Bir zamanlar maziye bak
Karşındaki “mahalle takımı” değil, Real Madrid... Son yılların en “travmatik” sezonunu yaşasa da, takımının yarıya yakını “sakata” çıksa da, dünya devi Real Madrid... Öyle bir kadro ki, öyle bir marka ki, “ölüsü bile iş yapar” denen Real Madrid...
Galatasaray bu Real Madrid karşısında başlangıçta sadece iki-üç “ürkek” dakikanın dışında adeta “baskın basanındır” taktiğiyle oynadı. Dünyanın en iyileri olarak anılan iki stoper Ramos ile Varane’nin arkasına atılan ve önceden çalışıldığı, planlandığı belli olan uzun toplar, daha ilk 10 dakika içinde Galatasaray’a çok net ama gerçekten çok net iki “banko” pozisyon getirdi. Andone’nin hakkını teslim edelim, iki pozisyonda da “yaradana sığınıp” vurdu. Bu vuruşlarda kusur yoktu, beceri vardı, güç vardı ama karşında da dünyanın “1” numarası sayılan, Real Madrid’in “1” numarası Courtois vardı. Bir başka kaleci, bu şutların ağlara gitmesini engeller miydi, açıkcası çok emin değilim. Courtois sonraki dakikalarda da bu defa Belhanda’nın şutunu çıkararak “büyük kaleci” olmanın hakkını verdi.
Real Madrid’in koskoca ilk yarıda çerçeveyi bulan “tek mermisi” vardı. O da gitti “kaza kurşunu” olarak Galatasaray ağlarıyla buluştu. Kroos’un şutunda, Muslera topun gittiği köşeye uzanmışken, o tehlikeyi rahatça önleyecekken, Seri’ye çarpıp havalanan top, Muslera’yı da çaresiz bıraktı. Hani demişler ya, “kadersizin işi, muhallebi yerken kırılır dişi” diye, sanki bu gol için söylemişler.
Galatasaray’ın ilk 45 dakikada hücum anlamında sırıtan bir yanı olmadı. Ancak orta alan geriye dönerken geç kaldı ve Real Madrid’in geniş alanlar bulmasına fırsat tanıdı.
Buna rağmen Real Madrid’in yarattığı bir pozisyon bile yoktu. Sadece Benzema’nın kale yerine kuşları kovalayan iki şutunu gördük. Futbolda “şanssızlığa” pek inanmam. Ama futbolda bir şanssızlık varsa, onu da Real Madrid golünde Galatasaray yaşadı. Bir yanda büyük bir kaleci becerisi, öte yanda müthiş bir “şanssızlık” olunca, Galatasaray ilk yarı sonunda 3-1 soyunma odasına gitmesi gerekirken, “futbolun adaleti” bunu söylerken, maalesef “skor tabelası” buna katılmadı. Real Madrid’in 1-0’lık galibiyetini yazdı.
Galatasaray’ın ikinci yarıdaki hücum iştahı gene iyiydi. Ama orta alanın geri dönüşlerde geç kalması, hücuma çıkarken kaptırılan toplar Real Madrid’e rahatlık ve pozisyonlar getirdi. Ceza alanı içinde Mariano-Kroos mücadelesine İtalyan hakemin “devam” demesi, sonrasında Eden Hazard’ın boş kale yerine topu üst direği nışanlaması Galatasaray için “şans” dakikalarıydı.
Doğru, Belhanda çok top kaybetti. Buna rağmen çıkarken bu kadar protesto edilmesi, Belhanda’nın bunlara karşılık vermesi iki tarafa da “zarar” yazar, Galatasaray’a “yarar” yazmaz.
Galatasaray’ın galibiyetine “duvar” ören kaleci Courtois’i, Toni Kroos’u çok beğendim. Galatasaray’da kaleci Muslara gene “1” numaraydı. Andone bu kadar hareketli oynayacaksa, Falcao ister oynasın, ister oynamasın, ama forma için “papucun pahalı” olduğunu anlasın.
Galatasaray’ın kendi sahasında iki maç “0” gol, “0” puan... Denilebilir ki, “Karşısındakiler PSG, Real Madrid, kolay mı?”... Elbette kolay değil de, Galatasaray’ın zamanında Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde bu Real Madrid’e “3” atmışlığı, aynı Real Madrid’den Avrupa süper kupa finalinde kupayı almışlığı var.
Galatasaray’a kadro o yılların kadrolarından daha kötü değil... Hoca deseniz, o galibiyetleri, o kupaları, o destanları yazan aynı hoca... Buna rağmen Galatasaray, Avrupa arenasında hızla “irtifa” kaybediyor. Futbolseverlere “bir zamanlar maziye bak” dedirtiyor. Bu işte bir yanlış var ama bu yanlış “nerede-kimde”, onu bilemem...