Öyle bir ilk yarı ve öyle bir Beşiktaş vardı ki, sanki “Halı saha” maçı zannedersiniz. Goller, varyeteler, paslaşmalar... Tekmili birden Kartal’ı oluşturuyordu.
Bunda siyah-beyazlıların beceri ve akılcılığı mı öndeydi, yoksa Karabükspor’un akla ziyan defans becerisi, pardon beceriksizliği mi, onu da anlamak güçtü. Herhalde onlar da Fernandes’i seyre koyuldu. Beşiktaş böyle bir rakip karşısında, üç gole sevinmeli mi, yoksa az kaldığı için üzülmeli mi o da ayrı... 16. dakikada Shelton’un 2 metreden direğe nişanladığı vuruş ise televizyon yayıncıları için, “Kaçan goller” jeneriğinde ilk sıralarda yer alacaktır.
İkinci devre için fazla söze gerek kalmadı. Biraz ondan, biraz bundan katılan “futbol baharatı”, böyle bir maçı tatlandırmak için yeterli olmadı. Sadece geriye, oyuna sonradan giren gençlerin buruk tadı kaldı.
Olsun, maçın yarısı bile lezzetliydi ya, sadece o anları hatırlamak yeterli. Bu bile Beşiktaş için yeter. Ama karşında Karabükspor yoksa, o zaman olursun heder...