"Vur, kır, parçala bu maçı kazan"
Emredersiniz!
90 dakika başlamadan tribünlerden duyulan tezahüratlardan biri bu...
Sonra...
Teksas'ı yok, Maraton'u yok.
Eeee, sonra...
Süleyman Seba Sezonu'na futbolla başlayalım dedik ama neyse!
* * *
Galatasaray'ı sorarsanız; ellerinizden öper. Nasıl bıraktıysanız öyle! Futbolcular aynı futbolcu, oyun anlayışı aynı... Farkı; gelenleri değil, gidenleri...
Yeni transfer mi, Olcan da, Yasin de yedek... Sinan Bolat'ın kenarda olacağı zaten belliydi. Bruma'yı da yeni transfer sayarsak, sahada bir tek o var.
Prandelli'nin meziyetlerinden, Mancini'den daha farklı olduğundan bahsediliyordu ama Bursa karşısındaki ilk 45 dakikalık süreçte değişeni görebilene aşkolsun.
Bursaspor ise tüm emellerini Fernandao üzerine bağlamış. O kanlı canlı; ama Traore de çok ağır kanlı... Volkan da daha bir istekli, daha bir iştahlı...
Sneijder ile Sneider'siz Galatasaray'ın da çok farklı olduğu söyleniyor ama hikaye... Dün gece ikisini de gördük, değişen bir şey yoktu.
* * *
Maçın kalitesi vasat, heyecanı kesattı. Ama futbolcuların kalitesi biraz iyi oldu mu, gol de kendi kendine geliyor. İşte Burak'ın klasına yakışır vuruşu, işte Olcan'ın takipçiliği...
Bursaspor, böyle bir savunma anlayışı ve düzeniyle bırakın Galatasaray'ı, sıradan bir takım karşısında bile maçı gol yemeden tamamlaması zor... Kağıt üzerinde iyi, ancak düzende bir yanlışlık var gibi geliyor.
Üstelik ev sahibi, 1-0 yenik götürdüğü dakikalarda Cim-Bom'u köşeye köşeye sıkıştırmıştı bile... Ama biraz şansı, biraz da rakibin şanssızlığı ligin ilk haftasında üç puanı getirdi.
Galatasaray için galibiyet tabii ki iyi görülebilir. Hele hele, böyle bir futbolla atılan iki gol ve üç puan için söylenecek söz bulunamaz. Ligde iyi kötü işi götürür, gemiyi limana yanaştırabilirsin. Ama ya Şampiyonlar Ligi! Transfersiz bir Cim-Bom, ne taraftarını sevindirebilir, ne de yönetimini...