Bu hafta da, Galatasaray’daki vefa anlayışı ile ilgili son yazımızı yazalım. Bir süre önce Adnan Polat bir televizyon programında “Disiplin Kurulu Başkanı Celal Açar ofisime geldi, kendisini kibarca kovdum”dedi.
Aslında bir televizyon programında söylenmemesi gereken bir söz. Ama Adnan Polat ne kadar dolmuş ki, azından bu söz kaçıverdi. Bunun üzerine kıymeti kendinden menkul, yıllardır hangi özellikleri dolayısıyla Galatasaray Kulübü’nde Sicil ve Disiplin Kurulu Başkanlıkları yapan Celal Açar, kendisini disiplin kuruluna sevk etti, sonra da herhalde araya girenler oldu ve müracaatını geri çekti.
Adnan Polat’ı seversiniz, sevmezsiniz. Bugün Galatasaray maddi yapı olarak diğer büyük kulüplere nazaran daha iyi bir durumda ise bunun mimarının Adnan Polat olduğunu kimse inkar edemez. Ancak, Galatasaray öyle bir camia ki, 8 bin aktif üyenin 5000-600 ü istedikleri gibi olayları yönlendiriyorlar. Galatasaray’ın ihtiyacı olan en önemli şey demokrasi. Bunun için de muhakkak şu anda belli bir yaş seviyesinin üzerine çıkmış, liseli Galatasaraylılara büyük görev düşüyor. Tabii Galatasaray’ın kendilerinden sonraki geleceğini düşünüyorlarsa.
Kişisel hırs ve kin
Unutmamalıdır ki, Galatasaray Kulübü, sadece futbol takımından ibaret değildir. Birçok branşta Türkiye’ nin göğsünü kabartacak sonuçlar almakta ve spora destek olmaktadır. Bunları yaparken de, birilerinin arkasından konuşmak , Sayın Adnan Polat’ı “Arabasına kadar yolcu ettin” diyerek insanları işten atmak, ne Galatasaraylı yöneticilere, ne de Galatasaraylılığa yakışır.
İş adamı olarak Dünya çapında şirketler kurup, başarılı olmakla, bir spor kulübünün başkanı veya yöneticisi olmak farklı şeylerdir. Birincisi, o kişinin materyalist konulardaki başarı ve zekasını gösterir. İkincisi ise, yönetiminde söz sahibi olduğu bir sosyal kurumun, o kuruma gönülden bağlı insanların ve taraftarlarının hislerine tercüman olacak, kişisel hırs ve kinlerini bir kenara bırakabilmesidir. Bunu da her “Yöneticiyim” diyenden bekleyemezsiniz.