05.01.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Galatasaray’ı Emre’yle, Necati’yle, Engin’le bile şampiyon yapan Terim, elinde artık Drogba-Sneijder-Melo gibi uluslararası yıldızlar olunca 2013 yazında transferde çok rahat davrandı. Oysa savunmadaki zafiyet Emirates Cup’ta açıkça gözüküyordu: Dany ile Chedjou belki birer sıfır kadar zararsız duruyor ama yan yana geldiklerinde (00 oluyor ve) ortaya kötü kokular çıkıyordu! Dany ile sağ stoper oynayan Semih, Chedjou gelince sola kayıyor; bu kez de tehlike ikilisini sağda Eboue-Chedjou oluşturuyorlardı! Problem büyüktü, açık genişti: 5 yabancı, 4 güvenilmez yerli ile altı yabancılı bir sistemde istenen 11’i kurmak neredeyse imkânsızdı.
Apar topar gönderilen Terim’in görevini devralan Mancini’nin futbolculuk kariyeri de antrenörlük kariyeri de hep büyük oyuncularla geçmişti. 32 yıllık meslek hayatı boyunca sadece İtalya ve İngiltere’de yaşayan yaratılıştan seçilmiş bir yıldızın, Gökhan Zan gibi, Amrabat gibi, Sabri gibi adamlarla ömründe hiç karşılaşmamış olması normaldi! O da çareyi pergelin sabit ayağını oyuncuların üstüne koymak yerine formasyonun üstüne koymakta buldu. Oturmuş 4-3-1-2’yi bozdu, takımdaki herkesten bildiği herşeyi unutmasını istedi. Riera’yı sağ açığa, Ceyhun’u sağ içe, Burak’ı sol açığa zorladı. Savunmayı üçlü, dörtlü, beşli; hücumu tekli ve ikili denedi. Önce takım sistemsiz gözüküyordu. Başı kopmuş tavuk sersemliğinde kaybedilen puanlar oldu. Ama sistemli sistemsizlik, yavaş yavaş meyvelerini verdi. Futbolcular kendi alıştıkları değil, Mancini’nin istedilerini yapmayı kabullendiler. Üç cephede yarış sürdüğüne göre de sonucun hiç fena olmadığını söyleyebiliriz herhalde...
Milat Juventus
Üç aylık Mancini döneminin başında ve sonunda takıma önce zaman, sonra da cesaret kazandıran maçlar Juventus sınavlarıydı. Her iki maçta atılan 3 golü de “geriye yaşlanan adam” Drogba üretti. Sezon kurtaran sayıyı, Mancini’nin kendi gençliğini adapte etmeye çalıştığı adam Sneijder attı. Bu iki adamın Şampiyonlar Ligi’nde galibiyet başına 1, beraberlik başına yarım, ikinci tur için de üç buçuk milyon euro prim kazandırdıkları düşünülürse, bu yılki maaşlarını UEFA’nın ödediğini rahatlıkla söyleyebiliriz!
Eğer ligi G.Saray şampiyon, ya da (F.Bahçe şampiyon olur da onların ardından) ikinci bitirirse gelecek yıl Devler Ligi havuzundan gruplara katılım için 8,6 milyon, yayın havuzundan da 7 ile 15 milyon euro arası ekstra gelir elde edecek. Dolayısıyla bütçenin bu devre arasında da bir ekstra yıldız transferine müsaade edebileceğini düşünüyorum.
Transferde Alex’ler ve Serdar’lar
Bu yıl hiçkimse TFF’nin 6+0+4 uygulamasının ne manaya geldiğini anlayamadı, belki de TFF’dekiler dahil! Benimse bu sınırlamadan anladığım şu: Toplam yabancı sayınızı doğrudan 6’ya düşürün. Sadece ağır kontratlar nedeniyle elden çıkaramadığınız 1-2 yabancınız varsa onları bir sezonluğuna tribünde oturtup, bu yıl sonunda gönderin. Oynatamayacağınıza göre yeni sezonda boşuna kadronuza 10 yabancı koymayın.
Eğer TFF’nin vermek istediği mesaj da benim anladığım gibiyse, 10 yabancılı Galatasaray’ın transferde hâlâ yurt dışına yönelmesi akıl almaz! Hadi Alex Telles’i potansiyeli yüksek yetenekli bir genç olduğu için (koşullar ne olursa olsun) yatırımlarınız arasına katmak istediniz, anlayabiliyorum... Lâkin Telles dışındaki transferlerinizin muhakkak yerli olması lazım.
Galatasaray’ın transferde Telles dışında iki de yerli savunmacı alma ihtimalini güçlü görüyorum: Bence hedefteki Bursalı Serdar Aziz’in altına sarı-kırmızı altyapı ürünü Uğur Demirok da eklenebilir. Ayrıca Tarık Çamdal istikametinden sapıldıysa hem stoper hem de bek oynayabilen İshak, İstanbul takımları için biçilmiş kaftan...
EN İYİ TRANSFER
FELİPE MELO
Dışarıdan gelenler iş yapmayınca, bu kürsü her yıl Mayıs’ta gidip Ağustos’ta gelen Melo’ya kaldı! Brezilyalı’nın bu kez geçen yılki hatayı yapmadığını, yaz hazırlık döneminde bireysel olarak iyi çalıştığını düşünüyorum. Fiziksel olarak iyi olunca zaten kalitesini sergilemekte hiç sorun yaşamayan bir adam.
İlk Yarının yıldızı
DİDİER DROGBA
Galatasaray’a 35 yaşında gelip şu an 33 yaşında olmasına kimse anlam veremiyor(!). Fildişili, ısrarla geriye yaşlanmaya devam ediyor! Frikiklerdeki bencilliği de kısmen çözülünce bu kürsüye çıkmaması için hiçbir neden kalmadı...
EN İYİ ÇIKIŞ
WESLEY SNEIJDER
Roberto Mancini’nin gençliğini gördüğü adam gibi. İtalyan Hoca’yla mutluluğu/huzuru bulmuş gözüküyor. Kaleyi daha fazla düşünüyor, santrforların arasına daha çok giriyor. Zaten bir on numaranın da muhakkak bu sayıda skor yapması gerek.
EN KÖTÜ TRANSFER
AURELİEN CHEDJOU
Chedjou’nun Türkiye’yi ciddiye almadığını düşünüyorum doğrusu. Fiziksel olarak da, mental olarak da kendini Süper Lig’e hazırlamamış. Lille’deki partneri Basa’nın yeni arkadaşı Kjaer’le harika gittiğini görünce de “işin sırrı Basa’daymış” diye de düşünmüyor değilim.
EN BÜYÜK DÜŞÜŞ
ENGİN BAYTAR
Bir Yiğit Özgür karikatürünün ete kemiğe bürünmüş hali gibi! “İçeride düşünecek çok zamanım oldu” diyor, ama belli ki hiç düşünmüyor! Yeteneğine ve zekasına açıkça ihanet ediyor.
ANAHTAR SAYI
Fernando Muslera’nın ligde oynadığı 13 maçta attığı isabetli pas sayısı. Eğer devrede ayağı iyi bir savunmacı bulunmazsa, ikinci yarıda da G.Saray’ın en güvendiği pas ikilisi yine Muslera-Drogba olacak gibi gözüküyor.
TEHLİKE ÇANI
KONYASPOR
Galatasaray’ın hücumda Drogba-Burak-Sneijder formda olduğu sürece gol sorunu yaşamadığı aşikar. Mancini dahil herkes sorunun savunmada olduğunu kabul ediyor, ama bence daha spesifik olarak esas problem savunmadan çıkamamalarında... Özellikle TT Arena’da 2-1 kazanılan Konyaspor maçının ilk devresinde Ömer Ali-Recep-Gekas’lı hücum presi, Galatasaray’ı çaresiz bıraktı. O maçta ilk 45’te oluşan resim şunu gösterdi: Galatasaray savunma grubunda ayağı en iyi olan adam, kaleci Muslera! Ve Muslera topu bir biçimde Drogba’ya aktaramadığında işler karmaşıklaşıyor. O yüzden Galatasaray’ın devre arasında kapısını çaldığı her savunmacının birinci özelliğinin topu cesurca ileri çıkarabilmesi olması gerek. Ki genç Alex Telles’in de en önemli özelliği bu.
YARIN: BEŞİKTAŞ