Futbolun kamuoyunu meşgul ettiği ülkelerde milli takım meselesi hep tartışılır. Kulüp futbolunun fazlasıyla ön plana çıkması nedeniyle bu tartışmalar sadece milli maç dönemlerinde yapılır hale geldi.
Bizde de durum aynı... Her milli takım hocası, kamuoyunda farklı şekilde karşılanıyor. Fatih Terim geldiğinde ona aşkla bağlı olanlar seviniyor, ondan nefret edenler altını oymaya başlıyor. Şenol Güneş, Abdullah Avcı, Ersun Yanal’da da durumlar aynı. Hatta yerli kıvamına gelmiş Lucescu’da da. Kamuoyunu etkileyen kaç yorumcu ve futbol adamı varsa cephelere bölünüyor. Oynanan futbol ve sonuçlar bir tarafa bırakılıp, kahraman ve kötü adam kavramları üzerinden tartışma açılıyor.
Vincenzo Montella, Adana Demirspor’u Avrupa kupalarına taşıyan bir teknik direktör. İtalyan olması nedeniyle ona aşık olan da yok ondan nefret eden de. Ancak kendi kafalarında kim varsa onu milli takım başında görmek isteyenlerle uğraşmak zorunda.
Tabii ki Montella’nın her teknik direktörde olduğu gibi eleştirebileceğimiz yanları ve inatları var. Ancak bu eleştirilerin geldiği, “Hemen kovun” noktasını sonuçlarla açıklayabilmek imkansız. Avrupa Şampiyonası’ndaki çeyrek finali küçümseyenler, hayali bir, “muhteşem kadro” konsepti sunuyorlar. Buna alıcı bulmak o kadar kolay ki! Halbuki birçoğu Avrupa’nın önemli liglerinde oynayan ya da oynamaya çalışan bu gençlerle Montella arasında bir bağ oluştuğunu görmek zor değil.
Tabii ki 2002’den beri uzaktan baktığımız Dünya Kupası finallerine gidebilmek, Montella’nın asıl sınavı. Bunu başaramazsa artılar-eksiler konuşulur ve bir karar alınır. Bunun dışında yapılacak her şey gereksiz bir macera olur.