Büyük fiyasko
Galatasaray’ın Young Boys’a iki maçta da yenilip Şampiyonlar Ligi’ne veda ettiği hikâyenin başlangıcını geçen sezonki Sparta Prag karşılaşmalarına kadar götürmek gerekiyor. UEFA Avrupa Ligi Son 16 Turu'ndaki bu eşleşmede turu geçeceğine kesin olarak inanan ve ilk maçı kendi sahasında 3-2 kazanan Galatasaray, deplasmandaki ikinci karşılaşmada rakibine 4-1 mağlup olarak kupaya veda etmişti. Rakibi küçümsemenin bedelini ağır bir şekilde ödeyen sarı- kırmızılılarda, Okan Buruk da mücadelenin sonunda gördüğü kırmızı kart nedeniyle iki maç ceza almıştı.
Şubat ayında yaşanan bu olaydan sadece altı ay sonra oynandı Young Boys karşılaşmaları ve Galatasaray’ın Sparta Prag olayından hiç ders almadığı görüldü. Öncelikle Okan Buruk, Sparta Prag ile oynanan rövanş mücadelesinin sonunda gördüğü kırmızı karttan dolayı iki Young Boys maçında da kulübedeki yerini alamadı. Diğer taraftan sanki daha altı ay önce travma boyutuna varan Sparta Prag olayı hiç yaşanmamış gibi Young Boys’u da hafife aldı sarı- kırmızılılar. Nitekim büyük umutlarla gidilen deplasmandan 3-2'lik mağlubiyet ve Abdülkerim’in kırmızı kartıyla döndü Galatasaray.
Yine de maç içerisinde reaksiyon gösterip skoru 2-0'dan 2-2'ye getirmek ve o oyuna rağmen alınan tek farklı yenilgi, umut vermişti camiaya. Sonuçta iki takımın kadro kalitesi açısından da Galatasaray lehine ciddi bir fark vardı. Gelgelelim, gereken dersler çıkartılmadığı için evdeki hesap yine çarşıya uymadı!
Bu maçı da tribünde takip edecek Okan Buruk’un çift santrafor tercihi sarstı önce ortalığı. Maç başladıktan sonra da sahaya yansıdı bu sarsıntı. Galatasaray, ilk maçı sadece tek farklı skorla kaybetmişti. Bu nedenle de topuyla, tüfeğiyle topyekûn saldırıya gerek yoktu. Mertens’i kulübeye çekip Galatasaray’ın bugüne kadarki başarılarının en temel nedeni olan takım omurgasını bozmak ve oyuncuların ezberinde olmayan çift santraforlu oyunu böyle kritik bir maçta denemek çok anlamsızdı.
Nitekim ezberlerinde olmayan bu oyunu oynayamadı sarı- kırmızılı futbolcular. Orta sahada eksik kaldılar ve de oyun kuramadılar. Icardi de Batshuayi de Mertens’in üstlendiği bağlantı rolünü yapamadılar veya yapmadılar. İkinci ve üçüncü bölgede yapılan final paslarındaki hatalar ve top kayıpları da cabası oldu. Böyle olunca neredeyse rakip sahaya giden her top, duvara çarpar gibi geri döndü. Bu da Galatasaraylı futbolcuların çok fazla geriye koşmalarına neden oldu. Tabii Okan Buruk’un kadro tercihi nedeniyle adeta geridekiler ve ileridekiler diye ikiye bölünen takımda hücum bölgesinde tercih edilen oyuncuların geriye hiç yardımlarının olmadığını da es geçmeyelim.
Kerem Aktürkoğlu’nun 35’deki volesi dışında rakip kaleyi rahatsız edemeyen ama kendi kalesinde bol bol pozisyon veren Galatasaray’ın devreye 0-0 ile girmesi bir futbol mucizesiydi! Ama Okan Buruk, bu şansı da değerlendiremedi ve Mertens’i ikinci yarının başında sahaya sürmedi.
Yine de ikinci devrenin başında yapılan değişiklikler Galatasaray’a bir hareket getirdi. Ancak bu hareketliliği gole çeviremedi sarı- kırmızılılar. Gelmeyen gol, dakikalar ilerledikçe Okan Buruk’un kafa karışıklığının daha fazla sahaya yansımasına neden oldu. Örneğin, en güçlü hamle oyuncusu Batshuayi’yi ilk on birde başlatıp kendi elini daraltan Buruk, gole iyice ihtiyacı olduğu son bölümde onu oyundan çıkarttı. Ama gecenin en beceriksizlerinden Barış Alper Yılmaz’ı son düdüğe kadar sahada tuttu. Barış Alper Yılmaz’ın adı transferde yüksek meblağlarla anılıyordu. Ancak bu maçta da gördük ki, oyun bilgisi çok fazla değil. Evet; iyi koşuyor, çok mücadele ediyor ama oyun bilgisi zayıf.
Diğer taraftan Young Boyslu futbolcuların maçın son bölümünde yarattıkları gerginlikte, Galatasaraylı oyuncuların maça mental olarak da iyi hazırlanamadıkları görüldü.
Sonuçta Galatasaray, toplam maliyeti kendisinin birkaç oyuncusuna denk gelen bir takıma iki maçta da yenilerek elendi! Takım oyunu ve fizik gücü, neredeyse her biri marka olan isimlere üstün geldi. Çünkü futbolda maçlar isimlerle değil sahadaki mücadeleyle kazanılıyor.
Evet; Türkiye Süper Lig şampiyonu, Şampiyonlar Ligi’nde yer alamayacak. Şampiyonlar Ligi’nde hiçbir Türk takımı olmayacak. Bu saatten sonra kimse ligimizin, futbolumuzun marka değeri gibi beylik laflar etmesin. Durum net bir şekilde ortada. Bunun adı fiyasko. Büyük bir fiyasko. Galatasaray özelinde bu durumun baş sorumlusu doğal olarak Okan Buruk. Ardından da ona eşlik eden Galatasaray yönetimi. Böyle kritik bir maç öncesinde takımın en azından büyük oranda hazır olması gerekirdi, hazır değil. Takım kadrosunun şekillenmiş olması gerekirdi, şekillenmiş değil. Bu anlamda transferler de henüz bitmiş değil. Sürekli bek arıyor Galatasaray! Elinde bir sürü bek olmasına rağmen bu pozisyonda Barış Alper Yılmaz oynuyor, Berkan Kutlu oynuyor. Aceleyle bek alıyor sonra beğenmiyor ve hem elindeki çıkarmaya hem de yenisini almaya çalışıyor. Tabii aceleyle yanlış kararlar veriliyor. Kimileri de Leo Dubois örneğinde olduğu gibi antrenör kaprisine kurban gidiyor. Ya da Zaha örneğinde olduğu gibi teknik direktör tarafından basının önüne atılıyor ve o da doğal olarak ayrılmak istiyor ve bu en kritik maçlarda görev almıyor. Ya transfer görüşmesi yapıyor ya da hasta oluyor!
Bu arada bu hazır olamama meselesi bizim için milli bir sorun. Bizde kanıksanmış bir şey var, ilk haftalar tam olarak hazır olunmuyor. Ama şöyle de bir gerçek var, biz maalesef Avrupa Kupaları’nda ön eleme oynayan bir ülkeyiz. Peki ne olacak? Avrupa bizim takımlarımızın hazır
olmasını mı bekleyecek? Böyle bir şey olamayacağına göre bizim takımlarımız zamanında yüzde yüz olmasa bile en azından yüzde seksen hazır olmak zorunda. Yoksa bu sürekli erken elenmelerden dolayı ön eleme oynamaya devam ederiz.
Uzun lafın kısası çok yazık oldu. Ülke futbolumuz için de çok kötü oldu. Umarım bu travmadan gereken dersler alınır. Alınması da gerekiyor. Ülke içerisinde birbirinizi yediğiniz düttürüyü kimseye futbol diye yutturamazsınız. Dinletmeniz gereken senfoni, Şampiyonlar Ligi müziği. Hani şu ekrandan dinlemeye mecbur bıraktığınız!