Hikayeyi geçen hafta şöyle bir yerde bırakmıştım.
“Fenerbahçe’nin oyununda bir sıkışma ve daralma neticesinde de tıkanma artık gözle görülür hale geldi.
Bunun bir bölümü oyuncu performanslarından kaynaklanırken önemli bir kısmının oyundan sebeplendiğini konuşuyor ya da tartışıyor olmak gerekiyor.
İsmail Kartal için burası tam bir sırat köprüsü niteliğinde bir yere dönüştü; çünkü eğer oyuncu performansları çözülmezse Hoca’nın mutlak surette artık şapkasında ne varsa onlardan bir seçki yapması gerekecektir.”
Hafta arası Gaziantep’te kötü saha koşulları altında Kupa maçı oynarken fazlasıyla rotasyon tercihi kullanmıştı İsmail Kartal ki hemen hepsi doğru ve gerekli dokunuşlardı.
Süper Lig maçı ile kıyaslandığında Gaziantep karşısında sahaya çıkan oyuncu grubunun etkili bir mücadele ortaya koyduğunu da izledik.
Sezonun boyunun tam buraya geldiği ve yoğun maç trafiğinin içinde o şapkadan tavşan çıkarmanın ne kadar güç bir maharet olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor ama bir yerde de gerçekler insanın yüzüne böyle çarpınca gözler ister istemez teknik direktörün ne yapacağını görmek için ona doğru çevriliyor.
Orta sahanın en değerli ve yararlı oyuncusu Fred’in bir türlü geçemeyen sakatlığı...
Onun yerine mücadele etmeye çalışan Krunic’in Fred’in performansının çeyreğini ortaya koyamaması...
Kadronun tüm gol yükünü üstlenen grubun bir anda sessizliğe bürünmesi...
Rakiplerin hem Fenerbahçe’nin ne yapmak üzere sahaya çıkacağını bilerek hem de eksikler ve düşen oyuncu performanslarından yararlanmak üzere oyunu daraltan bir anlayışla sıkıştırması...
Bu bölümde takıma nefes vererek puanlar kazandıran Cengiz Ünder ve İrfan Can’ın sihirli ayaklarının devre dışı kalması...
Atamadığı karakterde goller yemeğe devam edilmesi...
Ve hoş geldin Şubat Sendromu!
Fenerbahçe buraları yıllardır yaşıyor; ve çoğunlukla da orada tıkanıp kalıyor.
Bugün “tıkandı” yorumunu yapmak için fazlasıyla erken ve haksız olsa da geçmiş tercübeler ister istemez bu travmatik halin hatırlatırasını canlı tutuyor.
İsmail Kartal’ın göreve geldiği günden bu yana hep yaşanması muhtemel Şubat Ayı Sendromunda Fenerbahçe’nin buna nasıl rekasiyon göstereceği üzerine yorumlar yaptım.
O gün geldi çattı.
Peki şimdi ne olacak?
Maç sonu yayıncı kuruluşa açıklamalarda bulunan İamail Kartal oldukça sakindi ve ne yapacağını biliyormuş bir havası vardı. Bunun olumlu bir duruş olduğunu düşünüyorum.
Takım içinde benzer iniş çıkışları fazlasıyla yaşamış çok tecrübeli oyuncular bulunuyor; başta Tadic, Dzeko olmak üzere buraya İrfan Can’ı da koyabiliriz sanırım.
Mental olarak kesinlikle düşmemek gerektiğini bir tarafta teknik ekip, diğer yanda oyuncuların çok iyi birbirlerine anlatması en önemli hareket olacaktır.
İsmail Kartal, son iki ay boyunca kadroda zorunlu değişiklikler dışında Cengiz Ünder – İrfan Can dokunuşunu yaptı.
Bu hafta Samandıra’dan yeni bir oyun planı çıkar mı bilemeyiz ancak genel teammüller bu dönemlerde oyunla değil, oyuncu hamleleriyle fark yaratmak şeklinde gerçekleştiğinden öyle ya da böyle kadrodan farklı tercihlerin devreye girmesinin artık zamanının geldiği sonucunu zorluyor sanki?
Fenerbahçe hemen her karşılaşma oyunu rakip alana yığıyor, pozisyon da yaratıyor; gol beklentisini Ligin ortalamasının da üzerine çıkarak neredeyse oyunu ceza sahasının içinde oynuyor.
Alanyaspor karşısında da topla 55 defa ceza sahasının içinde buluşup oynadı!
Ancak bu kadar yüksek istatistik sağlayan planın sonunda goller bir türlü gelemedi.
Dün Fenerbahçe 9 korner vuruşu kullandı ve akıllarda kalan etkili tek pozisyon üretilemedi.
Toplam 30 orta yaptı; en etkilisi Mert Müldür’ün Dzeko’ya gönderdiği asistlik pastı.
Nokta atışı gibiydi.
Bunu dışarıda tutarsak etkili bir orta da bulunmuyor.
Bir de buna yenilen tuhaf golleri eklediğimizde içinden çıkılması zor ve çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıya kalınmış gibi bir hava doğuyor.
Kuşkusuz futbol bazen denklemlerinin çözümünün çok güç olabildiği gibi kimi zaman da basit dokunuşlarla kolaylaşabildiği bir oyun...
İşte o sihirli dokuşu yapacak oyuncuyu Samandıra’da bulup çıkarmak İsmail Kartal’ın en önemli işi olacaktır.
Haftaya yine çok zor geçmesi muhtemel bir Rize deplasmanına gidiyor Fenerbahçe.
Saha şartlarının nasıl olduğunu bugünden tahmin edebiliyoruz; Gaziantep’ten daha iyi bir zemin beklemiyor sarı lacivertlileri.
Ancak Kadıköy’e oranla geçtiğimiz sezondan bu yana deplasman karnesinin çok daha iyi olduğu hesaba katılırsa Fenerbahçe’nin oradan hiç de umulmadık bir patlamayla geri dönmesi de olasılıklar dahilinde.
Sezonun boyu kısalıyor ama henüz hiçbir şey bitmiş değil. Zirvedeki yerin her hafta el değiştireceği bir döneme girildi.
Heyecan yükseliyor.