiş, ibadetin Türkçe yapılmasına rıza göstermemişlerdir. Atatürk'ten başka hiçbir devlet adamı neden Türkçe değil de Arapça diyememiştir, bugün de diyememektedir. Tanrı kişilerin bireysel ihtirasını, ulusal çıkarların önüne koymasın. Amin..."
"- Tanrı Arabistan sınırlarının çok ötesine taşmıştır. O evrenin ulu yaradanıdır..."
Bu mudur dine ve inanca saldırdığı öne sürülen konuşma?
* * *
SAYIN Işımer dinine de saygılı, diline de. Konuşması, ünlü dilcilerin Türkçe üzerindeki övgülerinden örnekler de içeriyor.
Max Müller: "Türkçe, Türk düşüncesinin yaratıcı gücünün eseridir. Bu dil, insan aklının üstün kudretinin ürünüdür. Türkçe kadar kolay anlaşılan, zevk verici pek az dil vardır."
Paul Roux: "Türkçe akıl ve düşünce dolu, matematiksel bir dildir."
Moliere: "Şu Türkçe ne hayran olunacak bir dil, az sözcük çok şey söyler."
Sayın Işımer, keşke Nazım'ın Ferhat'ın Şirin'e seslenişine de yer verseydi:
"- Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin!"
Dile saygılı... Dine saygılı... Ulusa saygılı...
Öyleyse bazı dincilerin ve "milliyetçi - mukaddesatçı"ların hışmı neden?
* * *
"ATINI dövemeyen semerini döver" derler. İşte Arap kültürünü İslam adına Türkiye'ye dayatmak isteyenlerin buldukları semer de şu tümcelerdeki tek sözcük:
"- Kuran'ı Türkçeye çevirmedi, Atatürk'ün ricasını yerine getirmedi diye onu aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki Al - Azhar kafalı adamlar olacaklar. Arabın adamı olacaklar. Biz bu adamlara adam sen de demeyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz.""Belleme" sözcüğünün sözlük anlamını Oktay Akbal geçenlerde ayrıntılı bir biçimde köşesine aldı. Sayın Işımer'in "Onları öğreneceğiz ve unutmayacağız" demek istediği açık. O tümcenin Cumhuriyet'e inananları uyarmak için konduğu da açık.
Ama bizimkiler "belleme"yi sözlük anlamında değil de, "argo"daki anlamında değerlendirmekte ısrarlılar. Çünkü Türkçe değil Osmanlıca düşünmeye alışmışlar. Belki de küfürlü düşünmeye alışmışlar.
Bu kadar düzeyi yüksek, dili alkışlanacak bir konuşmada ve böyle bir bütün içinde "belleme"nin ancak tek bir anlamı olacağını göremiyorlar.
Ya da görmezden geliyorlar.
Çünkü konuşmanın bütününün sırtlarına yüklediği suçlamaya verebilecekleri hiçbir inandırıcı yanıt yok!
Konuşmanın tümünü okumadan konuşmuşlarsa ayıp! Okudukları halde aynı saldırıları yapmışlarsa, daha da ayıp!
Cumhuriyet Gazetesi, General Işımer'in "Atatürk'üm ve Türkçem" başlıklı açış dersi metninin tümünü yayımlamalıdır. Yayımlamalıdır ki, bazıları daha çok bilinçlensin ve bazıları da daha çok utansın...