05.10.2016 - 01:43 | Son Güncellenme:
Milliyet Kıbrıs yazarı Prof. Dr. Osman Köse
Polis Akademisi / Ankara
Halep, Esad rejiminin, Rusya’nın, DAEŞ’in ve diğer terör gruplarının bombaları altında, tarihinde görülmemiş saldırılar altında can çekişiyor.
Yunus Emre’nin “Gezdim Haleb ile Şam’ı eyledim ilmi talep” diyerek övdüğü bir dönemin ilim merkezi olan şehir;
16. asrın ünlü şairi Nabi’nin “Lik andan geçicek şehr-i Haleb / Yokdur asayişe andan enseb” diyerek dünyanın en huzurlu ve güvenli yeri olarak sunduğu şehir;
Dünya ticaret yollarının üzerinde ve stratejik bir kavşakta olduğu için yine şairin ifadesiyle “Maksad-ı Hind ü Frenk ü Mâçîn / Bender-i mu’teber-i rûy-ı zemîn” yani bu günkü gibi tarihteki büyük güçlerin hâkimiyet altına alamaya çalıştığı şehir;
17. asrın ünlü şairi Aşık Ömer’in “İşte geldim gidiyorum, şen olasın Halep” diyerek methiyeler dizdiği şehir;
Çoğu şairin güzellik ve etkileyiciliğine meth u senalar düzdüğü “doğunun kraliçesi”olan şehir;
Aşık Safayi’nin “ arûs-ı bilâd-ı Arab” yani “Arap şehirlerinin gelini” diye gelecek nesillere anlatmaya çalıştığı şehir;
Osmanlıların sütler kadar beyaz ve ak olarak betimletidkleri “Haleb üş Şehba” sıfatı ile müsemma olan şehir;
Evliya Çelebi’nin “havasının letafetin bu laciverd kubbe altında görmedim” diyerek anlatmaya çalıştığı güzel şehir;
Yine Nabi’nin “Nâbî dil ider emti'a-i nev-be-nev îcâd / Gûyâ ki sanâyi'kede-i şehr-i Haleb'dür” dizelerinde belirttiği gibi Osmanlılar döneminde önemli ticaret merkezi olan şehir; Evet, tarihin önemli merkezlerinden ve İstanbul’dan sonra bir zamanalar doğunun en önemli şehirlerinden biri olan Halep, azgın silahların ve bombaların altında yanıyor ve can çekişiyor.
Moğol katliamının eseri olan “ba’de harab ül Basra”dan sonra, modern canavarların eseri olarak “ba’de harab ül Haleb” deyimi bir miad olarak artık tarihte yerini alıyor.
2011 yılından önceki Halep artık sadece fotoğraflarda ve anılarda kaldı. Her taraf harap ve yıkılmış durumda.
Şehre hakim noktada bulunan ve turistlerin geçmiş dönemlerde uğrak yerlerinden olan Halep kalesi, keskin nişancıların mekanı olmuş. Caddelerde ve sokaklarda yürürken yere yığılan masum canlar bu kaleden atılan kurşunlarla can veriyor.
Şehre hayat veren ve asırlardır ticaretin envaı i çeşidinin yapıldığı meşhur kapalı çarşı, atılan bombaların etkisiyle düzlenmiş.
Zekeriyya a.s camii, Emeviyyed camii, Bimaristan ve kütüphaneler artık yerlerinde durmuyor. Zekeriyya a.s camii daha savaşın ilk yıllarında bir tankın hücumu ile harap edilmiş.
Halep ve çevresi Emeviler, Selçuklular, Atabegler ve Beylikler döneminden beri gelen tarihi eserlerin hala ayakta kaldığı yerlerdi. Emperyal güçler, geçmişten günümüze gelen bu tarihi Türk mirasını yok etmek için savaşı tüm hızıyla devam ettiriyorlar.
Şehri yakanlar, yıkanlar, her gün tonlarca bomba yağdıranlar, silahlarını semadan acımasızca boşaltanlar, güya bu şehri korumakla mükellef olan Esed rejimi ve onun arkasındaki modern canavarlardır.
O kadar zalimler ki Halep’te hastaneler bombalanırken, masum insanlar ve çocuklar feci şekilde can verirken, hemen yan taraftaki Lazkiye’de insanlar plajlarda ve mekânlarda eğlenceler düzenliyorlar.
Halep’te bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu dram karşısında modern dünya hala sessiz durumda ve olan biteni adeta keyifle izliyor.
Bombalar altında can veren küçücük bedenlerin tanınmayacak dereceye gelen vücutlarını TV ekranlarından gören kalpler buna nasıl dayanır?
Aylardır gıda maddesi ve yaralara şifa olacak ilacın sokulmadığı şehirdeki manzarayı vicdanlar hiç mi tahayyül etmez?
Halep’teki dramın sorumlusu Esed rejimidir fakat asıl suçlu menfaatleri için her tarafı ateşe veren ve kana bulayan emperyal güçlerdir.
Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya velhasıl bölgede hesapları olan, bu ateşi körükleyen her devlet ve güç, Halep’te ve Suriye’deki katliamlardan sorumludur.
Halep bu gün kan ağlıyor. Masum vicdanlar, biçare burada katledilen mazlumlara dua göndermekten başka bir şey yapamıyor.
Zalim vicdanlar körelmiş, Halep’te “taş,üstünde taş omuz üstünde baş” bırakmıyor.
Halepli çocuklar artık şehrin tarihsel sıfatı olan Şehba”nın ruhuna uygun olarak süt ve temiz su içmek istiyor.
Halep, Osmanlı döneminde bulduğu ve yaşadığı huzuru ve güveni arıyor.
Halep, güzel günlerin özlemini çekiyor.