The OthersBora Bora

Bora Bora

20.02.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güneş KarabudaDünyanın değişik yerlerinde adaların varlığı bilinir; Bora Bora bunlardan biridir ama ötekiler eline su dökemez... Büyük şehrin baş döndürücü temposundan bunalmış, bezmiş her insanın kalbinde bir ada yatar! Bu, zaman ve yaş ilerledikçe bir tutku haline gelir ve gündüz hayal edilmeye, geceleri de rüyaların "prime - time"ında izlenmeye başlanır. Ada diyorsam, Kınalı, Burgaz türü adalardan söz etmiyorum; benim anlatmak istediğim, tutku sahipleri iyi bilir, uzaklarda denizi billur, kumu altın, kış nedir bilmeyen "cennet" adalar... Dünyanın değişik yerlerinde böyle adaların varlığı bilinir, ama bunlardan biri vardır ki hiçbir ada onun eline su dökemez: Bora Bora! Hayallerin bir gün gerçekleşmesi umuduyla, ufak bir kamu hizmetinde bulunarak, bu adayı anlatayım.Önümde gittikçe büyüyen adaya bakıyorum. Nefes kesen olağanüstü bir güzellikle karşı karşıyayım! Zümrüt gibi yemyeşil bir ada, kehribar renginde kumluk sahiller, bol gölge dağıtan iri palmiyeler, ortada göğe tırmanan tropik ormanla kaplı dik bir tepe... Denizse mavimsi yeşil, içinde binbir renkli balıklar yüzüyor. Kimseye belli etmeden, kendime bir çimdik atıyorum, burası bizim dünya mı? Yoksa, farkında olmadan ben başka bir yerlere mi göç ettim diye! Diğer adaların hakkını yemeyeyim ama, Pasifik Okyanusu'nun ortasında, Tahiti yakınındaki Bora Bora, şimdiye kadar gördüklerimin içinde en güzel, en mükemmel olanı...Tekne adaya yaklaştığında yavaşlıyor, katan dümeninin başında pür dikkat. Bu yörenin çoğu adaları gibi, Bora Bora'da görülmeyen bir bilezik gibi mercan kayalıklarla çevrili. Deniz yüzeyinin 40 - 50 cm. altında zincirleme kaya formasyonları görülüyor; acemi kaptanın teknesini bunlara oturtması işten bile değil! Adaya vardıktan kısa bir süre sonra, insanların doğaya ne kadar saygılı olduğunu görüyorum. İnsan doğa arasındaki uyum her yerde göze çarpıyor. Her taraf, bal dök yala türünden tertemiz. Yerlilerin yaşam tarzı sade ve sağlıklı. Telaş, acele, koşuşturmayı hiç bilmediklerinden, doğal olarak "stres"le de tanışmamışlar. Günün birinde, yerli vatandaşlardan birine stresi sorayım diyorum, adam yüzüme garip garip baktıktan sonra "o da nesi" diyor. İki saat kan ter içinde anlatmaya çalışıyorum, ama nafile! Sonunda "bak, şimdi ben sana derdimi anlatamadığım için stres içindeyim!" diyorum. Adam bir kez daha dikkatlice yüzüme bakıp "tamam anladım, bizde buna terlemek derler!" diyor.Akşam güneş batarken, kaldığım deniz üstündeki bungalovdan dalmış denizi izliyorum. Kaybolmakta olan sarı kızıl güneşin içinden, ince uzun balıkçı kayıkları geçiyor. Aklım ister istemez Gaugin'e takılıyor. Yüz küsur yıl önce çoluğunu çocuğunu bırakarak, bunaldığı Paris'ten buraya kaçan büyük ressam Gaugin'i düşünüyorum. Hem de, Champs - Elysees'de şık atlı arabaların dolaştığı, stres denen fenomenin daha sahneye çıkmadığı "La belle epoque" döneminin Paris'ini geride bırakarak!..Tahiti, Bora Bora ve tüm Fransız Polinezya'sını Gaugin tanıtmış dünyaya, ama onu da gerçek değerine ve üne kavuşturan da bu adalar olmuş. O güzel eserlerini, Pasifik'in ılık rüzgarlarının okşadığı bu yeryüzü cennetinde vermiş. Yalın şekiller, yaygın renkler, gölgesiz çizgiler, rengin ve formun ahenkli soyutluğunu, onun tüm tuvallerinde görmek mümkün. Gaugin'in Polinezya motifli resimlerine baktığınızda, tropik sıcaklığın içinize dolduğunu, gözlerinizin de bu renk cümbüşü karşısında kamaştığını hissedersniz!Dünyada eşi az bulunan bu güzelim adalara yakın bazı yerlerde Fransızlar, yıllarca sualtı nükleer denemeler yapma acımasızlığında bulundular! Fransa 1966'dan birkaç yıl öncesine kadar, tam 180 nükleer denemeyi dünyanın protestolarını hiçe sayarak yerine getirmiş. Mururoa bundan en çok zarar gören ada olmuştu. Hiç unutmam, ada yerlilerinin bir gün bana, "Fransızlar bu denemelern tehlikeli olmadığını söylüyor, o halde niye gidip kendi ülkelerinde yapmıyorlar!" dediğini.© 2000 Milliyet

Bora Bora
Güneş Karabuda

Dünyanın değişik yerlerinde adaların varlığı bilinir; Bora Bora bunlardan biridir ama ötekiler eline su dökemez...Büyük şehrin baş döndürücü temposundan bunalmış, bezmiş her insanın kalbinde bir ada yatar! Bu, zaman ve yaş ilerledikçe bir tutku haline gelir ve gündüz hayal edilmeye, geceleri de rüyaların "prime - time"ında izlenmeye başlanır. Ada diyorsam, Kınalı, Burgaz türü adalardan söz etmiyorum; benim anlatmak istediğim, tutku sahipleri iyi bilir, uzaklarda denizi billur, kumu altın, kış nedir bilmeyen "cennet" adalar... Dünyanın değişik yerlerinde böyle adaların varlığı bilinir, ama bunlardan biri vardır ki hiçbir ada onun eline su dökemez: Bora Bora! Hayallerin bir gün gerçekleşmesi umuduyla, ufak bir kamu hizmetinde bulunarak, bu adayı anlatayım.
Önümde gittikçe büyüyen adaya bakıyorum. Nefes kesen olağanüstü bir güzellikle karşı karşıyayım! Zümrüt gibi yemyeşil bir ada, kehribar renginde kumluk sahiller, bol gölge dağıtan iri palmiyeler, ortada göğe tırmanan tropik ormanla kaplı dik bir tepe... Denizse mavimsi yeşil, içinde binbir renkli balıklar yüzüyor. Kimseye belli etmeden, kendime bir çimdik atıyorum, burası bizim dünya mı? Yoksa, farkında olmadan ben başka bir yerlere mi göç ettim diye! Diğer adaların hakkını yemeyeyim ama, Pasifik Okyanusu'nun ortasında, Tahiti yakınındaki Bora Bora, şimdiye kadar gördüklerimin içinde en güzel, en mükemmel olanı...
Tekne adaya yaklaştığında yavaşlıyor, katan dümeninin başında pür dikkat. Bu yörenin çoğu adaları gibi, Bora Bora'da görülmeyen bir bilezik gibi mercan kayalıklarla çevrili. Deniz yüzeyinin 40 - 50 cm. altında zincirleme kaya formasyonları görülüyor; acemi kaptanın teknesini bunlara oturtması işten bile değil!
Adaya vardıktan kısa bir süre sonra, insanların doğaya ne kadar saygılı olduğunu görüyorum. İnsan doğa arasındaki uyum her yerde göze çarpıyor. Her taraf, bal dök yala türünden tertemiz. Yerlilerin yaşam tarzı sade ve sağlıklı. Telaş, acele, koşuşturmayı hiç bilmediklerinden, doğal olarak "stres"le de tanışmamışlar. Günün birinde, yerli vatandaşlardan birine stresi sorayım diyorum, adam yüzüme garip garip baktıktan sonra "o da nesi" diyor. İki saat kan ter içinde anlatmaya çalışıyorum, ama nafile! Sonunda "bak, şimdi ben sana derdimi anlatamadığım için stres içindeyim!" diyorum. Adam bir kez daha dikkatlice yüzüme bakıp "tamam anladım, bizde buna terlemek derler!" diyor.
Akşam güneş batarken, kaldığım deniz üstündeki bungalovdan dalmış denizi izliyorum. Kaybolmakta olan sarı kızıl güneşin içinden, ince uzun balıkçı kayıkları geçiyor. Aklım ister istemez Gaugin'e takılıyor. Yüz küsur yıl önce çoluğunu çocuğunu bırakarak, bunaldığı Paris'ten buraya kaçan büyük ressam Gaugin'i düşünüyorum. Hem de, Champs - Elysees'de şık atlı arabaların dolaştığı, stres denen fenomenin daha sahneye çıkmadığı "La belle epoque" döneminin Paris'ini geride bırakarak!..
Tahiti, Bora Bora ve tüm Fransız Polinezya'sını Gaugin tanıtmış dünyaya, ama onu da gerçek değerine ve üne kavuşturan da bu adalar olmuş. O güzel eserlerini, Pasifik'in ılık rüzgarlarının okşadığı bu yeryüzü cennetinde vermiş. Yalın şekiller, yaygın renkler, gölgesiz çizgiler, rengin ve formun ahenkli soyutluğunu, onun tüm tuvallerinde görmek mümkün. Gaugin'in Polinezya motifli resimlerine baktığınızda, tropik sıcaklığın içinize dolduğunu, gözlerinizin de bu renk cümbüşü karşısında kamaştığını hissedersniz!
Dünyada eşi az bulunan bu güzelim adalara yakın bazı yerlerde Fransızlar, yıllarca sualtı nükleer denemeler yapma acımasızlığında bulundular! Fransa 1966'dan birkaç yıl öncesine kadar, tam 180 nükleer denemeyi dünyanın protestolarını hiçe sayarak yerine getirmiş. Mururoa bundan en çok zarar gören ada olmuştu. Hiç unutmam, ada yerlilerinin bir gün bana, "Fransızlar bu denemelern tehlikeli olmadığını söylüyor, o halde niye gidip kendi ülkelerinde yapmıyorlar!" dediğini.