B eyinler uyuşmuş, futbolcular afyon yutmuş gibiydi maç başlarken... İki takım açısından da önemi son derece yüksek bir karşılaşmada heyecan çok daha fazla olur diye düşünüyorsunuz ama, hele ilk yarıyı bir görseniz... İki takım da şut atmaktan aciz, “Hele bir görelim” havasında, rakibini bekledi. 45 dakikada iki takımın da üçer şutundan sadece biri kaleyi bulurken, kalecilere iş düşmedi diyeceğim ama İvesa’nın kapadığı köşeden aldığı topu ne yapmalı!
Beşiktaş, daha kaliteli ayaklarının verdiği avantajla, o tek isabetli şutla golü buldu. Demek ki, “kazanmak-kaybetmek” sadece sahadaki futbolla olmuyor!
Elazığspor, Beşiktaş savunmasındaki acemiliği kullanamadı. Ersan, Sivok, Escude sakat, Dany de kadro dışı olunca, Bilic’in yapacağı iki şey vardı; ya eldeki mevcutlardan bir stoper çıkarmak, ya da stoper kimliği taşıyan bir genci alt yapıdan yukarı çıkarmak... İkisini de yaptı aslında Bilic... Ama Jones’u ilk 11’e, Tugay’ı kulübeye... Bana göre Tugay da oynasa bundan daha kötü olmazdı. Jones acemice hareketler yaptı ama kendi açısından şanslı bir akşamdı. Çünkü kendini zorlayan yoktu.
H H H
Elazığ’ın “Kaybedecek bir şeyim kalmadı” düşüncesi çok erken oluştu. İlk yarıdaki kontrollü futbol, en azından 60-70’e kadar taşınabilse, Gakgoş için farklı olabilirdi belki de... İkinci yarının hemen başında risk almaya başlayınca, Beşiktaş da daha fazla hareket etme imkanı buldu.
“Kazanmak-kaybetmek” futbolun içinde var ancak kaybedilen koskoca bir lig olunca, Elazığ açısından ödenen fatura çok daha ağır oldu. Gökhan Töre’nin golü, ev sahibinin ‘Cenaze Töreni’ni hazırladı. Beşiktaş’ın direkt Şampiyonlar Ligi şansı mı? Umut fakirin ekmeği...