20.09.2011 - 10:44 | Son Güncellenme:
Tarihçilere göre Kral Arthur’un varlığı bile bir muamma iken, efsanenin çıkış noktası, kendi kişisel tutkuları ile halkına duyduğu vicdani borç arasında debelenen bir adamın kahramanlıklarına dayanır.
Yarı Romalı, yarı İngiliz bir şövalye olan Arthur, Roma İmparatoru Marcus Aurelius tarafından Britanya’ya gönderilirmiş ve Lancelot, Gawain, Galahad, Bors, Tristan ve Dagonet oluşan ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri olarak da bilinen sadık ve yenilmez takımıyla Barbar Saksonlar’a karşı 15 yıl canını dişine takarak savaşmış karşılığında ise özgürlüklerinin garantisi tezkerelerini istemiştir. Arthur’un tek fantezisi bir an önce İngiltere’den ayrılmak ve Roma’nın barış ve huzurlu ortamına dönmektir. Oysa son seferleri olduğunu sandıkları çarpışmadan geri döndüklerinde onları yeni bir sürpriz beklemektedir. Son bir emir son bir emir diye adamları delirten Piskopos, şövalyelerin kuzeye doğru düşman topraklarının içlerine geri girmelerini, Marius adındaki Romalı bir asilzade olan ve üstelik geleceğin Papa'sı olarak görülen oğlan çocuğunu ve ailesini yolda olan Saksonların elinden kurtarmalarını ister, vadedilen özgürlük ancak bu şekilde kucağa alınacaktır. Alternatifleri olmadığı için görevi kabul eden şövalyeler bir kez daha kendilerinden beklenen üstün performansı sergiler. Dönüş yolunda kendilerine dahil olan yere pagan yürek yakan Guinevere Arthur’u her şekilde baştan çıkarır ve onun binlerce masum insanı koruyacak tek yiğit olduğuna ikna etmeyi başarır.
Mevzu bu, pazarlama şekli ise sakız olan bu hikayeyi hiç anlatılmadığı şekilde sunmak..
Farklı kılmaya çalıştıkları için yeni kalıplara soktukları karakterler kimilerine göre daha gerçekçi kimilerine göre karizma yoksunu olarak değerlendirildi. Merlin, efsaneye göre İngiltere’nin geleceğini yönlendiren ve Kral Arthur’u alemin kralı yapan büyücünün ta kendisiyken filmde Arthur’un kan davalısı bir druiddi. Lancelot ilk çarpışmadan sonra takındığı bütün hatunlar bana hasta tribinden kurtulamamış, ancak esas beklenti dahilinde olan ve efsanenin özünü oluşturan Guinevere’yla yasak aşkını yaşayamadan ölmüş, gözü açık gitmiştir. Film boyunca diğer şövalyelerden tek farkı Arthur’la daha içli dışlı olmasıdır.
Excalibur, çeşitli zaman dilimlerinde kılıcını taştan çıkaran krallara göl büyücüsü tarafından hediye edilen büyülü bir kılıçtır, ki o dönemde Arthur bu hakkı kazanmıştı.
Bu konuyla ilgili de çeşitli dedikodular vardır, mesela bu hanım aslında Lancelot’un annesidir, Arthur işi bittikten sonra kılıcı göle fırlattığında hatun kişi çıkardığı eli ile kılıcı yakalamış ve havada üç tur attırdıktan sonra geldiği yere dönmüştür vb. Tabi etliye sütlüye bulaşmayan yönetmenimiz filmde bu mevzuya da apayrı bir yorum katmış, belki de en büyük büyünün sevgi olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
En güzel görseli buz üzerindeki savaş sahnelerinin verdiğini düşünüyorum. Kalabalık bir sakson ordusunun karşısında yedi şövalye, bir pagan. Bizimkiler okçulukta tabi ki daha başarılı oldukları için bir sıfır önde başlamış, ve akıllıca bir manevrayla sağ ve sol kanattan sıkıştırdıkları saksonların onca tepindikleri halde yeterli agırlığı sağlamadıklarını görünce de ellerinde baltalar buza direk davranmış ve bir kayıba rağmen amaçlarına ulaşmışlardır.
Saksonların lideri kesinlikle Arthur’dan daha karizmatik bir adamdır ki arada homurdanması da kötülüğüne kötülük katmıştır. Oğlunun ise Layne Staleyvari sakalları ve delikanlılığına verdiğimiz haylazlığı gözden kaçmamıştır.
Filmin başında altı çizilen inanç, ölen şövalyelerin ruhlarının at olup özgürce koşuşturması, filmin sonunda maddeleşmiş, Arthur’u en büyük savaşında yalnız bırakmaya kararlı kankalarını yolundan çeviren bu atlar olmuştur. Savaş davullarına huysuzlanan atlar, gençlerin aklını başına devşirmiş Arthur’un yanına dönmüşlerdir.
Zaten Arthur’un yaptığı devre arası gaz verme nutuklarından şunu öğrendik ki; ‘gerçekten özgür olmak kendi seçimini yapmaktır’.
Gelişme farklı olduğu gibi sonun da sütliman bitmesi nasıl bir endişedir hiç bilinmez.
Efsaneye göre, Lancelot’la yaşadığı zina yüzünden, Kral Arthur’un ölümünden sonra kendini bir manastıra kapatıp, rahibe olan ve ömrünün kalanında Lancelot’u bir daha görmeyi reddeden Guinevere gelin olmuş gidiyordur. Koyu bir hristiyanın pagan olarak lanse edilmesini kabullenebilir deli gönül ama savaşçı bir kadının dizini kırıp sarayının kadını olması fikrine yabancıyım..
IMDB Puanı: 6.2/10
Yapım: 2004 ~ ABD, İngiltere, İrlanda
Tür: Aksiyon, Dram, Macera, Savaş, Tarih
Yönetmen: Antoine Fuqua
Senaryo: David Franzoni
Yapımcı: Jerry Bruckheimer
Görüntü Yönetmeni: Slawomir Idziak
Müzik: Hans Zimmer
Oyuncular: Keira Knightley, Clive Owen, Ioan Gruffudd, Hugh Dancy, Ray Stevenson, Til Schweiger, Stellan Skarsgård, Mads Mikkelsen, Ray Winstone, Joel Edgerton, Stephen Dillane, David Murray, Alan Devine, Chick Allen, Clive Russell, Elliot Henderson-boyle, Ivano Marescotti, Ken Stott, Lorenzo De Angelis, Maria Gladkowska, Ned Dennehy, Pat Kinevane, Sean Gilder, Shane Murray Corcoran, Stefania Orsola Garello, Stephanie Putson