Sokaklara mı dökeceksin?
Futbol artık sadece futbol değil... Artık oyun da değil... Hobi hiç değil... Dev bir ekonominin yanında; başka bir değer...
2 bin 825 lira alan asgari ücretlilerin yaptığı muhabbete bakın; "Kerem de çok az alıyor kardeşim... Yıllığı 850 bin lira... Galatasaray'ın biraz artırması gerekiyor."
Kendisinin bunu kazanması için 25 sene çalışması gerektiğini hiç hesaplamıyor, kendi hakkı yerine futbolcunun hakkını korumak için çabalıyor.
Falcao’ya güle güle diyebilmenin maliyetinin gururla 3 milyon euro olduğu dile getirildi. Türk lirasıyla, 32.5 milyon...
Beşiktaş'ın, Abdullah Avcı'ya çalışmadan ödediği tazminat; 20 milyon 12 bin 192 lira... Yani... Yanisi, "Bırakmam seni" kampanyasında 20 lira gönderen tam 1 milyon 609 kişinin parası... 1 milyon kişiden topla, bir kişiye yolla! Oh ne alâ... Kimse Avcı'ya kızmasın, durumu bu hale getirenler sorgulansın.
Fenerbahçe farklı mı? Max Kruse'ye 3 milyon 750 bin euro, menajer ve avukatlara da 750 bin euro olmak üzere, ayrılık faturasının toplamı 4.5 milyon euro... Türkçesi, bugünün parasıyla 48 milyon 600 bin lira... 'Fener Ol'mak için dişinden tırnağından artıran 2 milyon 430 bin kişinin 20 liralık sms'i demek...
* * *
Ama başkanlara sorsanız, onlar en büyük fedakâr, "bazıları" sahtekâr!
Divan Kurulu'nda Cicaldau ve Morutan konusunda basında çıkanları sorgulayan üye kötü niyetli(!), Başkan Burak Elmas kendisini ilan etti; iyi niyetli... Ardından da ekledi; “Gereğini yapın.”
Pekâla sen gereğini yapabilirsin başkan... Ama bunlar tabii ki ticari sır!
Zannetmeyin ki Galatasaray'da daha dün bu borç tablosu oluştu. Camiayı yakından bilenler bilir; Faruk Süren'den itibaren katlanarak, artarak gelen bir fatura bu... Ali Sami Yen Stadı'nın kâğıt üzerindeki projesine yatırılan 12 milyon dolar ve maket olmaktan öteye gidemeyen bir batak, ilk tartışılan oldu.
AIG ile ilgili hisse satışları da çok konuşulmuş, kulüp, yüklü bir cezayla karşı karşıya kalmış, zor kurtulmuştu. Burada daha fazla uzatmak gereksiz... Dediğim gibi, bilenler bilir.
Ahmet Nur Çebi, Fikret Orman'ın evine giden konukların çetelesini tutarken, "Galatasaray, Riva’yı satarak ayakta duruyor ama biz bir şey satmadık" diyordu. "Beşiktaş'ın geleceği satıldı mı acaba?" diye sorgulayan bile yok.
"Benim suçum yok ki" diyerek, kendi yönetimini aklamak isteyebilir Çebi... Ancak Orman yönetiminde bulunduğu dönemde yapılanların kendi payına düşeninin muhasebesini tuttu mu acaba?
Gelelim Ali Koç'a... En tehlikesi de burada aslında... 3 yıldaki çalışmalarını sportif başarıya tahvil edemeyen, Fenerbahçe'yi kurtarma adına -onca sponsorluk şişkinliğine rağmen- gemiyi yüzdüremeyen bir başkan profili...
Üç yıllık başarısızlığının meyvesi olarak(!) ikinci kez koltuğa oturan Koç, Fenerbahçeli'nin en büyük umuduydu. Ezeli rakibiyle arasındaki şampiyonluk sayısını kapatmanın bile yolunu bulmuştu aslında! Ama kahrolsun (!) TFF... Papazın Çayırı'ndaki maçları saymıyor işte!
Bugün, daha doğrusu Trabzonspor maçı dönüşünde tribüne, "Bu hafta içinde bizden gelecek önerileri yakından takip edin. Yakın zamanda yeniden toplanmamız gerekecek" mesajını gönderen Koç’a, "Taraftarı sokaklara mı dökeceksin?" denilse, "Ben öyle bir şey demedim ki!" diyecek...
Peki ne için bu çağrı? Bir kırmızı kart, bir penaltı yüzünden mi?
Şampiyonluğun anahtarı
Üç kulübü diline dolayıp, "Trabzonspor'a neden dokunmadınız?" diyenler olabilir. Haklı da olabilirler.
Ama şu gerçeği de kabul etmek gerek... Ahmet Ağaoğlu başkanlığındaki bir kent takımı, "dördüncü büyük" olarak değerlendirilmesine rağmen, bugün birinci sırada... Tabii ki, mayıs ayına kadar köprünün altından çok sular akacak. Daha neler neler akar.
Ancak yönetimden teknik heyetine, futbolcusundan taraftarına kadar, şu günlerde o kadar kenetlendiler ki...
Kabul, daha önce de yaşandı. En küçük bir sportif başarısızlık, bu başarı yumağını, karmakarışık bir yün çilesine dönüştürebilir! Ama bugünkü görünümüyle ayakları sağlam basan bir yönetim biçimiyle yola az kayıpla devam edebilirler.
Abdullah Avcı, Başakşehir'de iken, sona kadar getirip başaramadığı şampiyonluğu, belki burada görecek. Belki yine; "arifeyi gösterip bayrama eremeyecek!" Şu da bir gerçek ki, her zaman bir duruş gösterecek.
Fenerbahçe maçının ardından, Uğurcan'ı ortaya alan futbolculardan kurulu başarı halkasını fark ettiniz mi? Ası-yedeği, hepsi bir bütün içerisinde, inanmışlık çizgisinde... Gözleri ışıl ışıl, yüzleri pırıl pırıl...
İşte bu ruh, şampiyonluğun anahtarı olabilir. Bunu kullanıp kullanamamak da yine onların elinde... Ustamız Şansal Büyüka'nın deyişiyle; "Ayaklarına sıkmazlarsa..."
* * *
Sessiz ve kibirsiz
Sessiz-sedasız, reklamsız-yaldızsız... Hatayspor o kadar şatafatsız geliyor ki... Süper Lig'de ikinci sırada olduklarının belki çoğu kişi farkında bile değil...
Aldıkları iki yenilgiden biri, Galatasaray; diğeri, Fenerbahçe'den... Ama Cim-Bom'u dört sıra geçti, Fener'i bir... Ne yönetiminde ne de teknik heyetinde yok kibir...
22 gollü kral Boupendza'yı satıp, iyi kazandılar. Sağ bekinden, stoperlerine, sol bekine kadar yedekleriyle birlikte tüm defansı boşalttılar, yeni bir savunma hattını takıma kattılar. Buna rağmen ligin en az gol yiyen takımı olarak karşımızdalar.
Geçen sezon da iyi başladılar, sonra durdular. Yine de, ligi başarılı bir yerde tamamladılar, Avrupa'ya gitmeyi son anda kaçırdılar...
Ligde geçen 9 hafta sonunda, bu kez daha iyi olabileceklerinin ışığını yaydılar.
Nereye kurtarıyorsun!
Haftanın en iyi maçıydı Alanyaspor-Kayserispor karşılaşması... Hani bitmesin diye dua edilir ya... Aynen öyle...
Bülent Korkmaz'ın ellerinde ete, kemiğe bürünen Alanyaspor 6-3’lük bir galibiyet yakaladı. Üstelik iki kez de geriye düştü. Ancak beraberliği getiren Alanya'nın golü, akıllara Recep Çetin'i getirdi! Housseini kendi kalesine o kadar mükemmel bir gol attı ki, takım arkadaşı kaleci Munir'in üstün çabası bile yeterli olmadı.
Beşiktaş forması altında uzun bir dönem muhteşem maçlar çıkaran Recep, Avrupa Kupası'ndaki Malmö karşısında Housseini'nin yarıştığı bir gol atmıştı. O gol var ya o gol! Değme forvetlere taş çıkaracak güzellikteydi.
Kaleci Engin İpekoğlu ile olan diyaloğunu bir röportajında anlatan Recep Çetin, "O gecenin en güzel golü seçilmişti! Engin abi bana, 'Ya Recep, elimi uzattım, az daha kurtarıyordum' dedi. Ben de ona; "Nasıl kurtaracaksın abi... O topa ben vurdum, nereye kurtarıyorsun demiştim" diyerek "o muhteşem" golünün öyküsünü dillendirmişti.