16.09.2012 - 13:17 | Son Güncellenme:
Los Angeles Lakers'ın başarılı oyuncusu Sasha Vujacic, iki yıldır Anadolu Efes'te oynuyor. Türkiye'de bulunmaktan çok memnun olduğunu defalarca belirten Vujacic, kebabı, Türk hamamı ve ayranı çok seviyor. 'Birkaç güzeline denk gelsem de Türk kızları hakkında çok fazla bilgim yok' diyor. Sokakta görüp de kendisini tanıyanların tek isteği Anadolu Efes'in şampiyonluğu için çok çalışması. Samimi açıklamalar yapan Vujacic, sempatik tavrını ve gülümsemesini söyleşi boyunca eksik etmedi. Slovenyalı basketbolcuyla Türkiye'yi, ülkesinden uzakta olmayı, kadere inanıp inanmadığını ve elbette Rus tenisçi Maria Sharapova'yla biten ilişkisini konuştuk.
- Türkiye'yi sevdiniz mi?
Röportaj yaptığımız için söylemiyorum gerçekten İstanbul'u çok seviyorum. Burada bulunmaktan ve basketbol oynamaktan çok mutluyum. İnsanların sıcaklığını hissediyorum ve gerçekten beni bağırlarına basıyorlar. İstanbul da sıcak, samimi bir şehir ve tekrar söylemek istiyorum ki burada olmaktan çok memnunum.
- Türk kızlarını beğeniyor musunuz?
Türk kızları hakkında çok bilgim yok, ilginç olabilirler. Birkaç güzeline denk gelmişimdir.
- Facebook sayfanızda Türk hayranlarınız da var ve 'Ne olur biraz da Türkçe yaz'
diyorlar. Ama siz cevap vermiyorsunuz...
Türkiye'den de hem kız, hem erkek hayranlarımın olması çok güzel bir şey. Yanlış bir ifadede bulunmamak için bir şey yazmadım ama bundan sonra Türk deyimlerini ya da iyi öğrendiğim bazı Türkçe sözcükleri koyarım.
HAMAM ÇOK GÜZEL
- Kebabı ve ayranı çok sevmişsiniz, hatta hamama da gitmişsiniz...
(Bu soruya yarım yamalak öğrendiği Türkçesiyle cevap veriyor) Hamam güzel, çok çok güzel. Türk kebabını ve ayranı çok seviyorum. Zaten benim alışık olduğum damak tadına yakın bir mutfağınız var. Belki de Akdeniz ikliminin etkisi olabilir. Yemek konusunda hiç yabancılık çekmedim, her şeyi keyifle ve lezzetle yiyorum.
- Yemek yemeyi de çok seviyorsunuz galiba hep yemek masasında fotoğraflarınız var, özellikle Nutella hiç eksik olmuyor...
En sevdiğim şeylerden biri sabah kahvaltısı yapmak. İtalya'da 4 yıl oynadım ve orada kahvaltı soframda espresso, kuruvasan ve Nutella eksik olmazdı. Kahvaltıdan sonra sevdiğim yemeklerle devam etmekten çok büyük keyif alıyorum. Nereye gitsem değişik tatları denemeyi seviyorum. Facebook ve Twitter'dan da bu fotoğraflarımı paylaşıyorum böylece arkadaşlarımla da irtibatta kalmış oluyorum.
LOS ANGELES YUVAM
- Bir grup hayranınız Los Angeles Lakers'a dönmenizi istiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
LA gerçekten benim evim, yuvam çünkü orada yaşıyordum. Taraftarlarımın dönmemi istediklerini biliyorum. Los Angeles Lakers'la birlikte NBA şampiyonluğunu yaşayan nadir oyunculardan biri olduğum için şanslıyım. Los Angeles Lakers, NBA'in dünyadaki en önemli takımlarından biri ama şu an aklımda hiç öyle şeyler yok. Şu an düşüneceğim tek şey Anadolu Efes'in başarısı için oynamak.
- Dünyanın izlediği, yırtıcı bir ortamın olduğu NBA'de tutunmak zor olsa gerek. Nasıldı psikolojiniz?
NBA'de bulunmak ve orada olmak kolay değil, gerçekten çok zor. Sizi köpekbalıklarının bulunduğu bir yere atıyorlar, siz de mücadele edip savaşmak zorunda kalıyorsunuz. Bence NBA'de oynamış olmak bir ayrıcalık. Tutunmak için çok çalışmaktan başka bir yol olduğunu sanmıyorum. Tabii ki yetenekli olmak da önemli. Ayrıca yeteneklerinizin yanında beyninizi çok iyi hazırlamalısınız.
- Sözleşme bitince gidecek misiniz?
Şu an gerçekten ne olacağını bilmiyorum. Tek düşüncem Anadolu Efes ve başarısı. İyi basketbol oynayarak mücadele ettiğimiz dallarda başarı elde etmek. Sezon bittikten sonra da kalıp İstanbul'un tadını çıkarmayı istiyorum.
- Ailenizden uzak yaşamak zor gelmiyor mu? Ayrılığa alıştınız mı?
LA'de ailemle birlikte yaşıyordum. Yalnız kalmanın ne demek olduğunu zaten biliyorum çünkü 14 yaşında yalnız yaşamaya başladım. Tabii ki ailenizi seviyorsunuz ama yalnız kalmaya da alışıyorsunuz. Geçen sene ailem üç dört hafta burada kaldı. Benim için çok pozitif bir enerji oldu. Ama zaten İstanbul'da yalnız kalmıyorsunuz. Bu şehir insana yalnızlığı hissettirmiyor. Karşınıza çıkan insanlar, takım arkadaşlarınız kısacası herkes benim için bir aile gibi oldu.
- Derdinizi, sıkıntınızı kiminle paylaşıyorsunuz, burada dostum diyebileceğiniz arkadaşlarınız var mı?
Burada arkadaşlarım, taraftarlar, herkes çok kalpten, çok gerçekçi davranıyor bana. Bundan çok mutluluk duyuyorum. Bir sıkıntım olduğu zaman herkesle paylaşıyorum. Annem benim en iyi dostum. Bir sıkıntım olduğunda anneme de telefon açarım. 5 yaşından beri görüştüğüm çok yakın bir arkadaşım var. Beni buraya ziyarete de geldi, defalarca kaldı. Ama insan zorlukla karşılaştı mı hele bir de yalnız yaşıyorsa bunu aşmayı öğreniyor. O yüzden bu konuda bir sıkıntı yaşamıyorum. Zaten zamanla da kime güvenip kime güvenmeyeceğinizi öğreniyorsunuz, sıkıntı olmuyor.
- Hayatı düzenli ve disiplinli yaşayan bir sporcu sıkıntılarla nasıl baş eder, depresyona girer mi?
Bir sporcu bence hiçbir zaman dibe vurmaz. Bazen kaybedersiniz, psikolojik olarak çökersiniz ama kazanınca her şey yeniden normale döner. Zaten psikolojik olarak kendinizi her zaman güçlü tutmalısınız. Takım arkadaşlarınızla, çevrenizdeki insanlarla kendinizi güçlü hissedecek bir daire oluşturursunuz, o şekilde çok fazla dibe vurmazsınız.
- Sadece maç kaybettiğinizde karşılaştığınız sıkıntılardan değil de, hayatın başka türlü zorluklarıyla karşılaşınca, ayrılık söz konusu olduğunda nasıl hissedersiniz?
Tabii ki sadece spor değil, günlük yaşantıda da herkes gibi mutsuz anlarım olmuştur. Erken yaşta tek başıma yaşamaya başladığım için belki de çabuk olgunlaştım, güçlendim. Ben her zaman ileriye gitmenin, ileriye bakmanın önemli olduğunu düşünürüm. Arkaya bakmadan sayfaları çeviririm. Çok değer verdiğim, saygı duyduğum bir büyüğüm 'Mutsuzluğun, depresyonun beynini ne kadar etkilediği doğrultusunda olacaktır ama sen kendini mutsuz olaylara kapatırsan ve beyninin etkilenmesine izin vermezsen hiçbir şekilde depresyona girmezsin ve mutsuz da olmazsın' diye bir öğüt vermişti. Bunu uyguluyorum, sonuçtan da çok memnunum. Ben izin verdiğim ölçüde mutsuz olurum ya da olmam. Tabii ki bu söylediklerimi 15 yaşındayken yapamıyordum. Şu an 27 yaşındayım, bugüne gelene kadar da bütün bu bileşimlerin sonucunda tecrübe kazandım. Hayat böyle çünkü.
- Bir sporcu kurallı mı yaşar? Serserilik yapmak, içmek, dağıtmak istemez mi?
Tabii ki bir sporcu, bir basketbolcu kurallar içinde yaşamalıdır. Annem, babam sporcuydu. Çocukluğumdan beri beni sporcu olarak yetiştirdiler. Sigara ve alkol içmemem gerektiğini söylediler, ben de içmiyorum. Bu yaşıma gelene kadar bu kurallar içinde yaşadım. Tabii ki belli bir yaşa gelince alkol de alabiliyorsunuz, arkadaşlarınızla gece de çıkabiliyorsunuz, zaten üzerinizde oluşan gerginliği bir şekilde boşaltmak için dışarı çıkmanız gerekiyor. Hayatım boyunca disipline odaklandım. İyi bir basketbolcu olmak için çok çalışmaya özen gösterdim. Genç yaşlardan beri basketbolcu olmaya yönlendiğiniz zaman daha sonra da bu çok çalışmayı, kaliteli basketbolcu olmaya yönlendiriyorsunuz; bunun için de kurallara uymanız gerekiyor.
- Her ailenin sahip olmak istediği efendi bir gençsiniz...
(Gülüyor)... Çok teşekkür ederim bu nazik sözleriniz için. O zamanlarda yaşadığım her şey iyi bir basketbolcu olmak içindi. Küçükken arkadaşlarım sinemaya giderken ben uyuyup dengeli beslenmek zorundaydım. Onlar oyun oynarken ben basketbol antrenmanına gitmek zorundaydım. Şimdi geriye baktığımda bunların benim için doğru adımlar olduğunu görüyorum. Ailem de beni doğru yönlendirmiş. O zamanki disiplinden ve şu an bulunduğum konumdan dolayı da çok mutluyum.
- Sizi yolunuzdan ne döndürür?
Çok çalışmak sizi her zaman ileriye, başarıya götürür. Eğer bir yerde takılırsanız da başka bir kapı açılır. Ben de İstanbul'da şans eseri bulunmadığıma inanıyorum. Şartlar olgunlaştı ve bir şekilde buraya geldim.
- Jordan Farmar da Anadolu Efes Kulübü'ne transfer oldu ve daha önce de birlikte oynadınız. Bu sizce bir tesadüf mü, kadere inanır mısınız?
Ben Lakers'tayken o beni takip etmişti; o New Jersey'deyken ben onu takip edip New Jersey'e gitmiştim; şimdi de o beni takip etti. Birbirimizden ayrı kalamıyoruz. Onun Efes'le anlaştığını duyduğumda çok mutlu oldum. Hayatta birçok şeye de, kadere de inanıyorum. Hayat romanını kendi yazar ve biz de burada sadece romanları tamamlamak için görevimizi yaparız, olanı yaşarız. Asla yarını, gelecek yılı planlayamazsınız. İnişler, çıkışlar olabilir ama hayat devam eder. Sizin de kendinizi akışa bırakıp dengeyi bulmanız ve kabul etmeniz gerekir. Bir şey olacaksa olur. Savaşmanın yolunu bulmalısınız.
- Nişanlınız ünlü tenisçi Sharapova'dan ayrıldınız. Hislerinizi öğrenebilir miyiz?
Bu da hayatın bir parçası. Hayat kendi romanını yazar demiştim. İki sene önce İstanbul'a gelmemin mutlaka bir anlamı vardı. Şu an İstanbul'da bulunmamın da mutlaka bir anlamı var. Hayat böyle bir şey... Demek ki böyle olması gerekiyormuş ki ayrıldık ve herkes yoluna gitti.
- Aşk acısı çekiyor musunuz?
Sayfayı çevirip hayatımıza devam etmeliyiz; zaten spor hayatı çok yoğun geçiyor. Her şeyin üzerinde çok fazla düşünecek vakit yok. Söylediğim gibi hep ileriye bakmak ve adımları ileri doğru atmak lazım.
- 'Geri dön' demek ister misiniz?
Üzgünüm antrenmana yetişmem gerekiyor.
GAYRETLİ OLDUĞUM İÇİN BANA 'MAKİNE' DİYORLAR
- Size neden 'Machine' diyorlar?
NBA'de Los Angeles Lakers'ta oynarken Lakers televizyonunun sunucusu koçumuz bana fırsat verdikçe, oyuna soktukça hem savunma, hem hücumda çok gayretli ve çok istekli olduğum için bana makine lakabını takmıştı.
- En büyük korkunuz nedir?
Aslında çok büyük korkum yok. Her sporcu gibi ben de sakatlanmaktan çok korkarım.
- Neden masaya vurdunuz bunları söylerken? Biz de kötü bir şeyden söz ederken kulağımız çeker ve üç kere masaya vururuz...
Ben de üç kere yapıyorum bunu. Çok yaparım.
- Uğurunuz var mı?
Gençken şansa inanırdım ama şu an çok fazla inanmıyorum. Çünkü her şey sizsiniz ve takım arkadaşlarınız. Kendinizi iyi hazırladıysanız zaten sorun yok.
- Basketboldan kazandığınız ilk parayla ne almıştınız?
Evet, spor ayakkabı almıştım. (Gülüyor)...Lakers'a draft (seçme) olduğumda ilk maaşımla araba almıştım. Daha sonraları arabalarımı değiştirmeye başladım. Ama arabaları değiştirmenin beni çok mutlu etmediğini fark ettim. Bir araba yetiyor. Daha sonraları iyi giyinmeye çalıştım, ilginç ayakkabılar almak hoşuma gidiyordu.
- Sizi sokakta tanıyorlar mı, en çok ne söylüyorlar size?
Tanıyorlar çünkü Anadolu Efes'te oynuyorum. Genelde Efes'in şampiyon olması için çok çalışmamızı ve şampiyon olmasını istediklerini söylüyorlar. Basketbolu, sporu ve NBA'i takip edenlerse benim NBA geçmişime de atıfta bulunuyor. Tabii çok güzel cümleler sarf ediyorlar.
(Akşam)