Yine ölüp ölüp dirildiği bir maç oynadı Fenerbahçe!
Puan da kaybedebilirdi ve dahası liderlik yarışında alacağı ağır darbe sonrasında normal şartlarda hiçbir şeyin sonu değilken Camia’nın kendi dinamiklerinin etkisiyle gereğinden fazla ortalığın yangın yerine dönüştüğü bir sürecin de fitili ateşlenmiş olurdu.
90+4’te gelen gol belki de sezonu kurtardı!
Şunu diyebilirsiniz; “ya arkadaş aynı şeyi Gaziantep maçında da yaşadı bu takım. Her karşılaşma sırat köprüsü olur mu?”
Bir sonraki maç için de benzer bir cümle ile yazıya başlamayacağımızın garantisi yok.
Çünkü takımın gol performansı durdu!
Samsunspor karşılaşmasında İsmail Kartal’ın yaptığı oyuncu değişikliklerini eleştirmiştim. Başakşehir maçında da İrfan Can’ın çıkışı gereksizdi ama dün gördük ki temel sorun aslında bu değil!
Hafta başında değerli ekonomist Mahfi Eğilmez ortaya “skimpflasyon” diye bir kavram attı.
Ekonomideki karşılığı metanın satınalma bedeli değişmemesine karşın onun muhteviyatında yapılan değişiklikler olarak tarif edilebilir sanırım. Netice olarak aslında meta aynı özellikleri taşımıyor; ama satınalma bedeli aynı kalıyor.
Fenerbahçe dün x3,15 gol beklentisi ile ceza sahasının içinde topla 71 defa oynadı. Bu Süper Lig’de bugüne kadar görülmüş en yüksek istatistik.
5 net gol pozisyonu var. 30 şut çekti; 7 şutta isabet sağladı.
Dahası x0,28 gol beklentisi olan Başakşehir’den neredeyse 1 gol bile yiyordu.
Samsunspor maçında olduğu gibi...
Fenerbahçe’nin son 3 maçta rakip kalelere attığı toplam şut sayısı ve isabet oradı; 20/62!
Attığı gol sayısı 3!
Bu üç maç öncesinde Fenerbahçe 19 karşılaşmada 56 defa rakip kalelerini havalandırmıştı.
2,95 gol/maç!
İstatistiksel olarak oyun içinde Fenerbahçe daha yüksek değerlere ulaşmasına karşın 3 maçta attığı gol ortalaması 1’e geriledi!
1 gole ulaşmak için ortaya serilen emek orantısız bir seviyeye çıktı!
Buradan bir İsmail Kartal eleştirisi çıkamaz!
Çünkü saha içinde aslında taktiksel anlamda işleyen yanlış bir şey bulunmuyor. Dünyanın hangi teknik direktörünü getirirseniz getirin bu durumda kolunu bağlar maçı izlemeye devam eder.
İlk yarıda Dzeko’nun çektiği 2 şut, üzerine Tadic’in, hadi bir de buna ekstra Serdar Aziz’in uzun mesafeli şutunu da ekleyelim; önceki karşlaşmalarda bunların en az biri golle sonuçlanıyordu.
Kuşkusuz işin bir diğer boyutunu da konuşmak mümkün; önceki maçlardaki pozisyonları rahatlıkla gole çeviren oyuncularda sorun varsa da onların sorumluluğu İsmail Kartal’da değil mi?
İyi çalışmıyorlar mı? Hazırlanmıyorlar mı? Güçsüzler mi?
Alternatifleri yok mu, değerlendirilemez mi?
Ben bu bakış açısının ülkemizde sabırsızlık ürünü bir yaklaşık olduğunu düşünüyorum. Evet, kesinlikle oyuncuların bir form dalgalanması oluyor ancak bunu futbolcuları keserek değil, oyunun içinde kalmalarını sağlayarak atlatmalarının daha yapıcı bir yaklaşım olduğuna inanıyorum, aynı zamanda.
Buna da bir şart koyayım; Fred’in sakatlığı gibi bir durum yoksa!
Günümüz teknolojisi oyuncunun bedene ait her türlü verinin ölçülebilmesine olanak sağlıyor. Fred’in yaşadığı sakatlığın öncesinde oyuncunun değerlerinin ölçülmesiyle ilgili bir eksiklik varsa; eleştirilecek mesele işte bu olur.
Benzer sıkıntı veya başkası söz konusu oyuncularla ilgili de varsa ve İsmail Kartal aksiyon almıyorsa o zaman yapamadıklarını tartışmaya başlayabiliriz.
Tekrar ediyorum; bu durumu var diye yazmıyorum; ihtimal çerçevesi içinde bir şart olarak dile getiriyorum.
Dünkü karşılaşmada bireysel performans olarak üst seviyelere çıkan oyuncular vardı; Oosterwolde, Ferdi, Szymanski sonuna kadar mücadele ederek oynadılar.
Ferdi çok karakter koydu ortaya; müthiş bir oyuncuya dönüştü artık!
Bu maçın dönmesinde önemli katkıları olduğunu düşünüyorum.
Diğer tarafta oyunda kaldığı süre boyunca çok iyi mücadele eden, sahanın birçok yerinde olmaya çalışan bir İrfan Can gerçeği var. Tekrar edeceğim, çıkmamalıydı. En azından değişiklik zamanı 58 olmamalıydı.
Cengiz Ünder oyuna girdi ve 2 önemli pozisyonu harcadı; onlardan biri gol olmuş olsa muhtemelen yukarıdaki cümleyi de yazmamış olacaktım ama futbol böyle bir şey.