Bir süre önce hepinizin yakından tanıdığı, Türk spor yazarlarının duayenlerinden biri ile sohbet ediyordum. Yıllardır aramızdaki ağabey-kardeş ilişkisine dayanarak, kendisine şu soruyu yönelttim. Niçin sadece futbola yöneliyorsunuz? Veya diğer sporları yazdığınız zaman niçin yuvarlak cümleler kullanıyorsunuz? Sizler, büyük kitleler tarafından okunan yazarlarsınız. Neden her şeyi açık açık yazmıyorsunuz? Eğer Türk sporu bazı yönleriyle aksıyorsa, niye bunu ortaya koymuyorsunuz? Çekindiğiniz nedir?
Verdiği cevap yazımızın başlığında: ‘Yazıyoruz da ne oluyor?’. Bu sevgili ağabeyimize aynı görüşe katılmadığımızı, yazdıkça ve söyledikçe, Türkiye’de bir takım şeylerin değiştiğini anlattık. En azından, bu yazılara muhatap olan insanlar, Türk sporunda çeşitli kademede görev yapan insanlar, yanlışlarını ve bilmedikleri konulardaki hatalı davranışlarını, öğrenme şansını yakalıyorlar. Böylece aynı hatalar yeniden tekrar edilmiyor. Edilirse, o hataları yapanlar, bir gün bunun bedelini geç olsa da ödemek zorunda kalıyorlar.
Sporda amaç, dostluk, kardeşlik ve rekabet olduğuna göre, insanların kişiliklerine saygılı olmak kaydıyla, icraatlarını eleştirmek, Türk sporunun gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu eleştirileri hazmedemeyenler de, bir gün bu hatalarını anlayacaklardır.
Umarız, geçmişte yaşanan benzer olaylardan gerekli sonuçları çıkarıp, geç kalmazlar.
(Yukarıda okuduğunuz bu yazı 27 Haziran 2002 tarihinde bu sütunlarda yayınlanmıştır. Aradan 18 sene geçti. Acaba spor basınımızda engelliler sporu hak ettiği yeri buldu mu?)
NOT: Okurlarımızın mübarek Ramazan Bayramı’nı kutlar, huzur içinde geçirmelerini dilerim.